Anayasa Mahkemesinin “Işıkları Yanıyor”muş!
Bizim, 1960 darbesinin artığı, sicili bozuk bir “Anayasa mahkememiz” var. Kuruluş gayesi, millet iradesinin önünü tıkamak, siyasi anlamda, “Egemenlik kayıtsız şartsız kendine ait olan” milletin hâkimiyyetine ipotek koymak. O zamanın cuntacıları; “Hâkimiyyet, kayıtsız şartsız milletindir. Millet bunu anayasal kurumları aracılığı ile kullanır” diye tanım yapıp bunu da anayasaya sokarak AYM, MGK, Genel Kurmay Başkanlığı gibi anayasal kuruluşları da bu işin içine katıp TBMM üzerinde vesayet oluşturmalarına zemin hazırlamışlardır.
Bu vesayetin en büyük yüz karası ve AYM’nin suratına yapışıp kalmış olan 367 garabetidir. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçilme sürecinde “Cumhurbaşkanının seçilme oturumunun açılması için karar yeter sayısı olarak Mecliste en az 367 milletvekilinin hazır olması gerekir” kararı, AYM’nin 28 Şubat sürecinden sonra verdiği, hukuk adına yüz karası bir karardır. Daha bir sürü, millet iradesini hiçe sayan kararları var ama bu karar hepsinin üzerine tüy diker. TBMM üzerinde tam bir vesayet kararıdır.
“Türkiye vesayetlerden, özellikle askeri vesayetten kurtuldu” derken, “Eski Türkiye” kalıntısı, AYM’nin üniversiteli-akademisyen kökenli üyesi Engin Yıldırım adlı şahıs, dün attığı tweet ile içindeki darbe seviciliğini dışa vurdu. Anayasa Mahkemesinin ışıklarının yandığı, gece çekilmiş resmini “Işıklar yanıyor” başlığı ile tweetında paylaştı. Yaşları 20 olan gençler bilmez ama yaşı müsait olanlar, yaklaşık 19-20 yıl önce TBMM’nin aldığı kararlar, ya da iktidarın icraatlarından hoşuna gitmedikleri olduğunda Genel Kurmay Başkanlığının ışıkları gece yarısına kadar yanardı. Ve o günün basınında ertesi gün; “Genelkurmayın ışıkları dün gece geç saatlere kadar yandı. Komutanlar, hükümetin icraatlarından endişeli” misüllü başlıklar atılırdı. Çünkü askerin iç hizmet kanununda “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi” onlara verilmişti. Kendilerini TBMM’nin denetçisi ve ayar vericisi olarak görüyorlardı. Çünkü demokratik yollardan devlete hâkim olamayan zihniyete mensup olan bir kısım egemen basının mensupları da ordunun müdahalesine çanak tutan zavallılardı. Darbelerin goygoycuları idi. O günlerde utanılası bir basınımız vardı. Vesayet odakları onlardan çokça destek alarak darbelere cesaret ediyorlardı.
Elhamdülillah şu anda asker kışlasına döndü. Fakat beraberce çıktıkları yol arkadaşlarını satan sabık Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Anayasa Mahkemesine yamadığı, -basında çıkanlar doğru ise- kardeşi Fetö’den içerde yatan, yaşına ve tecrübesine rağmen hukuk nosyonu gelişmemiş, hasbel kader AYM üyesi seçilmiş, darbe şakşakçısı Engin Yıldırım, duyarlı milletimiz tarafından sosyal medya linçine uğradıktan sonra tweetini hemen kaldırdı ve “Şahsi twitter hesabımda yaptığım paylaşımda kullandığım ibare, maksadı aşan bir şekilde yorumlandı ve bundan büyük bir üzüntü duymaktayım. Gayem, AYM’nin hukuk ışığı olduğuna vurgu yapmaktı. Demokrasi dışı tüm oluşum, araç ve teşebbüsleri ima etmem söz konusu değildir” diyerek kıvırdı. Kendince aklımızla dalga geçti. Bu vesayetçiler böyle de tabansızlar. Üstüne gittiğiniz zaman hemen geri adım atarlar ve “Ben yanlış anlaşıldım, maksadım o değildi” diye kıvırmaya başlarlar. Omurgasızdırlar, sürüngenlik onların karakteridir.
Hani hatırlarsınız, Orgeneral Şener Eruygur, emekliye ayrılırken son MGK toplantısında, önündeki notlardan “Hükümetin irticayı desteklediğini bundan dolayı irticanın yayıldığını…” okumaya başlayınca, zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in başkanlığını yaptığı toplantıda, o günlerde Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kes lan” çıkışı karşısında ortalık buz kesilmiş, bizim Şener, notlarını apar topar toplayarak kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp toplantıyı terk etmişti. Sonra cumhuriyet mitingleri düzenledi. Arkasından Ergenekon davasından hapis yattı. Kendi başının derdine düştü. Şimdi adı sanı bile anılmıyor. İşte, omuzundaki rütbesine, silahına ve makamına güvenen bu korkak darbeciler ve darbe seviciler, karşılarına bir yiğit çıkar da “Kes lan” derse ya da paylaştığı tweeti paylaştığına pişman edecek tepki gösterirse, tabanları yağlayıp uzaklaşmaya ya da kıvırmaya başlarlar.
Belki de adam kıtlığında üniversite hocası olmuş ve hasbel kader AYM üyesi seçilmiş olan Bay Engin Yıldırım, artık şunu öğrenmelidir ki Türkiye eski Türkiye, Türk halkı da eski halk değildir. Arkadaş! 15 Temmuz’da sen Kanarya Adalarında tatilde miydin? Olaylara şahit olmadın mı? Bu milletin darbecilerin tanklarının önüne yattığını, ellerinden silahlarını ve tankları kurtardığını, F-16’lara meydan okuduğunu görmedin mi? Anayasa Mahkemesinin Enis Berberoğlu ile ilgili verdiği “Hak ihlali yapılmıştır. Yeniden yargılanmalıdır” kararına karşı İstanbul 14. Ağır ceza Mahkemesinin verdiği “Hayır hak ihlali yapılmamıştır, yeniden yargılanmasına gerek yoktur” kararının yayınlamasından sonra, Anayasa Mahkemesinin ışıklı resmiyle beraber “Işıklar yanıyor” diye tweet atacaksın, vatandaşın hafızasında yer etmiş olan Genelkurmay ışıklarını çağrıştıracaksın, sonra da “ben yanlış anlaşıldım, kastım o değildi” diyeceksin. Ve biz de bunu yiyeceğiz. Çünkü aklımızdan zorumuz var, anlama özürlüyüz. Hadi ordan ya!!!
Ey Engin efendi! Türkiye, birçok Avrupa ülkesinde bile olmayan hakların verildiği demokratik bir ülkedir. Millet iradesinin önüne atlayarak jüristokratik/yargıçlar yönetimi tavrı sergilemeye kalkışmayın. Bu millet kursağınızda bırakır. Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül’ün, senin “Işıklar yanıyor” tweetine karşı attığı tweetinde dediği gibi “Vesayet özlemi içinde olanlar, hukuk adına konuşma ehliyetini yitirirler. Işıkları millet açar, millet kapatır.”
Onun içindir ki AYM üyeleri haddini bilecek, “Haddini bilmek gibi irfan olmaz” inancıyla yaşayacak, ağır oturup batman dövecek. “Mahkemeler ne karar verirse versin hukuk benim, ben değiştiririm, ben düzeltirim” havasında ve tekebbüründe olamayacak. AYM üyeleri, ilkokul öğrencisi gibi tweet atamazlar. Sosyal medyada siyasi çıkışlar yapamazlar. Siyaset yapmak istiyorlarsa cübbelerini çıkarırlar, ya bir parti kurarlar ya da mevcut partilerin içinde siyasete atılırlar.
Bu olay siyasetçilerimize, özellikle iktidara, görevlerini hatırlatmalı. Sayın Bahçeli’nin dediği gibi AYM, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine uygun hale getirilmelidir. Onların da kararlarında sorumsuz olmadığı ve denetlenebilir bir yapıya kavuşturulmalıdır. Ya da darbe artığı olan bu kurum kapatılmalıdır. Başka hukuki çözümler aranmalıdır.