DURSUN ÖĞRETMEN
İlkokul dönemi birey için, bir binanın temeli gibidir. Taban, veri ve inşanın mayasıdır. Alt olmadan üst kavramının mana etmediği etse bile sağlam bir yapı vaat etmediği bir durumdur. İşte benim de ilkokul dönemim bu kadar tabansız başıboş ve inşa edilmeden geçirdiğim yıllarımı kapsamaktaydı. 5 yıllık ilkokul dönemimde 6 sınıf öğretmeni değiştirmiştim. Her gelen kendi anlayışına göre öğrenci yetiştiriyor, bir gelen diğerinin inşasını beğenmiyordu. Bizi bozup tekrar ele alıyorlardı. Kimi çocuk yerine dahi koymuyor ya derste uyuyor ya da oturup gidiyordu. Onlar da farkındaydı kısa zamanlı öğretmenlikle bu öğrencilere bir faydası olmayacaklarını. Battı balık yan giderdi ! Onlar da gitti… Ne Türkçeden ne Matematikten anlıyorduk. Hepsi birbirinin yarım kaldığını devam ettirmeye çalışıyordu ya da başa sarıyordu öğretirken. Kaldı ki sosyal ve bilişsel olarak yetiştirmeleri zaten hayaldi. Üstüne paramparça şarkılar sarılmış kasetler gibiydik…
Derken, yeni bir öğretmen geldi karşımıza. Uzun boylu zayıf içten ve hevesli.. Adı Dursun öğretmendi. Başladık öğrenmeye dinlemeye ne dediyse yaptık onun da. Ama onda farklı bir şeyler vardı. O öylesine öğretmiyordu bir şeyleri, gerçekten veriyordu. Bizimle eğleniyor bizimle oynuyordu. En önemlisi bizi anlamaya çalışıyordu. Eğiliyordu konuşurken! Seviyeme iniyordu. Ağladığımda göz yaşlarımı siliyordu tiksinmeden elleriyle… Beni aileme şikayet de etmiyordu. Empati kuruyor önce beni dinliyordu. Bir gün annem sınıftan bir arkadaşımdan etkilendiğimi ve bu yüzden derslerimle ilgili olumsuz bir tutum sergilemeye başladığımı düşündüğü için tedirgin olup öğretmenimin yanına gelmişti. Yanımda konuştular. Utanmıştım annemin öğretmenimle konuşmasından. İşte orada anladım. Öğretmenimin yanında mahcup olmam demek “Ona değer veriyorum hakkımda olumsuz şeyler duyup üzülmesi beni mahcup eder “ demekti benim için. Ağlamaya başladım. Üzüldü ve parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi. Nasıl mutlu olmuştum nasıl rahatlamıştım beni anladığı için. Küçücük yüreğimle ve aklımın her şeye ermediği o yaşımda anlamıştım gerçek değerin samimiyetin ve eğitimciliğin ne demek olduğunu.
Eğitimcilik, sadece paranın yatması için müfredattaki her şeyi her gün düzenli olarak vermek değildi. Eğer bu olsaydı şu an o öğretmenlerin anlattığı her şey aklımda olurdu. Oysakı hiç biri yok. Aklımda olan tek şey Dursun öğretmendi. Çocuk aklımla ne kadar bilinçaltıma yerleştirdiysem onu hala her görüp duyduğumda istemsiz olarak ağlamaya başlarım. Kaç yaşına geldim hala ağlıyorum. Demek ki kalbime ve değerlerime dokunmuştu Dursun Öğretmen… Görevden ayrıldıktan sonra ona hala mektuplar yazmaya devam etmiştim. O da mektuplarıma cevap olarak bizi ziyarete gelirdi. Velhasıl-ı kelam! Yürekten eğitimciler ülkemizden eksik olmasın…
Bir öğretmenin 3 etkili iletişim becerisine sahip olması gerekir. Açık ve Saydam Olma becerisi-Konuşma ve Aktarma Becerisi- Alma ve dinleme becerileri. Yani öğrenciye karşı olduğun gibi ve içten olabilmen onunla konuşabilmen en önemlisi onu seviyesine inip dinleyebilmendir. Nice böyle EĞİTİMCİLERİN yetişebilmesi temennisiyle…