DÜNYAYA HER GÜN BAYRAM
Yaklaşık iki milyara nüfusa sahip Müslüman ülkelerin kutladığı Ramazan Bayramı sonrası, devletlerin kendi çıkarları gereği dünya kaynaklarından maksimum pay kapma amaçlı ekonomik ve siyasi politika mücadelesi tüm hızıyla devam etmektedir. Bu vakitten sonra söz konusu mücadelenin yavaşlaması bir yana, daha da hızlanacağı yüksek bir olasılıktır. Küreselleşme yoluyla ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin sıklaşması, değerinin artması, gittikçe daha kompleks bir hale dönüşmesi ve daha fazla pay kapma düşüncesi, söz konusu rekabetin en önemli nedenini oluştururken, gelişmiş ülkelerin bir türlü bitmeyen emtiaya sahip olma hırsının paranoya durumuna dönüşmesi de, dünya barışının önündeki diğer bir unsuru meydana getirmektedir. Şu anki devam eden sistem ve bu sistemin sonucu olan iktisadi, siyasi, sosyal ve toplumsal yapının olumlu yönde değişmesi ile gelişmiş batılı ülkelerin düşünceleri arasında, önemli derecede paralellik bulunmaktadır. Yaklaşık bir yüzyıldan beri dünyayı her açıdan dizayn etme amacıyla vizyona konulan Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF), NATO, FED, ECB, MOODY’S, FITCH, S&P, UNICEF, ILO gibi ekonomi, askeri ve sosyal yardımlaşma amaçlı kurumların genelde objektiflikten uzak şekilde ve batılı ülkelerin emellerine hizmet etmesi, sorunları çözüme kavuşturmaktan ziyade daha da çıkılmaz duruma getirmektedir. Batılı ülkelerin başını çektiği adaletsiz, haksız ve güce dayanan söz konusu sistem değişmediği, göreceli de olsa dünya kaynaklarının hakça dağılımına yönelik politikalar devreye konulmadığı müddetçe, dünyanın refaha, huzura kavuşması beklenmemelidir. İster Müslüman ülkelerin ister diğerlerinin, farklı zaman periyotlarında dini ve milli bayramlardaki kutlamaları, yaz yağmuru gibi geçici bir hevesten başka bir sonuç doğurmayacaktır.
Dünyanın içinde yaşadığı koşullar, günümüzde tüm ülkelerin kabullenmek zorunda kaldığı karşı koyamayacakları bir realitedir. Küresel boyutta; Kanada’daki G7 zirvesinde Trump’ın, başkan olarak seçildiği ilk günlerden beri ortaya attığı “Her Şey ABD Çıkarları İçin” veya “Önce ABD” şeklinde sloganlaştırdığı amaçlarına ulaşma adına uygulamaya koymaya, yada daha net bir ifadeyle dünyayı ABD’nin menfaatlerine uygun biçimde dizayn etmeye çalışmak için Kanada ile AB başta olmak üzere neredeyse tüm dünyayı tenkit hatta tehdit etmesi, petrol fiyatlarındaki istikrarsızlığın sürmesi, Avrupa Bölgesi’nin en büyük ekonomisi olan Almanya ekonomisiyle ilgili fikirler veren ve aylık yayımlanan Almanya ZEW (Zentrum für Europäische Wirtschaftsforschung / Center for European Economic Research) endeksinin, ABD’nin korumacı ticaret politikalarının olası etkileri yanında İtalya odaklı politik risklerin etkisiyle son yılların en kötü değerlerini göstermesi, ABD Başkanı Trump ile Kuzey Kore Başkanı Kim Jong Un’un Singapur’daki görüşmesinden barışçıl açıklamalar gelmesi ve Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetlerini durduracağını belirtmesi, ABD’de TÜFE’nin beklendiği gibi gelmesi ve bu durumda FED’in faizleri yüzde 1,75 – yüzde 2 düzeyine yükseltmesi, ABD büyüme oranının istendiği düzeyde seyrettiğinin Powell tarafından açıklanmasının etkileri gibi veriler, batının asıl amaçlarına ulaşmasını kolaylaştıran argümanlardan başka bir şey değildir.
Global de facto içinde Türkiye’nin iktisadi, siyasi ve toplumsal koşullar karşısındaki gücü, okyanus ortasında fırtınaya yakalanmış kibrit kutusu gibi sallanan çaresiz bir gemiden farksızdır. Enerji ithal zorunluluğunda, ithalata bağımlı büyüme spiralinden kendini kurtaramamış, cari açığını bir türlü kontrol altına almayı başaramamış, eğitim sistemi yap-boz durumundan kurtulamamış, Suriye’den gelenlere kalıcı bir çözüm üretememiş, siyasi rekabet seviyesi düşerken karşılıklı ötekileştirme düşüncesiyle suçlamalar artmış ve en nihayetinde yapısal iktisadi, demokratik, hukuksal ve insan hakları gibi en temel konuların çözümünde bile beklentilerin altında kalmış bir ülke hakkında maalesef ne düşünülebilir ki? Dünya çapında batının aç gözlülüğü ile ülkemiz bazındaki sorunlara objektif, uzun vadeli ve siyasi çıkar duygusundan arındırılmış politikalar uygulamaya konulmadıkça, yerküre üzerinde yaşadığımızın günlerin adı belki “bayram” şeklinde ifade edilecek ama bizleri, sorunlar yumağından kurtulması sonucuna da ulaştırmayacaktır.
Soru: Mal anlamındaki “Nihai Mal” kavramı kullanımı doğru mudur? Neden?
Sözün Gözü: Doğruluğu sadece dilinde olanlarla hiçbir yola çıkılmaz.