DÜNYA DÜZENİ DE “PROJE”
Dünya üzerinde meydana gelen iktisadi, siyasi, sosyal ve toplumsal gelişmelere yüzeysel değil de, derinlemesine ve arka planına biraz daha dikkatli bakıldığında, zamana, duruma ve çıkarlara göre tekrar ettiği hatta ettirildiği görülmektedir. Tüm bu gelişmelerde gözden kaçırılmaması gereken, uygulamaya konulan tüm politika sonuçlarının, gelişmiş batı ülkelerinin istekleri doğrultusunda gerçekleştiğidir. Çok fazla gerilere gitmeden yaklaşık son kırk yıla bakıldığında; İran-Irak Savaşı, Irak’ın Kuveyt’i, Rusya’nın Afganistan’ı işgal etmesi, Suriye’nin Esad tarafından yönetilememesi nedeniyle ülkenin çatışma alanına dönmesi, Irak’ta halen hükümetin tam kontrolü sağlayamaması, Avrupa’nın ortasında II. Dünya Savaşından sonraki en büyük insanlık kıyımı olarak kabul edilen yaşanan Srebrenitsa katliamı, Liberya gibi bir çok Afrika ülkesinde bir türlü bit(itiril)meyen kabile iç savaşlarını, bir çırpıda saymak mümkündür. Dahası yine gelişmiş batı ülkelerinin (ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, israil) başını çektiği ve kendi çıkarlarına hizmet etmek şartıyla terör örgütlerinin açıkça savaş silah ve mühimmatlarıyla, üstelik demokrasi ve terörü ortadan kaldırma amaçlarını pişkince dile getirmek suretiyle destekleyerek, dünya barışını sağlama adına yeni bir açılım geliştirdiler. İşin tuhaf tarafı, herkesin gözü önünde oynanan bu komediye dünya üzerindeki yaklaşık iki yüz ülkeden Türkiye, Rusya, Çin, İran, Venezüella, Meksika, Kuzey Kore gibi birkaç ülke dışında karşı yaptırımlara girişen, politikalar ortaya koyan ve görüşlerin ortaya konmamasıdır. Yapılan kişisel açıklamalar, Birleşmiş Milletler kararları görüntüyü kurtarmaktan öteye geçmemekte, politik, siyasi, askeri güçler devreye sokularak emtia bakımından zengin ancak geri ve gelişmekte olan ülkelerin kaynakları kontrol altına alınarak adeta içselleştirmektedir. Bu sonucu net olarak anlamak için İran-Irak Savaşının sonucuna, Saddam’ın Kuveyt’e saldırdıktan sonra Irak ve Kuveyt petrollerinin kimler tarafından kullanıldığına ve yakılan yıkılan binaların hangi ülkelerin şirketleri tarafından inşa edildiğine, terör örgütlerinin her türlü desteklenerek Orta Doğu’nun sürekli savaş koşullarında tutulmasının kimlerin çıkarına geldiğine bakıldığında, büyük resmin ne anlama geldiği daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Üstelik şu anki sonuç, yukarıda sayılan birkaç ülke hariç, dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu tarafından kabullenilmiş durumdadır.
Siyasi, askeri ve jeopolitik açıdan ABD, İngiltere ve Almanya’nın önderlik yaptığı batılı ülkelerin çıkarlarına göre göre dünyanın dizayn edilme sürecini tamamlamak üzere ekonomi alanında planlar, devreye sokulmaktan da geri kalınmadı. Bunun sağlanması için Dünya Bankası (WB) Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA), Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT), Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA) gibi kurumlar vizyona kondu. Bu kurumların kararlarının inandırıcılığını desteklemek ve güçlendirmek için ülke ekonomilerinin performanslarını objektif bir şekilde değerlendirmek amacıyla ABD orijinli, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ortaya çıkarıldı. Belli bir süre sonra söz konusu uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının kararlarının siyasi, duruma, ülkelere ve ABD ile AB’nin çıkarlarına göre sipariş üzerine verildiğiyle ilgili şüpheler yoğunlaştı. Tüm bunlara ilaveten herhangi bir ülke haklı bile olsa, ABD’nin çıkarlarına karşı politikalar geliştiren ülkelerde CIA ve FBI gibi organları kullanarak, kendine istediğine uygun olacak şekilde siyasi iklimi tesis etmek için suikastlar da dahil her türlü manipülasyonu yapmaktan çekinmemesi durumu da adeta, maalesef dünyaya kanıksatılmıştır. Tüm bunlar dikkate alındığında ekonomi, siyaset, evrensel hukuk ve insan haklarından söz etmenin bir anlamı olmadığı kendiliğinden gözler önüne serilmektedir. Dünyanın ekonomi, siyasi, hukuk ve insan hakları açısından global ölçekte huzura kavuşmasının yolu; batılı ülkelerin bu kavramlara kendi istediklerine göre değil, objektif anlam yüklemelerinden geçmektedir. Bu beklentinin gerçekleşmesi ise, ne yazık ki Kaf dağının arkasındadır. Her açıdan daha kötü gelişmelere dünya, kendini hazırlasın. Dayatılan bu global proje girdabından, ancak ülkesinin çıkarları etrafında halkıyla birleşip bütünleşebilen ve çalışan ülkeler çıkabilecektir.
Soru: Her istikrarlı büyüme sürdürülebilir büyüme midir? Neden?
Sözün Gözü: Kişinin ederi karakteri kadardır, ünvanı kadar değil.