Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal DRAGHI HAMLESİ SONRASI

DRAGHI HAMLESİ SONRASI

ECB başkanı Draghi’nin hafta içi Perşembe günü, AB ekonomisinin geleceği ile ilgili çıkarlarının gereklerine göre yaptığı açıklamalar, küresel ekonomide ticaret savaşlarında, yeni ve önemli bir cephenin daha açılması olasılığını artırdı. ECB faiz oranlarında değişikliğe gitmediği gibi, ancak 2020’de artırabileceğini ve gerekçesini de “Yönetim Kurulu, faiz oranlarının en azından 2019 sonuna kadar ve her durumda gerekli olduğu sürece mevcut seviyelerde kalmasını bekliyor” şeklinde açıkladı. Bununla da yetinmeyen ECB,  bankaların daha önce aldığı 720 milyar euro borcu çevirmeleri, hem de kredi verme olanaklarından yoksun kalmaması için Eylül 2019’da başlayıp Mart 2021’de sona erecek şekilde her çeyrek dönem iki yıl vadeli, yeni bir Hedefli Uzun Vadeli Refinansman İmkanı’nın (Targeted Longer-Term Refinancing Operations III (TLTRO-III) üçüncü uygulamasını başlattı. Eurozone ekonomisindeki yavaşlama beklentisinin kısa dönemli olmayacağı düşüncesiyle 2019 ve 2020 yılları için büyüme ve enflasyon tahminlerinde sırayla %1.1 - %1.2 ile %1.6 – % 1.5’e aşağı yönlü tekrar düzeltmeye gidildi.   Tamda Draghi’nin açıklamasından hemen sonra ECB’nin kararları etkisini göstererek beklendiği gibi euronun, diğer para birimleri ve dolar karşısında önemli oranlarda değeri düşerek, ihracatı ucuzlayarak avantajlı duruma geldi. Draghi’nin ECB üzerinden AB ekonomisinin üzerindeki durgunluktan kurtulması amacıyla yaptığı homoeconomic açıklamalar sonrasında olası gelişmeler, kendi bakış açısına göre doğru ve mantıklı olsa da, şu sıralar Çin ile korumacı ticaret savaşı ateşini düşürmekle uğraşan Trump’ın ABD’sinin hiç hoşuna gitmeyeceği de ortadadır.
Yapı olarak agresif kişiliğini, ABD’nin ekonomisi, askeri yapısı ve tekel durumundaki iletişim gücüyle üstelik kural tanımaksızın birleştirmekten çekinmeyen Trump’lı bir dünyada, 2019 yılının geleceği pek iç açıcı görülmemektedir. ABD’nin Çin ile devam edilen görüşmelerde korumacı ekonomi politikalar konusunda anlaşma süreci devam ederken, dünya ekonomisi içinde tehlike çanları artık daha yüksek sesle duyulmaktadır. Açıklanan ABD ekonomisine yönelik veriler karmaşık bir seyir izlemesini,             İmalat PMI ve ISM endeksleri Şubat ayında beklentileri karşılayamaması ile Michigan Tüketici Güven Endeksinin gerilemesi, ADP özel sektör istihdamının Şubat’ta aylık bazda ancak 183 bin kişi artması, tüketicilerin ekonominin içinde bulunduğu koşullara, neden olumlu bakmadığını da ortaya koydu.
ABD penceresinden bakıldığında söz konusu karmaşık veriler, dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumundaki Çin ekonomisinde, ciddi olumsuz boyutlara ulaşmış durumdadır. Çin’in Şubat ayı ihracatının 2018 yılına göre yaklaşık %21, ithalatının da  %5 gibi büyük oranda düşmesi, dünya ekonomisini durgunluğa sokacak tehditleri üzerinde barındırmaktadır. Çin ekonomisinin negatif sinyaller vermesi, kendisi yanında tüm dünyayı ilgilendirmektedir. Küresel ekonominin adeta fabrikası, üreticisi, tüketicisi kısaca en önemli aktörlerinden olan Çin GSYH’nın düşmesi, neredeyse tüm ülkelerin alım ve satış miktarlarını, iç talep, üretim ve istihdam düzeylerini doğrudan etkilemektedir. ABD’nin önemli derecede dış ticaret açığı verdiği Çin’den sonra, ikinci sırada gelen Almanya’nın başını çektiği AB ekonomisinin, Draghi tarafından açıklanan kararların etkisinin dış ticarete yansıması, Trump’ın hoşuna gitmeyecektir. Çin’den sonra AB’yi gündemine alıp hizaya getirmeye çalışan bir Trump politikası, dünya ekonomisi için en istenmeyen bir durumdur. ABD’nin AB’ye karşı korumacı politikalar uygulamalarına girişmesi, haliyle karşı tepkisel politikaların devreye sokulmasına yol açacaktır. 515 milyona yaklaşan nüfusu, 17 trilyon dolar toplam GSMH ile önemli bir alım gücüne sahip AB’nin, ABD ile girişeceği karşılıklı düellonun iki taraf içinde iktisadi durgunluğa yol açması ithalat güçlerini zayıflatacağından, küresel işsizliğin yayılmasını da hızlandıracak, filmin sonu ne yazık ki herkes için hüzünle bitecektir. Belki beklenen sonu değiştirecek argüman düşük olasılık da olsa, yerleşik uluslararası ekonomik kurum ve kuruluşların, ABD politikalarının normalleşmeye dönüşmesi yönünde pozisyon alıp baskı unsuru olmalarıdır. Değilse insanlığı, uzun süre devam edecek iktisadi, siyasi ve sosyal sorunlarla dolu bir dünya gündemi süreci beklemektedir.
 
Soru: Çekirdek Enflasyon yüksekken TÜFE düşük olabilir mi? Neden?
Sözün Gözü: İftiracılar asla yücelmez, seslerini çıkarmayan zavallılar da.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi