Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal De(n)flasyon kader mi?

De(n)flasyon kader mi?

Gelişmiş ülkeler başta ABD olmak üzere, FED kararlarının olası etkileri karşısında küresel ekonomilerin geleceğiyle ilgili düşünceler geliştirerek, pozisyonlarının nasıl olacağıyla ilgili konumlarını güçleştirmeye çalışıyorlar. FED Başkanlarının açıklamalarının yanar söner misali bir güvercin bir şahin şeklindeki açıklamaları, dünya ekonomisinin hem sağlam bir yörüngeye oturmasını hem de istikrara kavuşmasını da engellediği gibi, geleceğe yönelik yapısal gelişmelerin önünü tıkamaktadır. Dünya ekonomisinin Gayri Safi Milli Hasılası’nın tek başına yaklaşık dörtte birini meydana getiren ABD’nin, finansal ve üretim sektörüyle ilgili açıklanan onca olumlu veriye rağmen bir türlü yurt içi ve küresel piyasalara pozitif elektrik verememesi, AB Bölgesi ile Japonya’nın deflasyonist sarmaldan bir türlü çıkamaması, Çin’in büyümesinin %6,7 ile son yedi yılının en düşük oranında gerçekleşmesi, petrol ve emtia gelirli ülkelerin imalat sanayine yatırım yapmayarak sıcak para temelli ekonomik yapıya sırtını dayamaları ve üstelik petrolün fiyat spiralinin inişli çıkışlı seyir göstermesi, gelişmekte olan ülkelerinin genel olarak tamamına yakınının ise yapısal sorunlar içinde bulunması, dış ticaret ve cari açık bakımından negatif bakiye vermesine bağlı olarak borçlanmak zorunda kalması, küresel ekonominin toptan istikrara kavuşması için önünde uzun ince nice yıllar olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra dünya ekonomi çevreleri tarafından ciddi şekilde referans olarak kabul edilen uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının ülkeler için verdiği ekonomik raporlar ve yorumlar da eklenince, hareketli trend içindeki dünya ekonomisinin hızı daha artmaktadır. Gelişmekte olan ülkelere sermaye girişlerinin azalması ve düzensiz grafiğinin sürmesi, gelişmiş büyük ekonomilere sahip ülkelerin para ve faiz politikaları konusunda kafalarının karmaşık olması, ekonomide küresel istikrarlı büyümesini geciktiren diğer önemli unsurlardır.

          IMF’nin 2016 küresel büyüme hızını %3,2’ye, 2017 için ise %3,5 düşürmesi, yukarıda anlatılanlara ilave olarak ülkelerin özelinde yaşadığı jeopolitik ve siyasi risklerde göz önüne alındığında, dünya ekonomisin stagnasyon kıskacından uzun süre çıkamayacağına işaret etmektedir. OPEC’in petrol arzının ne olacağı konusunda kendi aralarındaki iç çekişmelerine bağlı olarak inisiyatif alamaması sonucu petrolün en azından orta vadede ekonomilere olumlu katkı yapabilecek fiyat istikrarı sinyali vermemesi, bıçak sırtı ekonomilerle yüzleşmemize yol açtı.

          Yazının başlığına (denflasyon = deflasyon + enflasyon) dikkat etmişsinizdir muhakkak, yanlış yazdığımı falan düşünmeyin. Keynes’in sonunu getiren durgunlukla enflasyonun aynı anda ortaya çıkması şeklinde tanımlanan stagflasyon kavramına benzetmek, nazire yapmak düşüncesiyle türetmeye çalıştığım bir kavramdır, BRIC gibi tutar bakarsınız kim bilir. Stagflasyon ekonomisine çözüm getiremediği için Keynezyen ekonomiye ağır hasarlar veren monetarist (parasalcı) görüşlerin, günümüz ekonomi dünyası sorunlarına tam anlamıyla ilaç olamadığı açıkça görülmektedir. Deflasyon ile enflasyon kavramlarının karışımından türettiğim denflasyon, stagflasyona benzer bir anlam içermektedir. Burada üzerinde durmak istediğim esas nokta, stagflasyona benzer bir kavram ortaya çıkarmaktan ziyade, deflasyonist ortamda neden enflasyon oranının yüksek olduğuna dikkat çekmektir. Ekonomi bilimi politikalarına göre deflasyonist koşullarda fiyat artışlarının ortaya çıkmaması gerekir ki zaten bu yüzden Keynes kendi zamanında, enflasyon ortaya çıkmadığı için uğraşmamış bile, çünkü eksik istihdam şartları piyasaya hakim. Günümüzde karşılaşılan durum ise, insanların hem işsiz kalmaları aynı zamanda bir çok ülkede fiyatlar genel seviyesinin yüksek düzeylerde seyretmesidir. Acaba günümüzde insanlık neden böyle bir sonuçla yüzleşmek zorunda kaldı? Cevap olarak küresel finansal araçların değerlerinin, reel ekonomik değerlerin çok çok üzerinde olması, herkesin şikayet etmesine karşın eksik piyasa koşullarının ekonomilerdeki ağırlığının fazlalığı, ekonominin kuralları gereği dışında popülist politika uygulamalarının etkinliğinin artması, inovasyona dayanmayan geri ve orta düzey teknolojiyle gelişme sağlanmaya çalışılması yanında belki de en önemlisi, insanların çalışmadan kısa vadeli ve spekülatif alanlara (döviz, altın, gayri menkul, borsa vb.) yatırım yapmak suretiyle para kazanmak istemeleridir. Bu sorunlara ülke ekonomilerinin yetkilileri, yapısal reformlarla çözüm bulmaya çalışmayıp üretim ekonomisinin payını artırma yönünde başarı sağlayamazlarsa, dünya insanları olarak işsizlik içinde yüksek fiyatlara bağlı olarak ortaya çıkan, ekonomik sorunlar içinde yaşamaya devam ederiz. Gelecek ise ancak, reel ekonomisi gelişen ülkelerin olacaktır.

          Soru: Fiyat istikrarı, finansal istikrarla aynı anlamı ifade eder mi? Neden?...

          Sözün Gözü: Sükut gümüşse, haksızlık karşısında konuşmak altındır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi