Daktilo kullanmanın dayanılmaz hafifliği
Daktilo adı, Yunan mitolojisindeki bir hikâyede geçen ve “parmak” anlamına gelen “daktyl” kelimesinden geliyor. İcat edildiği yıllardan bilgisayarın yaygınlaşmasına kadar uzayan yaklaşık 150 yıllık sürede yazınsal ürünlerin neredeyse tamamı daktilodan çıkmış. Şimdilerde yeri müzeler ve nostaljik hikayeler olan bu yazı yazma aracı dünyanın bazı ülkelerinde hala kullanılıyor; Latin Amerika, Hindistan ve Afrika’da elektriğe ihtiyaç duymayan mekanik daktiloların üretimi sürüyor.
Daktilo 1800’lü yılların başlarında icat edildi ve yüzyılın sonlarına doğru seri üretimine geçildi. Osmanlı topraklarına girişi ise 20. yüzyılın başlarına denk gelir. İcadından sonra yavaş yavaş kalemin yerini alan daktiloyu ilk kullananlardan biri Tolstoy’du ama ilk romanı Mark Twain yazdı. Daktilo ile yazılmış o ilk romanın adı Tom Sawyer’dı. (https://kulturveyasam.com/kalemden-sonra-bilgisayardan-once-8-madde-ile-daktilo/)
Türkiye’de ilk daktilo kursu 1929’da açıldı ve başlı başına bir meslek haline geldi, dönemin gazetelerinde ilanlar “Daktilo aranıyor!” şeklindeydi. Mesleğin adı zamanla kâtibe ve sekreter olarak değişti. Türkiye, 1965’te Paris’te düzenlenen Dünya Daktilo Yarışması’ndan bir şampiyon çıkarmıştı. O yıl Fransa’da ülkemizi temsil eden kişi Ece Alpay’dı. Alpay, elektronik daktilo yarışmalarında ülkemizde de defalarca rekor kırmış ve 9 kupanın sahibi olmuştu. Bir zamanlar daktilo gibi daktilo tamirciliği de ilgi gören bir işti. Bilgisayarın yaygınlaşmasıyla tarihe karışan daktilolar gibi daktilo tamirciliği de kaybolan meslekler arasında yerini aldı. (https://manifold.press/daktilo#)
Daktilo öğrenmek amacıyla 1986 yılı yaz aylarında kursa yazılmaya karar verdim. Bu sayede efsane öğretmen Bekir Yürür hocamın yürüttüğü üç aylık daktilografi kursunda tanıştım. Bekir hocamız canti ve düzgün giyinen nezaket abidesi bir öğretmendi. Kursu pekiyi ile neredeyse sıfır hata ile bitirdim. Şaryoya bakmadan yazma anlamında uzmanlık demek idi.
Hocam daktilografiyi resim yapmaya ve piyano gibi sanatkârane stilde kullanmaya benzetirdi. Numune-i imtisal karakterde kişilik sahibi idi, sadece kazanç peşinde koşan biri değil, görgü, adap ve insanca davranışın nasıl olacağını da fiilen gösteren ve yaşayan örnek bir insandı.
Memleketimizdeki daktilonun tuttuğu yeri ve serencamı ile hayatımdaki yeri hakkında bir fasıl açayım. Hala daktilo kursları yaygın ve henüz bilgisayar devri kamu ve özel sektörde başlamadan ve yeni yeni kımıldanırken sene 1986 yılı Temmuz ayı başlarında başlayıp üç ay içinde Bekir Yürür daktilo kursunu pekiyi derecede bitirdim. Bekir hoca Konya ticaret lisesi kökenli öğretmenlerdendi, piyanistlerin tuşlarda gezinmesi ile daktilografın tuşlarda gezinmesi arasında estetik bir bağ kurardı.
Nitelikli bir daktilograf her sabah mesai başlangıcında yazılara başlamadan önce parmaklarını ısındırmak ve gerekli sertlikte parmak vuruşu yapabilmek için ısınma yazıları yazar. Mesela bu evrede “kara kara kartallar karlı dağları ararlar” gibi bir sıra klavyeyi dolaşan bazı meşhur tekerlemeler ile açılış olarak bir sayfalık bir ısınma yapılırdı. Bu yapılan alıştırma ve temrin ile gün boyu rahat ve hatasız yazma garantiye alınırdı. Klavyeye bakmadan şaryo atmak, tuşlara hatasız basmak ve satır bitiş zil sesine göre kelimeyi bölmek, tam yazmak ve tekrar şaryo kolunu çevirip satır başı yapmak, paragraf başı için tab yapmak, sağ sol marjlar içinde seri hareket önemliydi.
1990' ların başında kamuda İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğünde sadece beş ilde yeni yeni bilgisayarlar kullanılmaya başlamıştı. İİBK Ankara Şube müdürlüğünde ilk Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu memur olarak göreve başladığımda o dönem bilgisayar klavyeleri çoğunlukla q klavye olmakla birlikte daktiloda geçerli Türkçe f klavye bilmek ve parmak kombinezonlarına hâkim olmak açısından kamu kurumunda benim için çok iyi bir avantaj olmuştu.
O zamanlarda kamu ve özel sektörde yazılar önce müsvedde ile taslak olarak hazırlanır, sonra daktilo servisine gönderilir idi. Daktilo servisinde taslaklara göre sıra le yazılar hazır hale getirilir ve yazılır. Daktilo servisinden yazı gelince müsvedde ile karşılaştırılarak kontrol edilir, yanlışı varsa tespit edilir. Tashih edilerek düzeltilmesi için yazı tekrar daktilo servisine iade edilirdi. Daktilo servisi hata derecesine göre satır üstüne rötuş çıkmak, daktilo silgisi ve kalemi ile silip doğru karakter basmak marifet idi veya olmuyor ise komple yeniden yazdırılır idi.
Yoğunluk olursa 2-3 saat, hatta gün boyu beklenirdi. Yani normal şartlarda bir yazının imzaya hazır olması en az 2-3 gün sürer, eğer düzeltme istenirse 3-4 günü rahatlıkla bulurdu. İki satırlık basit ve acil bir yazı ancak 1 günde çıkardı. Her halükarda bir konu hakkında müsvedde hazırlamakta 2-3 gün sürdüğünü düşünürsek daktilo edilmesi ile birlikte yazılması da 2 gün sürerdi ve 5. gün yazı hazır olurdu. Altıncı gün ise yazı müteselsilen memur, şef, varsa uzman imzasından geçerek Şube Müdürü önüne gelir ve uygun görürse yazı İl Müdürünce imzalanır ve postaya verilirdi.
Eğer bu evrelerde yazı değişikliğe uğrar ise tekrar başa dönülerek yazı ve daktilo maratonu tekrar başlardı. Şimdi elektronik doküman yönetim sistemi var, çevrimiçi üst birime sevk ediliyor, yazılar elektronik evrak hafızada tutuluyor. Yazıya hazırlık evresinde kurum içi ve dışı internet kaynakları saniyede elinizin altında, ilgili birimlere çevrimiçi ve kurumsal eposta ile saniyede ulaştırmak ve yerine göre 45 dakikada en ciddi bir rapor ve yazıyı üretmek ve kamu otobanı üzerinden istenilen kamu kurumuna saniyede göndermek çok basit. Lazım olan tek şey asgari hiyerarşi ve yatay iletişim zinciri ile icabında bir personel bir üst düzey amir ile iki imzada bürokrasiyi asgari düzeye çekmek mümkündür.
Hemen bir parantez açmak isterim, acizane bilgisayarların ofis özelliğini yazı, dosya, kopyalama vb. keşfedince daktilo servisini bypass ettim. Yazılarımı direk bilgisayar ve printer çıktısı ile kendim bilgisayarda herkesten önce dosyalayıp yazmaya başlamıştım. Printer dedimse lazer değil nokta vuruşlu, besleme kağıt dediğimiz bir top kağıt ile sağdan ve soldan delikli kenarı olan kağıtlar yazıcının sürücüsüne/traktörlerin takılır idi. Gidip gelen bir otomatik şerit yazıları kağıda tır tır sesleri içinde basardı. Eğer kağıt traktör yuvasından kayar veya tırtıklı kağıt yırtılırsa kağıtlar kayar ve yığılırdı. Yazıcıyı durdurup, kağıtları yuvasından söküp tekrar düzgün biçimde yerine monte etmeniz gerekirdi.
İkinci olarak yazıcı kartuş içindeki şerit sağdan sola dönerek hem kayar hem yazıları adeta halı mekiği gibi gidip gelerek kağıta basardı. Eğer şerit kayar ise eğik bozuk karakter basar veya sıkışır ise yazıları yazmaz, üst üste basardı. Kartuşu söküp şeridi rahatlatır sıkıştığı yerden üstündeki döndürme pimleri ile düzeltir ve tekrar takardınız. Kartuş ömrü böylece uzar idi, eğer zamanında müdahale etmez iseniz kartuş pert olur, onlarca boş sayfada kağıt olarak heba olur idi. Peki yazıcı durdu ama tekrar aktifleyince monitör/terminaldeki veriler ne olacak? Onu da düzeltmek üzere hard disk monitörü ms-dos modunda açıp yazıcıya giden yazdır komutundaki iş dosyasını/fileyi delete etmeniz yani cilling yapmanız gerekirdi. Çünkü henüz Türkçe yazılım gelişmiş ve yaygınlaşmış değildi.
O yıllarda bir elde Redhause İngilizce sözlük, kendimde olan bilgisayar ansiklopedisi ile fortran ve cobol yazılım komutlarını okuyup bilgisayara müdahale ederdim. Niye derseniz o yıllarda bilgisayar teknik servis ve Şube müdürlükleri henüz yeni idi. Sorunu bildirseniz bile sistem işletmeni gelene kadar sabah olur, bir de üstelik “kullanıcı hatası” diye nitelenir ve kendinizi suçlu hissederdiniz. Bunun yerine pratik bilgilerle kendi işinizi kendiniz çözmek benim gibi bir bilgisayar kurdu için saniyelik işti.
Bilgisayar formatlama, kurulum yapma, yazılım yükleme benim için 1990’lı yılların ilk yarısında çocuk oyuncağı idi. Daha Bill Gates tarafından Windows 95 icat edilmeden yeşil ekranlı uzay yolu bilgisayarı olan Data General marka computerde Word.2.0 kullanıyor, ms.dos modunda ofis yazı, grafik kullanıyor ve rapor üretiyordum. Öncesinde amiga64 bilgisayar ve computer atarileri ile yaşımız gereği haşır neşir idim, bilgisayara aşina idim. Hiç görmeyen kişiler ise hem bilgisayar ekranından korkuyor hem de bozulur diye kullanmaktan imtina ediyor idi. Birde öğrendin artık sen yaz derler diye de kaçınıyorlardı.
Cd’si, flash bellek yuvası ve mause'si olmayan bilgisayarda klavye ile ve ofis star gibi karanlık ekranlarda dahi olsa yazı yazmak heyecanlıydı. 1990-95 arası daha Bill Gates amcanın yazılımları ofis boyutunda word2.0 boyutunda idi, meşhur MS-DOS tabanlı idi, Windows 95 çıktı da ekranlar şenlendi de yazmak kolay ve rahat oldu vesselam.
2003 yılında ise İşkur adına katıldığım bir Tv programında siyah beyaz renkte ve mause’si olmayan, sadece disket takılabilen ve track ball’i olan şimdiki gibi touchpad olmayan bir Laptop ile tv programlarında açık oturumlara katılmıştım. Bu sükseli duruma Konya’da önemli bir Tv programcısı şaşırmıştı, çünkü kendilerinde laptop yoktu.
Netekim 1989 yılından emekli olana kadar bir tane bilgisayar eğitimi almadım, hiçbir Ankara ve Konya dışı eğitime gitmedim, ama sistem işletmeni üzerinde bilgi ve birikim sahibi olarak 34 yıl her tür bilgisayar, laptop ve bunlara entegre projeksiyon, tarayıcı, mikrofon, uzaktan kumanda, folyo baskı ve 4+1 elektronik ses sistemlerini acizane doğrudan ve ilk kez tıkır tıkır kullandım. Sadece son yıllarda kurumsal ebys yazılım işlemlerinde görevli arkadaşlardan yardım aldım. Hatta yeni kuşak sistem işletmeni personelim Ömer müdürüm sizin işlevsel portrenize bilgisayar mühendisi bile erişemez maşallahınız var derlerdi.
Daktilo tuşları ile stilizasyon anlamında grafik, şekil, yazı, fotoğraf çıkaranlar da olmuştur, filmlerde ve işyerlerinde replik olarak tek parmak ile (her iki el) ağır aksak veya seri yazanlar da görülmüştür. Karbonlu kağıtla, pellur kağıtla yazmak, daktilo şeridini düzeltmek, başa almak, seri yazmaktan veya bazen hatalı olarak üst üste çakışan harf tuşlarını ayırmak lazımdı. Kırımızı ve siyah iki renkli şerit kullanmak ta yazılara sükseli biçimde renkli başlık atmak fantezi idi ama özel raporlama tekniği olarak işe yarardı.
Fi tarihinde Vehbi Koç'un 1940-1970'lerdeki Türkiye şartlarında daktilo bilen, ehliyeti olan ve yabancı dil bilen Türkiye'de rahat iş bulur, aç kalmaz dediği rivayet olunur. Formülde bugün için değişen tek şey daktilo yerine bilgisayar bilmek ve vhki sertifikası almak oldu. Artık bu da yetmiyor, bilgisatarı efektif kullanmak, power point sunum hazırlamak, video hazırlamak, kurumsal sosyal medya sayfasını yönetmek, web sayfası hazırlamak gibi işlevsel bilgisayar becerileri ön plana geçti.
Daktilo ise 1990'ların sonlarında başta devlet daireleri olmak üzere işyerlerinde devrini tamamladı. Daktilo tamircisi bile kalmadı. Kurumlardaki daktilo makineleri facit hesap makineleri gibi hurda olarak satıldılar. Tüm daktilo kadroları Vhki kadrosu ile değiştirildi yani Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni oldular. Daktilo mesleği ve makinesi birden bire nostaljik anılarda kaldı. Devir bilgisayar devri ama 2010'lara gelindiğinde hala ben daktilo ile yazıyorum diyen nadir yazarçizerlere, gazetecilere ve rahmetli Başbakan Bülent Ecevit gibi politikacılara da rastlanılmıştır.
Ama bir de şu var ki “kelime işleme programlarında, klavyelerimizde ve programlama dillerinde daktilonun ruhu halen yaşıyor aslında. Caps Lock, Tab, Shift, Space tuşları daktilolarda doğrudan mekanik karşılığı ve özel işlevi olan tuşlar. Satır aşağısına geçmek için kullanılan Enter/Return tuşunun ismi ve programlama dillerindeki kodu CR yani Carriage (veya cardridge/kartuş) Return de daktilolardan. Fonetik işaretli harfleri yazmak için kullanılan ölü tuş kurnazlığı da halen aramızda. İmleci ilerletmeden bir önce yazılan harfin üzerine ayırıcı im eklemeye yarayan daktilo tuşları bunlar. ^, `, ~ gibi karakterleri yazdığınızda bunlar hemen ekranda belirmez. Program bir sonraki yazılacak karakteri bekler ve fontta bu ikisinin birleşmiş hali varsa onu basar. En ironik olarak da bilgisayar programları yazılırken kod okumayı ve yazmayı kolaylaştırdığı için sabit genişlikli, tıpkı daktilolarda olduğu gibi her karakterin eşit alan kapladığı Courier New gibi “daktilo fontları” kullanılır.”
Konunun nostali yönü bir tarafa “bu yazıyı bir daktiloda yazmayı istemezdim. Tuşlar birbirine karışacak, çözmeye uğraş; şeridin mürekkebi bitmiş, değiştir; yanlış bir harf yaz, daksille; sayfayı konumlamayla uğraş. Hele de teslim tarihini geçirmişken olacak iş değil, kaç saat fazla çalışmaya sebep olurdu. Nostalji, romantizm bir yere kadar, saç baş yolardım. Bir daktilom olsun, arada bir onunla bir şeyler yazayım isterdim lakin. Tuşa bastığında ağırlığını hisset, harfin yuvasından çıkıp kâğıda doğru hareket ettiğini, sayfada iz bıraktığını, yerine dönüşünü, sayfanın yana kaydığını gör, yazmanın ritmini kulaklarınla duyarak farkında ol. İnsan kendini daha canlı hisseder, trrr trrr trrr yazdığın sayfayı daktilodan çıkarıp göz atarken tatmin olma hissi daha yoğun olur” idi. (https://100sene100nesne.com/daktilo/)
Bu fasılda Eskişehir’de rahmetli gazeteci yazar Tayfun Talipoğlu Daktilo müzesinden bahsetmeden olmaz. Bu müze aynı zamanda Türkiye’nin ilk daktilo müzesi olma özelliğini taşıyor. Odunpazarı Belediyesi’ne bağlı olarak hizmet veren müze, basın ve kültür tarihine dikkat çekmek amacıyla eski daktiloların sergilendiği bir kültür galerisi özelliği taşıyor. Müzedeki koleksiyonu oluşturan daktiloların önemli bir kısmı gazeteci ve televizyon yapımcısı Tayfun Talipoğlu tarafından bağışlandı. Farklı markalara ait elliden fazla daktilonun sergilendiği müzede siyasi liderlerin, gazetecilerin, avukat ve noterlerin de bağışladığı daktilolar yer alıyor. Tayfun Talipoğlu’na ait balmumu heykelin yanı sıra müzenin bir odasında Türkiye’nin önemli siyasetçilerinden ve eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in de balmumu heykeli ve daktilosu sergileniyor. Ayrıca, müzeye gelen ziyaretçilerin hatıra yazısı yazmaları amacıyla kullanıma sunulan bir daktilo da bulunuyor. (https://turkiyeturizmansiklopedisi.com/eskisehir-tayfun-talipoglu-daktilo-muzesi)
Hülasa-ı kelam daktilografi mesleği yüzlerce insana meslek kazandıran, birçok insana yazı yazmanın yanı sıra yönetici asistanı olma alanı açan, kalemden sonra bilgisayardan önce adeta o günün laptopu olan bir meslek dalıdır. Daktilo sertifikası olanlar hatta iki parmak daktilo bilenler iş hayatında rahat ettiler. Hatta erkekler iki yıllık askerliklerinde daktilograf olarak karargâhta görev yaptılar. Birçok kişi daha sonra bir daktilo bir masa ile arzuhalci olarak iş hayatına devam etmişlerdir. Edebiyat dünyasında, romanlarda ve filmlerde birçok daktilografi karakteri yer almıştır.
Bu vesile ile Konya Ticaret meslek lisesinde onlarca öğrenciye eğitim veren, Bekir Yürür Daktilo kursları ile yüzlerce insana meslek ve iş kazandıran Bekir Yürür hocam İzmir'de yaşamına devam ediyor. Kendisine sağlıklı uzun ömürler dilerim. Üzerimdeki mesleki ve estetik raporlama ve yazma potansiyeline yaptığı katkı için hassaten bir kez daha teşekkür ederim.
Orkestra eşliğinde daktilografi