Cübbeli, resmen iç savaş çığırtkanlığı yapıyor
Cübbeli, Mahmut Efendinin vefatından sonra “Bırakmadılar ki Efendi hazretlerinin mezarına bir tas su dökeyim” diyerek cemaate hâkim olan kadroya sitem etmişti. Şeyhinin mezarına bir tas su dökmekten aciz kaldığına göre demek ki, İsmailağa cemaati içerisinde özgül ağırlığı yokmuş.
Aslında, İsmailağa cemaatinin önde gelen hocalarından Merhum Abdülmetin Balkanlıoğlu’nun telefonda ifade ettiği sözler, Cübbeli’nin cemaat içerisinde istenmeyen adam olduğunu, ayet ve hadisleri, tasavvufu, Ehli Sünneti hatta Şeyhi Mahmut Efendiyi istismar eden/kullanan bir din baronu olduğunu ortaya koyuyor.
Merhum Balkanlıoğlu telefonda, karşısındaki muhatabına Cübbeli hakkında şunları söylemişti: “Başımızın belası adam. Paraya ve şöhrete tapan bir adam desem yeridir. Ne Mahmut Efendi ile ne de İsmailağa ile bir alakası var. İstismardan başka bir haltı yok. Kendi başına buyruk. Şekerini bahane ederek istediği gibi sallıyor… Eline mikrofonu alan istediği gibi konuşuyor. Bu vatandaşın cemaatle alakası yok. 6666 ayet bitmedi, binlerce hadis bitmedi, İmam Azam, imam Şafiler bitmedi. Böyle ukala ve haddini bilmez adamlarla bizim işimiz olamaz. Lekün dînüküm veliye dîn/senin dinin sana benim dinim bana türünden bir şey. Zaten ben onun kanalını bıraktım. Radyosunda da konuşmuyorum. Başına çalınsın. Mahmut Efendinin akrabalarından kıymetli bir âlim bana, ‘Hocam, git Show tv’de, NTV’de program yap ama o adamın kanalında program yapma’ dedi. Benim bildiğimi siz bilseydiniz çok daha derin konuşurdunuz. Bildiklerimin hepsini paylaşmıyorum. Dayanamadığım için ancak yüzde birini söylüyorum. Delikanlı olsun. Ehl-i Sünneti kullanmasın. Mahmut Efendiyi kullanmasın. Ayetleri, hadisleri, peygamberin saçını, tüyünü kullanmasın. İnsanların gömüldüğü kefenleri kullanmasın. Adam gibi iş yapsın.”
Cibilliyeti bu şekilde ortaya konulmuş birinin, şeyhinin mezarına bir tas su bile döktürülmeyecek kadar cemaatin ana arterinden dışlanmışlığının verdiği kompleksle geçen hafta soluğu Fatih Altaylı’nın yanında alarak selefilerle ilgili olarak iki yıl önceki saçmalıklarına benzer karalamalar ilave etmiştir. Selefilerin iç savaş çıkaracağı çığırtkanlığını yaparak gündeme oturmuştur.
Cübbeli Ahmet, iki yıl önce Fatih Altaylı’nın Teketek programında; "Türkiye'de 2 bin kadar selefi dernek silahlandı ve ayaklandı. Beni çağırmaları durumunda tüm bildiklerimi yetkililere anlatabilirim" demişti.
Savcılıktan çağırdılar ve iddialarını ispat edemedi, dağ fare doğurdu. O günlerde ben bu haber üzerine kendi kendime “Biz Muz cumhuriyetinde mi yaşıyoruz?” sorusunu sormuştum. “Türk emniyeti ve istihbaratı, yaptığı başarılı çalışmalarıyla gerek PKK, gerekse İŞİD gibi terör örgütlerinin, eylem planlarını icraata sokmadan anında el koyup gereken takibatı yapmışlardı. Nasıl olur da 81 ildeki Vahhabî ve Selefiler silahlanır da bundan emniyet istihbaratının ve MİT’in haberi olmaz? Bu iş kala kala sansasyon kuklası Cübbeli gibi kullanılmaya müsait bir adama nasıl kalır? Aklıma mukayyet ol Allah’ım!” diye yazmıştım.
Varsayalım ki MİT’in ve Emniyet İstihbaratının böyle bir yapılanmadan haberi yok. Cübbeli cenapları “Derin devlet gücüyle” bu ciddi (!) bilgileri topladı. Be adam! Bu milli güvenlik konusu olan bir mesele Habertürk’te canlı yayın yapılarak; “Ey silahlanan Vahhabî ve Selefiler! Ben sizi deşifre ediyorum, hemen silahlarınızı kaybedin!” der gibi milyonların huzurunda mı yapılır? Yoksa en yakın emniyete gidip bu bilgilendirme gizli mi yapılmalıdır? Birazcık aklı olan; “Ben silahlı terör örgütü olsam bu programdan sonra hemen silahları toprağa gömerim, yanımda suç aleti bulundurmam?” der.
Emniyet güçleri de ne yapsın, milli güvenlikle ilgili her ihbarı ciddiye almak zorunda. “Yanmaz kefen”, “Nâlin-i şerif”, “Ete kemiğe büründüm Mahmut diye göründüm”, “Yarın kıyamet günü kim Nakşibendi tarikatının Halidiye kolundanım derse cehennem polisleri onu hemen serbest bırakır” gibi sansasyonel saçmalıkları eskidiği ve şeyhinin mezarına bir tas su döktürülmediği için, bu sefer de milli güvenlik konularına el atarak pireyi deve, habbeyi kubbe yapan üslubuyla kafa karıştırmaya ve emniyet teşkilatını, “istihbaratı çalışmayan bir kurum” konumuna düşürüp yine ters köşe yaparak gündemde kalmayı başardı.
Kısaca Cübbeli, Fatih Altaylının programına çıkarak kara propaganda ve provokasyon yapmıştır, Suudlu ve Ortadoğulu bütün âlimlere ve Türkiye’den bazı âlimlere iftiralar yağdırarak kirletmeye yeltenmiştir. Akit gazetesi yazarı Kenan Alpay’ın dediği gibi “Ümit Özdağ ve benzeri ulusalcı kemalist provokatörlerin yüzdürmeye çalıştığı yelkenlerini şişirerek yüzdürmeye çalışan bir pozisyona” düşmüştür. Firavunun piramitlerine taş taşımıştır. Allah akıl ve iz’an versin.
Cübbeli’nin dünya görüşünü ve hurafelerini reddettiğim gibi, Selefî denen ve kendileri gibi düşünmeyenleri kâfir ilan edenleri de “Çağdaş Neo Hariciler” olarak kabul eder ve aynı şiddette reddederim. Fakat kaba kuvvete ve silaha başvurmadıkları sürece Cübbeli kadar onların da örgütlenme hakkı vardır. Bütün sivil yapılanmaların illegal konum alıp almadıklarının takibi de, emniyet güçlerine ve istihbarat teşkilatlarına düşer, durumdan vazife çıkarma işgüzarlığı gösteren Cübbeli gibilere değil…
Hayatımda, uydurma hadisleriyle, yalan ve iftiralarıyla Cübbeliden daha seviyesiz, ondan daha yalancı ve iftiracı başka birini tanımadım. Bu bağlamda Doğruhaber gazetesi yazarı Mehmet Göktaş hoca, iki yıl önceki yalan ifadelerinden sonra Cübbeli’yi şöyle karikatürize etmişti:
“Kahvehanede palavra atan bir avcı bir de onu ileri gittiğinde frenleyen biri varmış: ‘Dün ava gitmiştim, filan yerden bir anda tam beş yüz keklik fırlayıp uçtu’ deyince frenleyici “öhhöö” der, avcı üç yüze düşer; fakat yine “öhhöö” diye bir ses işitir, derken yüze düşer amma her defasında öhhöö gelir. En son bir tek keklik dediğinde de öhhöö gelince artık avcı dayanamaz; “ya o hışırtı neyin nesiydi?” der. Bizimki de iki bin dernekten başladı, daha birinci öhhöde yüz elliye düştü, savcının karşısına vardığında hışırtıdan ibaret kalacağından emin olun.”
Aslında Cübbeliyi ciddiye almamak gerekir. Biraz üstüne vardığınız zaman “Ben şeker hastasıyım. Günde şu kadar insülin vuruluyorum. Onun için bazen ne dediğimi bilmiyorum” diyen adamdır.
Ben biraz moral bulmak, efkâr dağıtmak, gülüp stres atmak istediğim zaman Youtube’tan Cübbeliyi bulur, Kemal Sunal filmi izler gibi kahkahaya boğularak rahatlarım. Çünkü her öhhöö’de bir iddiasından vazgeçen Cübbeli cenapları, İnek Şaban gittikten sonra bu milleti güldürme konusunda, meydana gelen boşluğu doldurmaktadır.