ÇOK BAŞLI EKONOMİ
Petrol fiyatlarının bir yılı aşkın süredir 90 dolardan günümüzde ortalama 30 dolarlar düzeyine kadar düşmeye devam etmesi, petrol ihraç eden ülkelerin gelirlerini ciddi boyutta azaltırken, petrol ithalatçısı ülkelerin bütçelerine etkisi olumlu yansıdı. İşin kolayını seçerek katma değeri yüksek sınai ürün çeşidini artırmak için kaynaklarını seferber etmeyip, emtia özellikle de gelirlerinin yaklaşık %80 gibi önemli bir oranla petrol ve türevlerinden gelecek dövize fazlaca bel bağlayan Rusya, Venezüella, Brezilya, Azerbaycan, Kazakistan, S. Arabistan gibi ülkeler oldukça zor duruma düşerlerken, ithalatçı ülkelerin ilk aşamada giderlerinin göreceli olarak azalması lehlerine gibi görünürken, bu ülkelere mal satan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gelirlerinin dolayısıyla da istihdam oranının düşmesi sonucu küresel ekonominin büyümesinin yavaşlaması sonucunu doğurmaktadır. “Madalyonun iki yüzü” ifadesi tam bu durum için bire bir uymaktadır. Bir ülke grubu için avantaj olan ekonomik koşullar, diğer ülkelerde olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir.
Petrol ve emtia gelirleri düşen ülkelerin, ekonomik açıdan kendilerine göre önlemler almaları, gayet normal ve beklenen bir gelişmedir. Bu ülkeler ilk olarak bütçe giderlerini azaltma yönünde politika uygulamalarına gidecekler ve döviz rezervleri de azalacaktır. Bu gruptaki ülkelerin kendilerini olumsuz etkileyen faktörlerin zararlarını minimuma indirecek aşağı yukarı benzer politikaları takip etmeleri, bölgesel yavaşlamanın küresel boyuta ulaşmasına yol açacaktır. Ülkelerin gelirlerinin yükselmesi ise, satın alım güçlerini artırdığı için domino etkisiyle küresel ekonominin de canlanmasını tetikleyecektir. Yavaşlamanın global ekonomiye tehdit boyutunun derinleşme olasılığının güçlenmesi, OPEC başta olmak üzere Rusya, S. Arabistan gibi ülkelerin petrol arzını azaltmayla ilgili hamleler yapmaya yöneltti. Önümüzdeki aylarda, bu tür karşılıklı görüşlerin ortaya atılmasına, karşılıklı çıkarlar uğruna anlaştıklarına tanık olacağız. Petrol fiyatlarının birkaç ay içinde 40-45 dolarlar düzeyine yükselip dengeleneceği ve uzun süre bu aralıkta dalgalanacağını düşünüyorum. Bizim gibi cari açıkla yaşamayı normal olarak algılayan ve petrol ithal etmek zorundaki ülkelerin hesaplarını daha dikkatli yapmaları gereken günlere doğru ilerliyoruz.
Ülkelerin petrol ve emtia kaynaklı küresel durgunlukla ilgili olası etkileriyle mücadele etmesinin yanında diğer bir genel sorun, Çinin büyüme oranındaki hızlı düşüşün süreç haline doğru gidiş içinde olmasıyla ilgili şüphelerin ekonomik verilerle desteklenmesidir. Çin’deki olumsuz ekonomik verilerin özellikle üretim tarafında daha net ifadeyle sanayi üretiminde ortaya çıkması, küresel ekonominin geleceğiyle ilgili karamsarlığı artırmaktadır. Çinin ekonomik gelişim modelini dış piyasalara dayalı büyümeden iç talep ağırlıklı yöne kaydırması, petrol ve emtia yanında hammadde ve doğalgaza olan toplam talebi azaltması sonucunu doğurmaktadır. Bu yolla reel ekonominin sorunlarının genellik arz edecek boyuta ulaşması, finansal sektörü de istikrarsızlığa iterek, ekonomilerin tüm kesimlerinde fiyatların volatilitesini artırarak, reel yatırım güdüsünü azaltıp kısa vadeli spekülatif alanlara plasman yatırımlarını teşvik etmekte, buda bumerang gibi tekrar ekonominin durgunluğunu yoğunlaştırmaktadır.
FED’in dünyayı ters köşe yapmayan ve faiz artırımına gitmeyeceği beklentisine uygun karar alması, özellikle gelişmekte olan ekonomileri rahatlattı. Ancak ABD ve tüm ekonomilerin takip edilerek aşamalı olarak faiz artırımlarına gidileceği üzerinde duran FED, aba altından sopa göstermekten de geri durmadı. Buradan anlaşılan yine son yıllarda olduğu gibi yılda sekiz defa toplanan FED’in, kararlarını dünyanın pür dikkat takip edecek olmasıdır.
2015 yılındaki olumlu ekonomik verilerin yakamoz misali bir türlü istikrarlı bir görünüme kavuşamadığı EURO Bölgesi’nde, Draghi tarafından gerekirse piyasanın canlandırılması için para politikasının yumuşatılarak faiz oranlarının düşürülebileceğinin belirtilmesinin bölgesel ekonomik gelişmeyi hızlandırması, portföy yatırımlarının bizim gibi nispeten yüksek faiz oranları nedeniyle gelişmekte olan ülkelere akması, kısa sürelide olsa ekonomik sorunlara merhem olacaktır. Bunun gerçekleşmesi için gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve siyasi açıdan global ölçekte güven vermesi oldukça önemlidir. Bu konuda başarı sağlayan gelişmekte olan ülkelerin, finansal sektöre akan sıcak parayla kısa süreli sorunlarını çözme yoluna giderken, aynı zamanda üretim ekonomisini geliştirecek yapısal reformlara yönelme konusunda mesafe kat etmeleri, arz ve talep şoklarına karşı daha dirençli olmalarını sağlayacaktır.
Ülke ekonomimiz açısından TCMB tarafından açıklanan enflasyon raporu “tabir yerindeyse dağ fare doğurdu” türündendi. Son iki yıldır hiç bir tahmini tutmayan ve bu durumu da açıklamak için süslü ifadelerle küresel-yerel her türlü argümanı kullanan TCMB’nin bu tutumu piyasalar için sürpriz olmadı. Görevinin tamamlamasına sayılı günler kalan Başçı’nın böyle bir tavır sergilemesi, bundan sonra enflasyonla ilgili ciddi kararlar alınmayacağını da gösterdi. 2016 Nisan sonrası görev süresinin dolması sonucu neredeyse yarısı değişecek olan Merkez Bankasının yeni yönetiminin alacağı kararların, daha dikkatli takip edileceği ve ciddiye alınacağı sanırım herkesin ortak fikridir. Başçı yönetiminin, enflasyonla ilgili öngörülerinin tutmaması, sık sık siyasi polemiklerle anılması, inisiyatif almaktan çekinerek FED ve ECB’nin alacağı kararlara göre kendisine pozisyon almaya çalışması nedeniyle, karnesi iç açıcı değildir. Nitelikli muhalefet iktidarı daha fazla çalışmaya itebildiği gibi, ülke ekonomisinin ortak çıkarlarını hükümetle birlikte belirleyip yürütmeyi başarabilen bir Merkez Bankası yönetiminin göreve gelmesi, ülke ekonomimizin istikrara kavuşması için bir şans olacaktır.
Soru: Toplam Hasıla artış oranı Toplam Arzın artış oranından az olabilir mi? Neden?...
Sözün Gözü: Yalan söyleyen adam değil, sadece insan görünümlü bir objedir.