Çocuklara kıymayın efendiler yoksulluğu da bilsinler
Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte okul alışverişi de hızlandı. Veliler çocuklarının hiçbir eksiği kalmaması için adeta birbiriyle yarışıyor. Telaşla koşuşturan velileri görünce insan sadece kitap-kırtasiye ve okul kıyafetleriyle her şeyin halledilebileceğini düşünüyor.
Öyle bizim zamanımızda öğrencilik zordu, şimdiki veliler bilinçli çocuklarının bütün ihtiyaçlarını karşılıyorlar zaten okul kitaplarını da devlet veriyor geyiği yapmayacağım. Yapmaya hakkım var ama derdim başka. Yoksa bizim zamanımız gerçekten şansız bir dönemdi(!) İlköğretimden liseye geçtiğim yıl ilköğretime, liseyi bitirip üniversiteyi kazandığım dönemse liselere ders kitabı ücretsiz olarak verilmeye başlandı. Yani ücretsiz kitaptan hiç yararlanamadık. Ömrümüz rampalı çarşıdan, eski fuardan ve üst sınıflardan alınan bilmem kaçıncı el ders kitaplarıyla geçti. Çok şükür bir şikâyetimiz yok. Öyle veya böyle okulları bitirdik, büyüklerimizin tabiriyle kendimizi kurtardık. Bugün asıl bahsetmek istediğim konusuysa geçen hafta sonu kitapçıda karşılaştığım manzara.
Kitap almak için rampalı çarşı civarında büyük bir kitapevine gitmiştim. İçerideki kalabalığı görünce okulların açıldığını tamamen unuttuğumu fark ettim. Kalabalığın arasından güçlükle kitapların bulunduğu alt kata inebildim. Burası kırtasiye bölümüne göre nispeten daha sakindi. Bir süre vakit geçirdikten sonra aradığım kitabı buldum. Fakat ödeme için yukarıdaki kalabalığa karışmam gerekiyordu. Kitapevinin içinde L şeklinde oluşturulmuş kuyrukta önümde ortalama yirmi kişi vardı. Serde iletişimcilik var ya kuyrukta geçirdiğim 15 dakikada iyi bir gözlem yapma fırsatı bulmuştum. Ellerinde listelerle öğrenci ve veliler kitapevi çalışanlarının etrafında dönüyor, işini bitiren kuyruğa dahil oluyordu.
Dikkatimi çeken ilk şey öğrenci ve velilerin büyük bir kısmının istedikleri kitap-kırtasiye malzemeleriyle ilgili fiyat sormamalarıydı. Çalışanlardan aldıkları ürünlerle direk sıraya geçiliyordu. İnsanlar bir yandan geçim derdinden şikâyet ederken bir yandan da araştırmadan alışveriş yapıyordu. Tamam, çocuğu için herkes en iyisini ister ama bununda bir sınırı olması gerekmiyor mu? Birkaç tane öğrencinin ise durumu daha da vahimdi. Liseye yeni başlamış öğrenci görevliden tüm dersler soru kitabı istedi. Görevli istediği herhangi bir yayınevi olup olmadığını sorunca öğrenci yok, fark etmez dedi. Görevlinin verdiği kitabın ne niteliğine baktı ne de fiyatını sordu, elindeki yüz lira ile o da kuyruğa dahil olmuştu.
Birde ısrarla sözlük, atlas, imla kılavuzu vb. arayanlar vardı. Okula yeni başlayanları anlarım ama ara sınıfta olan bir öğrenci için her yıl yeni sözlük, atlasa ne gerek var. On yıllık Türkçe veya İngilizce sözlük bugünde pek ala iş görebilir. Eminim aileler evlerini biraz arasalar üç-beş öğrenciyi mezun edecek kadar bu tarz malzeme bulabilirler ama çocuklarının gönlü, her şeyin yenisi olsun. Hani yirmili yaşlarının başında, üniversite bitirmiş ama dünya umurunda olmayan, sorumluluk duygusundan uzak, sürekli mutsuz tipleri görünce bunlar nasıl böyle oluyorlar diye soruyorsunuz ya cevabı işte yukarıda bahsettiğim örneklerde. Eminim kitapevindeki aileler sırf çocuklarının gönlü olsun diye bin bir zahmetle yeni model bir cep telefonu, şık çanta ve okul kıyafetleri falanda alıyorlardır. Her istedikleri yerine getirilen çocuklar doğal olarak bir süre sonra ailelerinin çektiği sıkıntıları da görmezden gelip kendilerine sunulan rahat hayatı çok basit görerek daha fazlasının peşine düşüyor. Daha fazlasının ise bir sınırı yoktur…
Veliler iyi niyetli olarak vakti zamanında kendi çektikleri sıkıntıları da göz önüne alıp çocukları için hep daha iyisinin peşindeler. Fakat daha okul döneminde bu şekilde yetiştirilmeye başlanan çocuklar ileride gerçek hayatı görünce doğal olarak bocalıyorlar. Elbette çocuklarımızı elimizden geldiğince iyi yetiştirelim ama onlara yokluğu, yoksulluğu da öğretelim, öğretelim ki şükrün ne olduğunu da bilsinler. Şairden ilhamla gelecekte acı çekmemeleri için çocuklara kıymayın efendiler yoksulluğu da bilsinler diyorum.