ÇİN, EMTİA FİYATLARI, FED ÜÇLÜSÜ
Yeni yılla birlikte, ekonomilerin verileri ve bunların olası sonuçları üzerinde görüş fırtınaları daha sert esmeye başladı, artık bundan sonra da kısa vadede duracağa benzemiyor. ABD ekonomisinin verilerinin zikzaklı süreci, Japonya ile Euro Bölgesi ekonomilerinin devamlı yapılan parasal enjeksiyonlara rağmen bir türlü canlanamaması, Çin ekonomisinin önlenemez yavaşlaması ve bu durumun küresel ekonomiyi etkileme gücünün büyüklüğü, gelişmekte olan ülkelerin yapısal sorunlarının varlığının ancak uzun dönemde çözülebilecek olması, başta petrol ve doğal gaz gibi enerji yanı sıra emtia fiyatlarının düşmeye devam etmesi gibi realitelerin üzerine terör eylemlerinin evrensel düzeyinin eklemlenmesi, önümüzdeki günlerin her ülke için hareketli geçeceğine dair güçlü işaretler veriyor. Tüm bu ülkeleri kapsayan genel olgulara, ülkemiz gündeminin şu an birinci konumunda yer alan terör eylemlerinin başta güneydoğu olmak üzere 78 milyonun huzurunu tehdit edecek ve ülkemizin tüm dengesini bozabilecek boyuta ulaşması adeta sorunlarımızın üzerine tuz biber ekti. Ülkemizin, büyüme ve kalkınma oranını yükseltecek üretim ekonomisi alanları gibi verimli yatırımlara aktarılması gereken kaynakların terör eylemlerini önlemek amaçlı kullanılması, kendi ayağımıza kurşun sıkmakla eş anlamı ifade ediyor. Bu hoş olmayan gerçeklerin acısını daha düşük kişi başına gelir, daha düşük büyüme ve istihdam düzeyi, ekonomik kırılganlıklara karşı daha fazla zayıf direnç gösterme, daha uzun süreli orta gelir tuzağına takılıp kalma, daha uzun süreli fakirlik çekme şeklinde ülke olarak yine biz çekmek zorunda kalacağız.
Küresel ekonominin geleceği, bundan sonra FED’in faiz artırımlarıyla ilgili kararlardan ziyade enerji ve emtia fiyatlarının etkileri ile Çin ekonomisinin yavaşlaması odaklı olacağı anlaşılıyor. Burada konu FED’in ve kararlarının öneminin azalması değildir. FED’in yapacağı her toplantı ve alacağı her karar, öncesiyle sonrasıyla yine tartışılacak, dünya kamuoyunca günlerce üzerinde konuşulacaktır. Ancak 15-16 Aralık sonrası Yellen başta olmak üzere FED yetkililerin ABD ekonomisi ile yaptığı açıklamalardan; dünyayı etkileyecek seviyede terör, savaş, ekonomik kriz, doğal afetler gibi olağanüstü talep ve arz şokları ortaya çıkmadığı sürece, 2016 yılında dört defa faiz artırımına gidileceği ve yıl sonunda oranın %2 civarında (artı, eksi 0.5 puan) gerçekleşeceği herkes tarafından tahmin ediliyor, yani FED kararlarının büyük bir oranda esrarengizliği, diğer ülkelerin de FED’i bahane edecek bahanesi kalmadı.
Emtia ve petrol fiyatlarında uzun süreden beri düşüş trendi devam ediyor. Petrolün varil fiyatı 110$’lardan 40$’lara düşerken; demir, çelik, bakır, nikel, çinko gibi emtiaların fiyatlarında aynı ivme söz konusu. Bu durumun ilk bakışta özelliklede petrol ve emtia alıcısı ülkelerin lehine bir sonuç doğurduğu ortadadır. Enerji ve emtia fiyatlarının düşmesi, yıllardır dış borç, dış ticaret ve cari açıkla yaşamak zorunda kalan bu ürünlerin alıcısı konumundaki bir çok gelişmekte ülkenin ödemeler bilançosunu olumlu etkiledi. Örneğin petrol fiyatlarının düşmesinin bizim cari açığımıza olan olumlu katkısı 17 milyar dolar yansıdı. Ancak macera şimdi başlıyor. Bizim gibi gelişmekte ve bu ürünlerin ithalatçısı ülkeler daha az ödeme yaparlarken, esas sorun on yıllardır sırtlarını sadece pahalı petrol fiyatlarının ilelebet süreceğini hayal ederek petrolden gelecek dolarlara yasla yıpimalat sanayilerini ve ihraç ürünlerini çeşitlendirmeyi düşünmeyen başta Orta Doğu ve Arap Yarımadası, Rusya, Venezüella, Nijerya olmak üzere Brezilya, Meksika gibi ülkelerin gelirlerinin düşmesinin, havuza atılan taşın oluşturduğu dalgalar gibi küresel talebi düşürecek düzeyde dalga dalga yansımasıdır. Küresel talep düşünce, normal olarak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ürünlerini kime satacak sorusu gündeme gelir. Tüm ülkelerin gelirlerinin artması, global ekonominin geleceği açısından da gereklidir. “Dünyanın alım gücü artsın bende malımı satayım” mantığı en doğru mantıktır.
Çin ekonomisinin yavaşlaması, günümüzde küresel ekonominin emtia fiyatlarının düşmesiyle ortaya çıkan bir diğer sorundur. Dünya ticaret pastasında ithalatçı ve ihracatçı olarak ABD ile birlikte en önemli aktörü durumundaki Çin ekonomisinin, büyüme stratejisi yönünü dış kaynaklı olmaktan iç tüketime çevirmesi sonucu emtia alımını azaltması, haklı olarak küresel ekonominin geleceğiyle ilgili karamsar yorumları öne çıkarmaktadır. Teme sıkıntı ise, Çin ekonomisindeki stagnasyon sürecinin devam etmesi ve ne zaman sonlanacağı konusunda Çin yönetiminin kapalı tutumundan dolayı verilerin sağlamlığı ve güvenilirliğiyle ilgili ciddi soru işaretlerinin varlığına bağlı olarak, dünyanın nitelikli, sağlam bilgilere ulaşamamasıdır.
Bu gerçekler ışığında ülkemiz açısından yapılması gereken, en başta toplumsal barış ve huzuru sağladıktan sonra, öncelikle kendi ekonomik, toplumsal, sosyal, siyasi, hukuki ve demokrasi durumumuzu gerçekçi bir yaklaşımla yansıtan, objektif, güçlü kamuoyu desteğini arkasına alan bir master plan hazırlamalıdır. Daha sonra popülizmden uzak durarak sorunlar önemine göre sıralanıp, hızlıca uygulamaya konmalıdır. Ayrıca kısa dönemli, salt kendi lehimize gelişen olaylara (petrol, doğal gaz, emtia fiyatlarının devamlı düşeceği gibi) bel bağlamadan; ekonomimizi üretim ekonomisi üzerine inşa edip, bunu da günümüz şartlarına uygun modern eğitim politikalarımızla donatıp, yüksek teknoloji yoğun mallar üretip satabilecek konuma gelmemiz gerekir. Kurtuluş reçetemiz; TÜRKİYE ortak paydasında hep birlikte, iyi niyetle ve çok çalışmaktır.
Soru: Petrol ve emtia fiyatlarının düşmesi, küresel ekonomiyi her zaman olumlu etkiler mi? Neden?...
Sözün Gözü: Çukurluğun mevki, sıfat, görünümle ilgisi yoktur; kişi çukursa çukurdur.