Cebimizdeki Akrepten Kurtulmak
Tüketim çağının alabildiğine büyüdüğü, harcamanın göz kamaştırdığı bir zamanı yaşıyoruz. Oldukça rahat dairelerimiz var; kapısında güvenliği, bahçesinde havuzu, asansörle indiğimiz otoparkıyla. Dikenli tellerle çevrili yüksek duvarlar içinde çoğunlukla mahallemizden habersiz konforlu yaşam alanlarıyla mutluyuz artık.
Daha çok harcama ve aldıklarımızla mutlu olabilme çabasındayız. Dokunma duyusu fazlaca gelişmiş cep telefonlarımızla neredeyse kontrol edemediğimiz yer kalmadı. Ceplerimizde taşıdığımız bu aygıtlara telefon olma özelliği sonradan eklenmiş gibi artık. Her an ulaşılabilir olmamıza rağmen sağlıklı iletişim kurmada ne kadar da zorlanıyoruz oysa.
Ulaşamadığımızın fakiri haline geliyor lakin bir şekilde elde edebileceğimize inanıyor ve o yolda çalışmaya devam ediyoruz. Yetecek kadar almakla yığmak arasında büyükçe bir fark olduğunu unuttuk velhasıl. Günümüz dünyasının ekonomik kazanç göstergesi ne kadar biriktirdiğin ve bu birikimle sayısal olarak ne kadar büyüme sağladığındır. Kendine yabancılaşan ve bu yabancılaşmayı daha çok meta biriktirip bu birikintiyle güçlü olduğunu zannederek örtmeye çalışan bir dünyada yaşıyoruz.
Şimdi ben bunu böyle söyledim diye karşı sözler sarf edecek birileri, “Ne yani, çalışıp para kazanmayalım mı?” Bu mealde bir şeyi kastetmiyor olduğumu bu soruyu soran da biliyor. Lakin dünyanın hızına yetişebileceğimize olan inancımız, hırsa, tamahkârlığa dönüştüğünden beri “vermek” yitti gitti ellerimizden. Vermenin lezzeti, neşesi ve bereketi daha çok biriktirme ve daha çok harcayabilme sevdası uğruna heder oldu. Bilmem ama şimdilerde daha çok muhtacız paylaşmaya, vermeye, yedirip içirmeye.
Ramazan bir vesile değildir de nedir vermenin tadını almak için? Ramazan ayının ve orucun nüktelerinden biri de malca seviye farkı gözetmeksizin “verebilme” tadının anahtarını dağıtmış olmasıdır.
Zengin ya da fakir… İlla verebileceği bir miktar var. “Tek hurma bile olsa” ölçüsü hassas bir çizgidir. Elbet bu durumda sofrasında bin kişiyi ağırlayabilme imkânı olanla bir kişiyi ağırlama imkânı olanın “verme” konusundaki niyet ve çabası müsavi olmalıdır. Yukarıdaki ayette buyrulduğu gibi zaten karşılığı Rabbin uhdesindedir.
“Cömertlik, dalları dünyaya uzanan cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Kim onun dallarından birine tutunursa, bu onu cennete götürür…” buyurur Hz. Muhammed. Cömert olabilmek için banka cüzdanındaki yekûna gerek olmasa lazım gelmez mi?
Dediğim gibi zengine gün doğdu Ramazan’la, daha ne bekliyorlar…