Bürokrata ‘ayar’, sisteme ‘tehdit’, ülkeye ‘gözdağı’
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara yönelik tehdidi özünde tüm siyasal sistemi hedef almaktadır. Demokratik sistemlerde bürokrasi, kendilerinden emir aldıkları siyasi aktörler ile seçilmiş görevlilerin nam ve hesabına işlem yürütür. Kendi başlarına karar vermeleri, kendi inisiyatifleriyle işlem yapmaları istenmez ve beklenmez.
Bütün bunları bilmiyor olamayacağını düşündüğümüz ana muhalefet liderinin beyanları sadece yadırganmamalı, ayrıca hukuki takibat görmelidir. ‘Hukuka uyun, yanlış yapmayın’ demenin bir mahsuru olmadığı düşünülebilir. ‘Ne var bunda, hukukun dışına çıkın dememiş’ de denilebilir.
Kanaatimce bunun çok daha ötesinde ve derin manalar içeren bir cümle kurmuş. Hukuksal olarak bürokrasinin, aksi ispat edilinceye kadar düzgün işlem tesis edeceği ve hukuka uygun karar vereceği düşünülür. Buna da ‘hukuka uygunluk karinesi’ ismi verilir. Aksi ispata bağlı bir durumdur. Bir başka ifadeyle inanmayan aksini ispat eder.
Hal böyleyken bu şimdi neyin, nesi oluyor?
Açıkça ‘biz iktidara geldiğimizde hesap soracağız’ denilerek bürokrasiyi işlem yapamaz hale getirme çabasını görüyoruz.
Gemiyi terk edebilecek olanlarda belki bir etki meydana getirebilir, düşüncesiyle…
Yapılacak bir seçimde CHP’nin kazanmasının kesin olduğunu kim söyleyebilir? Demokratik seçimler halk iradesi doğrultusunda gerçekleşir. Halkın kararına saygı duymayan, ipotek koymaya çalışan, yanıltan, çarpıtanlar hep hüsrana uğramışlardır. Milletin maşeri vicdanı bir noktada tecelli eder.
Ayrıca, ‘devri sabık’ oluşturma hastalıklı bir ruh halidir. Kim ki, kendinden öncekileri sırf kendileri yapmadı ya da yapamadı diye karalarsa hastadır. Tedaviye ihtiyacı vardır. ‘Onun devri bitti, tüm yaptıklarını tersine çevireceğim’ demek yine bu kategoridedir.
Bu tipler hasbelkader şu veya bu kurumda iktidar gelseler de sürekli olamazlar. Arkalarından gelenler de bu kötü geleneği takip eder ve bir öncekini sığaya çeker. ‘Men dakka, dukka’ ‘başkalarının kapısını çakma, senin kapın da çakılır’.
Seçim sath-ı mailine çekilmeye çalışılan Türkiye bu tür tehditlere pabuç bırakmaz. Ülkemiz özellikle son 20 yıllık dönemde büyük badireler atlattı. Nice tehditlere boyun eğmedi.
Sistemin bu kadar ince ve derin bir tehditle karşı karşıya kalması pek hayra alamet bir durum değil. Kazanacağını bilen niçin böyle bir işe girişiyor?
10 büyükelçinin açıklaması bundan bağımsız mı? Durup, dururken neden bu densizliği yaptılar?
Sözün özü, Kılıçdaroğlu’nun tehdidi büyükelçilerin tehdidinden bağımsız değil. Sivil itaatsizlik, hukuksuzluk, haksızlık vs. söylemleriyle bir rüzgâr meydana getirmeye çalışacaklar.
Peki, yine aynı kişi tarafından ortaya atılan siyasi suikast ifadesi neyin, nesi? Koray Aydın da arkasına takıldı.
Bütün bu söylemler beraberce değerlendirilmelidir.
Yurtdışı kaynaklı manevralar, yurtiçi destekli bir isyan sürecine çevrilmeye çalışılıyor. Milletimiz bu tür ifadelere karşı ihtiyatlı olmalıdır. Hükümet de alttan almamalı, her türlü iddia ve ithamı görmeli ki, karşılığını anladıkları şekilde verebilsin.
Osman Kavala’nın masum olduğunu söyleyenler, ya cahildir ya da kötü niyetli. Hangi bilgiyle böyle bir iddia ortaya atıyorlar? Varsa delilleri, paylaşsınlar. Yoksa karara saygı duysunlar.
Evet, gerçekten önümüzdeki günlerde ortalık karışacak, çünkü karıştırmak isteyenler var. Ama devletin bu analizi yaptığı ve gerekli tedbirleri aldığını varsaymak durumundayız. Terör korku verir. Korkutmak isteyen kötü niyetlidir.
Oluşturulmaya çalışılan yeni bir Gezi sürecinden milletçe haberdar olmak durumundayız. Kavala büyükelçilerin bir işaret fişeğiydi. ‘Bunu salıverin’ derken, ‘yeni birini piyasaya çıkarabiliriz’ denilmektedir.
Gelişmeleri ben böyle okuyorum..