Biz bu hâle nasıl geldik?
Öznesi sürekli değişse de ekonomi, gündemimizin ilk maddesini işgal etmeye devam ediyor. Patates, soğan, ayçiçek yağı derken yeni öznelerimiz şeker ve et oldu. Hükümet serbest piyasa masallarına prim verdiği sürece yaptığı yumuşak müdahalelerle sonuca ulaşmamız zor görünüyor. Üretim veya pazarlama noktasında bir sıkıntı olmamasına rağmen toptancısından, marketlerine, oradan küçük esnafa kadar bir ahlâksızlıkla karşı karşıyayız. Bu soruna çare bulamadığımız sürece üretim sürecinden sofraya kadar olan her aşamanın başına bir polis diksek de işimiz zor…
Biz bu filmi daha önce defalarca izledik. Ekonomide biraz sıkıntı olsa, bu sıkıntı bir de küresel boyutta olsa, işin içine savaş da dahil olunca piyasanın vidaları tamamen gevşeyip bütün ayarları bozuluyor. Yeni değil dünya kuruldu kurulalı, ortalık biraz karışsa stokçular devreye giriyor. Eski Çin hanedanlıkları üzerine çekilen tarihi dizilerde bile pirinç stokçuluğu işleniyor. Bin yıldan fazla bir geçmişten bahsediyoruz(!) Ömer Seyfettin’in pek çok hikâyesinde harp zenginlerinden bahsedilir. Savaş döneminde yaptıkları stoklar sayesinde beş-on yılda kazanacakları paraları birkaç hafta da kazanan aç gözlülerin hikâyeleri. 70’li yıllarda yaşanılan sıkıntıları, oluşan kuyrukları Yeşilçam filmlerinde bile görmekteyiz.
Bugüne gelecek olursak devletin temel fonksiyonu hep aynıdır. Vatandaşın mümkün olduğunca refahını sağlamak. Üç-beş market, birkaç bin toptancı sıkıntı yaşayacak diye vatandaşların temel gıda maddelerine uygun fiyata ulaşamamasına devlet sessiz kalmamalı. Serbest piyasa masallarının günümüzün olağanüstü atmosferinde bir karşılığı yok. Devlet masaya yumruğunu vurup gereken tedbirleri almalı. İş serbest piyasa şartlarında birilerinin ahlâkına bırakılma aşamasını çoktan geçti.
Normal şartlarda bizim gibi bir Müslüman ülkesinde hiç konuşmamamız gereken konulara boş yere vakit ayırıyoruz. Bir insanda eğer inanıyorsa Allah korkusu olur. İnanmıyorsa da batıdaki örnekler gibi iş ahlâkı olur, daha doğrusu olmalı. Bizde bir genelleme yapmayalım desek de ürünün ya da mahsülün tarla veya fabrikadan vatandaşın sofrasına ulaşıncaya kadar geçirdiği süreçte türlü ahlâksızlıklar dönüyor. Devletin gösterdiği refleks ise yetersiz kalıyor.
Herkes kendi çapında ahlâksızlık peşinde(!) Suyun başını tutanlar, tonlarca ürüne hükmedenler milyonlar götürürken son aşamadaki küçük toptancı, market bile nasıl ahlâksızlık yaparım da üç-beş kuruş daha haksız kazanç sağlarımın derdinde. Geçenlerde bir zincir market çalışanıyla konuştum. Şekerin bu kadar kısa sürede nasıl bittiğini sordum. Marketler kişi başı bir paket sınırlama ile verseler de toptancıların çalışanlarıyla, akrabalarıyla organize bir şekilde gelip kısa sürede bütün şekeri satın aldıklarını söyledi. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok ki sonuçta gelen herkese birer paket vermek zorundayız dedi. Kendince haklı çünkü artık marketlerde bile kavgalar çıkıyor. Kısa süre sonra market çalışanlarına şiddete son diye hashtagler bile açılabilir.
Konyamızdan örnek verecek olursak kadınlar pazarı ve eski garaj civarınaki küçük ölçekli toptancılarda zincir marketlerden alınan şekerler yüksek fiyata satılıyor. Biraz utanması olan oralardan topladığı şekerleri çuvala boşaltıp kilo ile satarken ahlâksızlıkta sınır tanımayanlar ise doğrudan paket paket satıyor. Zincir marketlerin kendine özgü markaları olduğu ve bu markaların o marketler dışında başka bir yerde satılmadığından dolayı çok rahat fark edilebiliyor. Adamlar 44 liradan topladıkları şekerleri müşteri profiline göre 60-70 lira arasında satıyorlar. Bakanlığın yetkilileri mi devreye girer yoksa belediyelerimizin zabıtaları mı denetim yapar bilmiyorum ama ben sade bir vatandaş olarak ihbarda bulunuyorum. Market ya da toptancı fark etmez sattıkları ürünleri aldıkları yerle ilgili faturaları bulundurmak zorundalar. Biraz araştırma yapılsa kaynağı belirsiz çok sayıda şeker, ayçiçek yağı başta olmak üzere temel gıda maddelerine ulaşılabilir. Ben kadınlar pazarı, eski garaj civarı diye örnek verdim zabıtalarımız ölçeği geniş tutup şehrin her noktasında denetim yapmalı. Bu aşamada merkez ve ilçe belediyelerimizin zabıtalarına ciddi sorumluluk düşüyor. Sahaya inip denetimleri de bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacak hâli yok ya. Herkes üzerine düşeni en iyi şekilde yapmalı.
Mübarek Ramazan’ın yaklaştığı günlerde vatandaş olarak gıda maddelerine yüksek fiyattan da olsa helâlinden ulaşmaya çalışıyoruz. Ahlâksızlıkla mücadelede ise görev devlete düşüyor. Ahlâksızlığı yapanların ise elbette yatacak yerleri yok. Umurunlarında mı? Hiç sanmıyoruz ama neyse…