Hayrettin Atak
Hayrettin Atak Biraz dikkat!

Biraz dikkat!

28 Şubat öncesinin en gerilimli günleriydi. Rejim elden gitti gidiyor yaygaralarıyla ülkenin bir nebze nefes alamayıp boğulduğu günler… Her şey sallantıdaydı…  Bu hengamede en çok boğulan Refah-Yol hükümeti saatler süren önemli bir toplantı yaptı. Açıklama için Tansu Çiller kameralar karşısındaydı. Herkes hükümetin istifa kararını beklerken Çiller “makro anlamda ekonomi, mikro anlamda da başta tarım olmak üzere diğer birkaç kesim” için aldıkları kararları sıraladı ve muhabirlerin gülüşmeleri arasında “ Ülkenin gerçek gündemi budur” demişti…  Gazetecilerin öylece kalakaldığı o an Türk demokrasisi için en önemli sahnelerden biri yaşanmıştı…   

Fransa’da yaşanan terör eylemi, Nijerya’da katledilen insanlar, Suriye’de dökülen kan, İstanbul’un orasına burasına konulan bombalar, paralelciler, karayelciler, “biz didiydikçiler” vs. vs… Var bir tarafta ki herkesin dikkat kesildiği taraf… Bu dikkat çekici konular yüzünden, gündemi kaçırabiliyoruz bazen…

Bu soğuk kış gününde ajanslar arasında sörf yaparken de, Gazetenin sayfalarını hazırlarken o “anı” yaşadım bir kez daha… 

Birinci ve dördüncü Sayfa; Bir zamanlar ülkemin topraklarında bir seyahat biçimi olarak bile hayal edemediğimiz Yüksek Hızlı Tren yakın bir zamanda tüm yurdu baştan sona geçecek… Asıl haberde bu değil, artık Hızlı trenin setlerini de Konya’da üretmenin yolları üzerinde çalışıyor ülkem insanı…

İkinci Sayfa;  Hızlı Tren için yeni bir proje ortaya atıyor Ulaştırma Bakanı; Turizm Hattı. Antalya’dan Kayseri’ye uzanacak Konya ve Kapadokya’yı içine alacak bir hat. Merkezinde ve geçişinde yine Konya var… Torosları düşününce yatırımın büyüklüğünü tahmin etmek çok zor olmasa gerek…

Üçüncü Sayfa; Diyaliz hastaları helikopterle hastaneye taşınmış, Bir zamanlar SSK kuyruklarında can veren bir millet için Ay’a ayak basmak kadar! büyük bir şey bu… Donmak üzere bulunan kişilere sahip çıkıldı…

Beşinci sayfa; Kentsel dönüşüm ve bina yalıtımlarının önemi, Konya’ya yapılan yatırımlar. İhracat 1.2 trilyon doları geçmiş. E-vize uygulamasına geçilmiş.

Altınca sayfa; Yanlış yapılanma için alınan tedbirler… Ve en önemli icraatlar; sağlık haberleri…

Sekizinci sayfa; Bilim Merkezine 72 bin ziyaretçi…

Onbirinci sayfa; Kesintisiz ve Sağlıklı Su hizmeti vs. vs…

İcraatlar uzadıkça uzuyor böyle… İcracı olmak böyle bir şey olsa gerek…

Bu hükümetin ve Belediyelerinin onca olana rağmen hala dimdik ayakta durmasının ve bu kadar oy almasının sebebini anlayamayanlara duyurulur… Sır Ülkenin gerçek gündeminde saklı…

 

Mr. Bean

Mr. Bean’ın bir film karakteri sanıyorduk. Değilmiş! Fransız polis yada istihbarat teşkilatının birebir yansımasıymış. Olayların başında istihbaratın yaptığı yanlışlar, Operasyonun sırasında yaşananları görüntü kalitesizliği nedeniyle tam anlayamayanlar filmi izleyebilir. Çimde kayan, saatlerce kafasını beton duvarın arkasından kaldırmayan on binlerce polis bir film sahnesi değil… Ancak iki görüntü vardı ki Türkiye’de yaşansa hükümetin istifası istenirdi…

İlki ; Markete girmeye karar veren polis teşkilatının, ilk polis içeri girdikten sonra topyekün içeri girmekten vazgeçmesi ve garibimi içeride yalnız bırakmaları… Adam hayatı boyunca bu travmayı atlatamaz… Psikolojik destek verilmesi şart.

İkincisi; Üç metre genişliğinde ki kapıya dizilmiş onlarca polisin korkudan şarjörlerini rastgele içeriye boşaltmaları. Dünyanın en iyi yetişmiş! İstihbaratçıları ve polisleri hedef gözemeden ateş ettikleri için, rehineler zarar görmesin diye “Ahmedi’nin”  kendini dışarı atması… Atmasa ve kurşun yağmuru durmasa Maazallah içeride rehine kalmayacaktı…

Bu kadar beceriksizsiniz canlı yayınlamasaydınız bari… Rezil oldu Mr. Bean’ler…

Ve bir kötü görüntü daha vardı ki o görüntüdeki adam olmaktansa üzerine polis kurşunu yağan bir eylemci olmayı tercih ederdim…

Katliamın yaşandığı yere çiçek bırakmaya giden beş dinin temsilcisi. (Üç dini anladım ama diğer ikisini çıkaramadım) İşte o temsilcilerden imam olanın yerinde olmayı istemezdim… Adamın bir milyon kişinin arasında, içinde bulunduğu haleti ruhiye’yi düşünemiyorum bile… Korku değil, utanma değil, çekinme değil, mahcubiyet değil… Adını koyamadım…  Ama orda olmak istemezdim… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayrettin Atak Arşivi