Ömer Tokgöz

Ömer Tokgöz

Bir Zamanlar Konya’da Fayton vardı

Bir Zamanlar Konya’da Fayton vardı

Aynalı körük diye türkülere destan olan fayton Konya halkının belleğinde “körük” olarak önemli bir ter tutmuştur. Zamanla yok olan ve bu topraklardaki farklı kültürlerin nesiller boyu bir arada yaşayarak yaşattıkları ustalıklardan birisi “faytonculuk”. Döşemesinden fenerine, tekerleğinden güneşliğine kadar her detayı ayrı bir ustalık istiyor.

Günümüzde pek çok dilde at arabası anlamına gelen faytonun ilk olarak MÖ 2000–800 yılları arasında, Bronz devrinde üretilmeye başlandığı sanılıyor. Anadolu ile tanışıklığı ise 1700’lü yılları buluyor. Arabalarda koşulan büyükbaş hayvanların yerini bu yıllarda yavaş yavaş atların çektiği faytonlar almaya başlıyor. 1730’da son bulan Lale Devri’ne ise Fransız faytonları damgasını vuruyor. Süslü, 2 ya da 4 kişilik oturma yeri olan ve bir sürücü tarafından kullanılan, iki yanında fener ışıklarıyla hem taşıma ve ulaşım hem de gezinti amacıyla kullanılıyordu. Sultan Abdülmecid zamanında resmi saray arabası olarak kullanılan fayton, Sultan Abdulaziz döneminde ise diğer devlet görevlilerinin de hizmetine sunulmuştur. O dönemlerde halkın kolay kolay ulaşamayacağı lüks bir araç olan fayton, yalnızca İstanbul’un önde gelen ailelerine kiralanıyordu.

ekran-goruntusu-2024-09-08-135946.png

19. yüzyıl ile birlikte artan makineleşme, motorlu taşıt teknolojileri ve demiryolu ulaşımındaki ilerlemeler faytonların statüsünü ve ulaşımdaki rolünü iyiden iyiye etkilemeye başlamış ve sayıları giderek azalmıştır. Cumhuriyet dönemi ile birlikte faytonların ülkemizde yayıldığı coğrafya daha da genişleyerek Ankara’ya ve Anadolu içlerine kadar uzanmıştır

Musalla mezarlığında kırık bir mezar taşında mesela: Konya'nın hayırsever faytoncularından diye başlayan ancak isim kısmı dökülmüş bir kabir taşı görmüştüm. Mezar taşı Gömeç hatun türbesi yakınında ve Sille taşı olduğu için isim kısmı ile vefat tarihi eriyerek silinmişti.

Konya'da birkaç nesil Faytonculuk, at arabacılığı yapanlar olmuştur. Özellikle 1920 ile 1970 yılları arasında faytoncular iyi ve güzel zamanını yaşamıştır. Sonraki yıllarda trafikten de yasaklanınca faytonculuk ortadan kalkmıştır.

Genellikle şehir merkezi ile İstasyon, hükümet konağı, Araplar, Sedirler, İşgalaman, Türbe, Uluırmak, Evdireşe/Yayla pınar, Parsana istikameti fayton dolmuş olanda var, at arabası dolmuşu da yaşı 45/ 50' nin üzerine çıkanlar ve bu semtlerde oturanlar iyi bilir. Türbe Alaattin arasında turistik çalışan da olmuş. Eski zamanlarda yollarda elektrik aydınlatmasının çok olmadığı günlerde idare lambalı fenerli, kornalı ve kapalı kupa tipi olan faytonlar görülmüş.

Fayton Tarihine değinmek gerekirse: Fransızca kökenli “fayton” kelimesi, “körüklü, açık binek arabası” mânâsındadır; körüklü, dört tekerlekli atlı binek aracı veya at arabası için kullanılır. Üstü açık olan arabalara “lando”, üstü kapalı olanlarına ise “kupa” denir. Faytonlar ön tekerlekleri küçük, arka tekerlekleri büyük, tek oklu ve çift at koşulu taşıtlardır. Öndeki arabacı yarı yüksekte oturur. Körük çekildiği zaman arabacı körüğün dışında kalır. Arabaya ön ve arka tekerleklerin çamurlukları arasına yerleştirilmiş basamakla binilir. Faytonlar dört kişiliktir, arkada oturan iki kişinin yüzleri gidiş yönüne doğru bakar, diğer iki kişi ise onların karşısına oturur.

ekran-goruntusu-2024-09-08-140004.png

Körük yağmurlu havalarda çekilip açılır. Bacakların ıslanmaması için diz üstüne çekilen bir muşambası vardır. Körüğün dışında kalan arabacılar da yağmurluk giyerler. Arabacının oturduğu yerin her iki tarafında birer fener bulunur.

Faytonun târihsel kökeni Eski Mısır’a kadar gitmektedir. Antik Yunan’da da fayton ve benzeri atlı arabalar kullanan ateş tanrısı Helios’un oğlu Phaeton, ölümlülere kendini kanıtlama amacıyla, babasından azgın atların çektiği arabasını istemiş; babasının uyarısına rağmen her tarafı değerli taşlardan ve altından yapılmış arabaya binerek atlara hareket etmelerini emretmiştir. Atlar, sürücülerinin acemi olduğunu anlayarak yokuşu hızla çıkmışlar, korkan Phaeton dizginleri elinden bırakınca da araba hızla yeryüzüne yaklaşmış ve güneşten getirdiği sıcaklık yüzünden Helikon, Parnassos ve Olympos tepeleri tutuşmuştur.

Vâdîleri ateşlerin sardığını, ırmakların buharlaştığını gören Zeus, eline yıldırımı alıp Phaeton’a doğru fırlatmış, delikanlı arabadan düşüp Eridanos ırmağının sularına gömülerek ölmüştür. Genç Phaeton’un anısına süslü at arabalarına ‘fayton’ denilmiştir.” (https://www.zdergisi.istanbul/makale/tarih-boyunca-istanbul-faytonlari-190)

Tarihi kaynaklara göre faytonculuk, M.Ö. 2800 yıllarında Mısır’da ortaya çıkmış. M.Ö. 1800 yıllarında Asurlular dört tekerlekli adı araba yapmışlar. 9. yüzyılda da atların dizginle idare edilme sistemine geçilmiş. Fayton ilk defa İstanbul’a Sultan Abdulmecıt döneminde saray ve konak arabası olarak getirilmiş. Sultan Abdülaziz döneminde faytonlar kiralanmaya başlanmış. Günümüzde ise sadece İstanbul Adalar’da, Konya Meram’da ve bazı sahil kasabalarında kullanılmaktadır. Manisa Akhisar’da iki fayton fabrikası bulunmaktadır. Hepsi plakalı ve dünyada amme hizmeti veren tek at arabası özelliği taşıyan İstanbul Adalar’da faytonlar yaygın olarak kullanılmakta iken hayvan haklarının gelişimi ve hijyenik şartlar ileri sürülerek elektrikli fayton ve golf arabası türü uygulamalar tartışılmaktadır.

Konya’nın meşhur Özkaymak turizm firmasını kurup geliştiren Rahim Özkaymak verdiği bir röportajda babası Mevlüt Özkaymak’ın faytonculuk yaptığını belirtir. “Atatürk’ün Konya’ya gelişinde faytonunu Mevlüt Özkaymak kullanırmış. O günlerin anısına da Atatürk’le olan fotoğrafını gösterirdi. Bir de bizim üç dört tane körüklü faytonumuz vardı. Bunlar türbenin orada, Şimdiki Kayalı parktaki PTT’nin önünde ve de Şerafettin Camii’ne paralel şekilde eski Sanat Okulu’nun önünde dururlardı. Bu arabaları maaşlı ve yevmiyeli insanlar sürerlerdi.

Babam okuldan çıkınca faytonu eve getirmemi söyledi. Faytonu süren arabacı sanat okulunun önüne getirdi. Ben de bir keresinde faytonu eve götürmek üzere aldım ve okulun önünden ayrılıp hükümet meydanına geldim, meydanda büyük bir göbek vardı. O göbeği dönerken bir sakallı hoca “oğlum beni eve götür” dedi ve faytona bindi. İstanbul caddesine geldiğimizde Araplar yoluna sola döneceğimizde “sağdan gidelim” dedi. “Aziziye Camii’nin yanından sola dönelim” dedi ve Mevlana’nın yanından Çukur Mektep sokağına girdik. Okula varmadan o “sokakta dur” evladım dedi ve arabadan indi, bana para verdi. Para miktarı 25 kuruştu. Sakallı hoca evine girdi. Ben bu parayı azımsayarak buğz ettim, hatta içimden çok kızdım. Ben evin yolunu nasıl bulacağımı düşünüyordum. Hocanın evinin az ilerisinde Çukur mektep önünden dönerek, geldiğim istikamete, eve gitmek üzere sakallı hocanın evinin önüne geldiğimde, eve giren sakallı hocayı kapının önünde bekliyor gördüm. Bana ‘oğlum hakkını helal et’ dedi ve biraz daha para verdi. Tekrar hakkını helal et dedi ve ben aynı geldiğim yoldan eve gittim. Eve vardığım zaman babam ‘niye geç kaldın’ diye bana kızdı. Ben de olanları anlattım. Babam bana, “oğlum arabaya binip eve götürdüğün adam Hacı Veyiszade hocamız, para alınır mı?” diye kızdı. Rahmetli babam Mevlüt Özkaymak bir cuma günü, Cuma namazından sonra Hacı Veyiszade Hocadan benim yaptığım yanlışlık için özür dilemek istemiş. Cuma namazı sonrası, cemaatin mübarek cuma sırasına girer, sıra babama geldiğinde babam hiçbir şey söylemeden, Hacı Veyiszade Hoca Efendi babamın sırtını okşayarak ‘O daha çocuk onun kusuruna bakılmaz’ demiş. “ (https://haber.magazinulasim.com/bir-anadolu-kaplani-duayenin-ardindan-8889.html)

Fayton üzerine türküler şarkılar yakılmış, at arabacılığı ve fayton temalı filmler çevrilmiştir. Mesela 1970 yılında çevrilen Umut filminde atının araba çarpması sonucu ölmesi ve geçimini bu ata bağlamış olan meçhul bir definenin peşinden koşan faytoncunun öyküsü anlatılmaktadır. Türk sinemasının ilk gerçekçi filmi olan Umut, ülkede o tarihe kadar çekilen en iyi film olarak kabul edilir.

“Araba vardır kız gibidir, atı üzmez

Araba vardır vagon gibidir, düz gitmez”

ekran-goruntusu-2024-09-08-140051.png

Faytoncular ve arabacıların türbe önünde meşhur bir kahvesi vardı. Çayırbağlı Mehmet Ağa, Yatağan'lı Ali Ağa, Gödeneli Mehmet Ağa, Gödeneli Köse Emmi, Cin Ali, tekeloğlu nehmet Carı, Erler Köyü'nden Hasan Hüseyin Ağa, Faytoncu Cüce köse gibi tanınmış arabacılar vardı. Konyalılar bir yere gideceklerse veya düğün filan varsa birkaç gün önceden haber edilir, onlarda o gün hazır olurlar idi. 1970’ li yıllarda Murat 124 otomobiller ile taksicilik yapılmaya başladığında Murat taksi ile şehir içi her yere ulaşım 2,5 lira körüklü faytonlar ise daha pahalı ve 5 liraydı.

Faytonlar iki çeşit olurlardı. Birisi körük arabaları diğeri kupa arabalarıydı ki bunlar kapalı olurlardı. İçleri kadife döşemeli kapılarıyla birlikte, basamakları da açılıp kapanan kupalar zamanın en lüks ve en pahalı vasıtalarıydı. Genellikle baba evinden koca evine giden gelinler bu kupa arabalarına bindirilirdi. Yabancı gözlerden uzak tutulurdu. Gençliğin tatil günlerinde en belli başlı eğlencesini sinemaya gitmek veya özellikle yaz mevsimlerinde bir arabaya binip şehir etrafında tur atmak teşkil ederdi. Bir kaç arkadaş bir körük arabası kiralar, hükümet alanından İstasyon, İsmail Paşa Değirmeni'ni takiben İhsaniye, Devlet Hastanesi önünden yine Hükümet Alanı'na dönerdi ki bu geziler içinde sadece 25 kuruş ödenirdi. (https://www.facebook.com/photo/?fbid=)

Fayton denilince Akşehir’li faytoncu Sabri’yi de anmadan olmaz. Faytoncu Sabri’nin evi çıkmaz sokağın sonundaydı. Bu mahalle köklü Akşehirlilerin oturduğu bir mahalleydi. Herkesin herkesi tanıdığı, herkesin herkesi bildiği, gülümsediği, selam verdiği bir sokak Faytoncu Sabri Sokağı. Akşehirliler böyle bilirdi bu mahalleyi. O yıllar Akşehir’in ilk faytonu da Faytoncu Sabri’nin faytonuydu. Onun için bu sokak ismi ile anılırdı. Kolay değil, Akşehir’in ilk faytoncusu olmak. O zamanlar nerede araba, nerede minibüs. Varsa yoksa faytoncu ve faytonu. Öyle de sevilen birisi…Çıkmaz sokağın son evi ise bu sokağa ismini vermiş Faytoncu Sabri’nin evidir.( https://www.pervasiz.com.tr/habbaba-2)

Atlı Tomofil kitabında bahsedildiği gibi fayton imalatında İstanbul’da geriye kalan tek–kendi deyimiyle “payton” ustası Mustafa Serin atölyesi yıkılırken demiş ki: “Bir daha dünyaya gelsem yine payton ustalığı yapardım, böyle bir dükkânım olsun isterdim... Doğalgazlı olsun isterdim... Yıkılmasaydı dükkânım, kömürden doğal gaza geçirecektim tesisatı. Tek çalışınca payton yapımı uzun sürer, 6 ay kadar sürer. Hanım yardım edince 52 günde yapıp çıkarırdık bir paytonu. Paytonun her kısmını seviyorum, her yerini yapmak ayrı bir zevk ve keyif. ( https://www.gazetekadikoy.com.tr/kultur-sanat/gemise-uzanan-bir-yolculuk-atli-tomofil)

Gelinen noktada geçmişteki gibi ne tren garlarının önünde fayton sıraları, ne de şehirlerin belirli kilit noktalarında fayton pazarları var bugün. Eskiden türbe önünden Alaaatin tepesi etrafında içinde aşkların gezdirildiği, bir yerden başka bir yere gidildiği bir erişim aracı iken, günümüzde turistik gezi aracı işlevi görseler de hala sevilen ve nostalji uyandıran bir cazibesi var faytonların. Bu bağlamda at arabası, fayton ve Arçeliklerin bir konsept içinde ele alınarak Türbe önü, Alaattin tepesi ve tren garı arasında atlı tramvay güzergahında nostaljik özlemler yaşatılabilir. Turistik amaçlı olarak gezinti yapılması yerel yönetimlere ve Konya Valiliğine önerimdir.

Sevcan Orhan _Aynalı Körük

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi