Bir sevgiye, bir sevgiliye feda etmiyorsan!
Mevlana haftası başladı. Konya yine renkli yine hareketli. İşin en güzeli bence her köşeye yazılan Mevlana’nın eserlerinden ibretlik sözler. Bunlar insanlar üzerinde nasıl bir etki yapar, onlar bu sözlerden ne şekilde etkilenir bilemem.
Derin anlamlar içeren bu sözleri, bir haftalık günü kurtarmaya yönelik değil, ömrü kurtarmaya yönelik, planlamak lazım. Çok kere yazmışımdır. Bir kere daha söyleyelim o zaman yeri ve zamanı gelmişken, Mevlana’nın “Yedi Öğüdü’nün Türkiye’de her eve girmesi gerektiğine inanıyorum.
Neden girmesi gerektiği ise çok açık, günümüz insanı için o uyarılar her gün hatırlanması gereken toplumsal manifesto olduğu için. Cömert, merhametli, tevazu ve hoşgörü sahibi olmak, şiddetten ve dedikodudan uzak olmak. Bunları her sabah çıkarken biri bize uyarıp hatırlatsa, en azından toplumsal kaosa yol açan şiddet ve fitneden bir nebze kaçmış oluruz.
Mevlana ile ilgili çok uzun uzadıya konuşmaya gerek yok aslında. Bu yedi öğüt hayatı mutlu ve sevgi içinde yaşamak isteyenlere yeterli olur. Daha başka ne olsun ki.
1996 yılıydı. Şimdi daha iyi hatırlıyorum. Kombassan Holding Uluslararası fıkıh kongresinde Haşim Bayram Mevlana’dan şu sözleri hatırlattı;
Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra. O günlerde, “Hoca Holdingci olunca Mevlana’dan sözlerde bile altın, para pul örneği veriyor” diye düşünmedim değil. Fakat ne kadar da yanılmışım, bu sözlerin değerini bilerek kullanan birisi gerçek değerdir.
İnsan hayatının değersizleştiği, sevginin menfaatle eşdeğer olduğu bu günlerde, ne güzel bir anlatım bu. Hayatınızda, sahip olduğunuz malı mülkü feda edeceğiniz biri yok ve siz sevgi bilmeden yaşıyorsanız ne önemi var ki böyle yaşamanın. Bunu tam da bugün öğrenmeyeceksek ne zaman anlayacağız.
Tabi o zamanda verilen bu örnek dünya kirlendikçe şimdi nasıl bir değer kazanıyor daha net anlıyoruz.
Söz Mevlana’dan sözler olunca geçen haftaya dönelim o zaman.
“İlim ve hikmet helal lokmadan doğar, Aşk ve incelik helal lokmadan kazanılır.” Bu söz ancak böyle yankı bulurdu. Buldu da…
Bir hayırlı olsun ziyareti yapmalıyız. Genç yaşta Genel Müdür olan bir arkadaşımız var. Sorumluluğu ağır, işi çok.
Gerçekten hayırlı olmuş, “Allah utandırmasın, Allah yardımcın olsun” dualarıyla başladık söze. Arkadaşımız şirketin uzun yıllardır içinde olduğu için pek çok konuda tecrübeli. Bize de klasik bir genel müdür tavrıyla değil, günümüzde görmeye pek alışık olmadığımız cümlelerle anlatmaya başladı.
“Görev verildi ama iki gece üst üste uyuyamadım. Ben böyle bir sorumluluğun altından nasıl kalkarım diye uykularım kaçıyor. Binlerce çalışan, yüz binlerce müşterinin tüm hakları benim sırtımda artık, bunların en küçük haklarına girmekten öyle korkuyorum ki, bu düşünce ile uykuyu kaybettim, sonrada rahatsızlandım. Çocuklarıma götüreceğim rızık için böyle bir sorumluluğa niye gerek olsun diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Bu iş bana teklif edilince, ilk olarak önceki arkadaşın rızasını aldım, o en ufak şüphe duysa, kabul etmeyecektim. En çok o sevindi, hep yanımda olacağını söyledi. İnanın şirkete daha çok para kazandırmak, çok şube açmak kolay işler, ancak bir müşterinin bir çalışanın bana hakkı geçtiğini söylemesinden çok korkuyorum.”
Ben ne diyeceği şaşırdım. Nerede yaşıyoruz ki dedim kendi kendime. Asrı Saadet, Hz. Ömer, belki Ömer bin Abdülaziz. “Sen böyle düşünüyorsun ya, Allah her şekilde sana yardımcı olur. Çünkü ameller niyetlere göredir. Senin niyetin herkesin hakkını vermek üzerine, yönetimde en doğru tercihi yapmış, buna emin ol” dedim.
Ne demişti Mevlana, “Tevazu ve alçak gönüllükte toprak gibi ol.” Gerisi teferruat.