BİR SEÇİMDEN DAHA FAZLASI
Türkiye’nin gündemi hafta içinde önce MHP genel başkanı Bahçeli’nin 26 Ağustos 2018 tarihinde erken seçim yapılsın önerisini ortaya atmasıyla çalkanırken, hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Seçim 24 Haziran 2018 yapılacak” açıklamasıyla, yeni bir döneme daha girildi. Erdoğan’ın bu açıklaması ülkemiz gündeminde ilk sıraya otururken, başta ABD ile AB’nin baskın ülkeleri olan Almanya ve İngiltere yanı sıra, IMF gibi global ölçekli ekonomi kuruluşlarında ses getirdi. Her önemli kararda olduğu gibi Türkiye’de alınan seçim kararının olası iktisadi, siyasi, sosyal, toplumsal, jeopolitik olumlu ve olumsuz ülkesel ve küresel etkileriyle ilgili görüşler, şüphesiz enine boyuna tartışılmaya devam edecektir. Ülkemizde sürpriz bir kararla seçim dönemine girilmesiyle, yurt içi ve yurt dışı gelişmelerin üzerine bir madde daha eklendi. Dünya ölçeği için küçük, ancak Türkiye için büyük bir önem arz eden 24 Haziran 2018 seçimi sonrasında ortaya çıkacak siyasi aritmetik; ülkemiz, Rusya ve İran’ın da içinde bulunduğu ABD ve AB tarafından kendi çıkarlarına göre devamlı kaynayan kazan durumunda tutulan Orta Doğu, AB ve ABD’nin politikaları açısından, anahtar rolü oynayabilecek sonuçlara gebedir.
Her seçimin ülkenin geleceği, vizyonu, misyonu için büyük önem taşıdığı gibi Haziran 2018 seçimi de, ülkemiz açısından içerdiği en farklı anlam, bu seçimin öncekiler gibi parlamenter sistemin değil, ülkemizi “başkan” sıfatıyla yönetecek kişinin seçilmesidir. Küresel bazdaki anlamı olarak ise, Trump’ın başkanlığından sonra kendine göre ABD’nin çıkarlarını maksimize etme adına başta emtia bakımından zengin ülkelerin kaynaklarını ele geçirme amaçlı takip ettiği agresif siyasi ve ekonomi politikalarının bir yansımasını etkileme sürecinde Türkiye’nin oynayacağı kilit rolünün artmasıdır. Son olarak ise Suriye odaklı savaş ortamının hakim olduğu Orta Doğu denklemine, son günlerde Kıbrıs adası etrafında ve Karadeniz’de zengin petrol yataklarının olduğunun anlaşılmasına bağlı olarak ABD, İngiltere ve Rusya’nın buradan pay kapma düşünceleri eklenerek kaos ortamının genişleme olasılığının yükselmesidir. Tarihte evvelden beri ABD ve İngiltere’nin maşalık misyonunu üslenen Yunanistan’ın yine “yaramazlık” yaparak, ülkemizle arasındaki gerilim düzeyini artırmak suretiyle, bu iki ülkenin Akdeniz ve Karadeniz’deki petrol paylaşımı oyununa (savaşına) dahil olması bile, ekonomideki istikrarın sağlanmasını, tüm bölge için çok daha zorlaştıracağı açıktır.
Ülkemizin içinde bulunduğu hassas ekonomi dengeleri üzerine hızla ve beklenmedik zamanda alınan seçim kararının, ekonomiyi olumlu veya olumsuz yönde etkileyeceği konusunda farklı yorumlar ve görüşler ortaya atılmaktadır, atılacaktır, atılmalıdır da. Burada üzerinde önemle durulması gereken nokta, söz konusu yorum ve görüşlerle siyasi mücadelenin art niyetli olmadan Türkiye’nin birliğine, dirliğine ve ortak çıkarlarına zarar vermeden yapılmasıdır. Nihayetinde 25 Haziran 2018 sabahında nasıl bir siyasi harita ortaya çıkarsa çıksın Türkiye olarak içinde bulunduğumuz enflasyon, işsizlik, dış borç, dış ticaret ve cari açık gibi yapısal iktisadi sorunların; kısır, sığ, sert ve bir o kadarda seviyesiz tartışmalardan beslenen siyasi çekişmelerin, hukuk ve demokrasi seviyesinin düşüklüğü nedeniyle ülkeye yayılan toplumsal gerginlik ikliminin ortadan kalkması söz konusu olamayacaktır. Bir diğer gerçek ise 24 Haziran seçimi yapılana kadar Türkiye üzerindeki ekonomi, siyaset, hukuk, demokrasi, insan hakları, toplumsal ve sosyal ortam olmak üzere hemen her konuda soru işaretlerinin arttığıdır. Seçim sonucu ne olursa olsun, Türkiye’nin daha güçlü çıkması hepimizin beklentisidir. Ekonomiyi üretim tabanından kaydıracak, demokrasi merkezli siyaset, hukuk ve insan hakları tartışmalarının sürmesine yol açacak ve toplumsal huzuru bozarak kaosa sürükleyecek bir sonucun çıkması, 81 milyon için en son arzulanan durumdur. Yapısal ekonomik, demokratik, sosyal ve hukuki sorunlar, ancak güçlü bir siyasi iradeyle ve toplumun desteğini arkasına alarak çözümlenebilir; sorunun çözümü için temeline kadar inilmesi siyasi gelecek adına olumsuzluklara yol açacağı düşünüldüğünden, kısa dönemli ve palyatif başarılar getiren, sık sık açılmasına rağmen uzun dönemde ülkenin kaynaklarının boşa gitmesine yol açmaktan başka sonuçlar doğurmayan popülist ağırlıklı ekonomi reform ve teşvik paketleriyle değil. Bu paketlerden kısa vadeli etkiler beklemek istemeyen ülkeler her şeyden önce kendi yapısına uymak şartıyla, ekonomi, siyaset, sosyal, eğitim, demokrasi, insan hakları, hukuk sorunlarını hallederek ve devletin tüm kademelerinde liyakatin esas alındığı karakterli idareciler tarafından yönetilen bir ülke inşa etmelidirler.
Soru: Seçimler ülke ekonomilerini geleceğini her zaman olumlu etkiler mi? Neden?
Sözün Gözü: Ünvanlar geçici karaktersizlik kalıcıdır.