BİM’İN ALGISINI DEĞİŞTİREN REKLAM
Reklamcılık demek algıları yönetebilmek demektir. Bir ürünü temsil eden markaya yönelik zihinde çağrışımlar oluşturmak, bu çağrışımlarla bir marka imajı tasarlamak ve marka sadakatine yol açmaktır. Günümüz postmodern tüketicisi artık ürünleri sadece fonksiyonel nedenlerinden dolayı satın almıyor. Önceden tüketicinin ihtiyacını keşfet, ürün faydası vurgula ve tüketiciyi etkile reklamları artık evrim geçirdi. Artık tüketiciler geçmiş, şimdiki ve ideal benlikleriyle uyumlu, kendilerini tatmin edecek, sembolik olarak ifade edebilecek ve kişisel olarak kendine bir faktör katan markalara yöneliyor. Artık ürünün ne sunduğundan ziyade markanın ne sunduğu önemli. Nasıl bir yaşam tarzı önerisi sunduğunuz önemli. Tabi ki ürünün fonksiyonel özellikleri de yabana atılmadı ancak tüketici önceliği değişti. Çünkü günümüz tüketicisi ihtiyaç için değil haz, keyif, eğlence için alışveriş yapan, gündelik hayatın stresinden kaçmak için para harcayan, alışveriş yaptıkça stres attığını ifade eden bir tüketici. Artık hipergerçeklik dediğimiz bir olgunun içerisindeyiz. Tüketiciye gönderdiğiniz mesajlardan kendi ürettiği gerçeğine yöneliyor. Gerçek ile sanal birbirlerine girmiş durumda. Neyin gerçek neyin sanal olduğunu ayırt etmek mümkün değil. Haz veren eğlence merkezleri, Disneyland, hazzın merkezi Las Vegas, alışverişin yeni merkezi Dubai aslında hepsi bir hipergerçeklik ürünü. Bu nedenle tüm pazarlama bileşenlerinizi artık değiştirmek zorundasınız. Satış noktalarını, satış temsilcilerinizi, ürün tasarımlarınızı ve iletişim çalışmalarınızı artık tüketicinin beklediği estetik kaygısıyla onlara keyif vermek için tasarlamalısınız.
Son zamanlarda yapılan reklamlarda ciddi bir evrilme olduğunu görüyoruz. Bankacılık reklamları artık kredi satmaktan ziyade bir yaşam tarzı sunuyor, ayakkabı firmaları bir ayakkabı satmak yerine insanların olmak istedikleri kişi yapan ürünler sunuyor. Perakende firmasının son zamanlarda en büyük sıçrayışını yapan BİM de son reklamıyla perakende pazarında ciddi bir farklılaşmayı gerçekleştirdi. Markanın rakiplere göre zayıf olan yönü lüks olmayan mağaza ve raf düzeni güçlü yön olan daha ucuza ürün satmakla birleştirilmiş ve tüketicinin mutluluğuna odaklanılmış. Reklamda markanın ucuz ama kaliteden ödün vermediği bu ödünü lüks mağaza ve süslü raflardan verdiklerini söyleniyor. Bunu ise müşterileri mutlu etmek için yaptıklarını anlatıyorlar. Her şeyden önce sürekli dile getirdiğimiz markanızın bir hikâyesi olsun donesini çok iyi içselleştirmiş ajans. Markaya uygun bir hikâye bulunmuş ve tarladan rafa kadar olan kalite süreci vurgulanmış. Reklamda kullanılan görsel unsurlar, karakterler iyi bir tüketici ve rekabet analizi yapıldığının kanıtı. “Lüks ve süslü raflarımız yok ama mutlu müşterilerimiz var” cümlesi tüketicinin duygusunu iyi yakalıyor. Reklam marka denkliğine hizmet etmiş. Böylece perakende firmalarının sadece indirim reklamı yapmasının ilerisine gidebileceğini, bir hikayesi ve tüketicilerin duygularını yakalayabileceğini de görmüş olduk. Darısı Konya’nın perakende firmalarının ve ajanslarının başına diyelim.