Sedat Dönmez
Sedat Dönmez HEPİMİZ DUYGU İÇİN TÜKETİYORUZ

HEPİMİZ DUYGU İÇİN TÜKETİYORUZ

Hepimiz tükettiğimiz ürünlerle ilgili kendimizi inandıracak bazı yorumlar yapıyoruz. Kimine göre çok pahalı bir araba almanın nedeni konforu ve yakıt tüketimi, kimine göre ünlü bir markanın gömleğini satın almak ürünün kalıbının üzerine tam oturması. Zihnimiz bize sürekli bahaneler üretiyor, kapital yaklaşım bize olmayan ihtiyaçları uyandırıyor. Sonuçta kendimize mantıklı sebepler üreten ve sürekli tüketen bireyler oluyoruz. Etrafımızda sanırım bu telefonu statü sembolü olduğu için satın aldım diyen, bu ayakkabıyı beni üst segment gelir durumuna sahip birey gibi gösterdiği için aldım diyen kimse yoktur. Hatta siz bunu söylediğinizde hiç kimse tüketiminin gerçek nedenini kabul etmez. Aslında rasyonel sebeplerle satın aldığımız ürünlerde bile duyguların peşinden gittiğimizin farkında değiliz. Düşünün, Nike ayakkabıları size eğer o ayakkabıyı giyerseniz daha hızlı koşarsınız vaadiyle bir ürün satıyor. Siz de farz edelim bu ürünü size sağladığı bu fonksiyonel nedenlerinden dolayı satın aldığınızı düşündünüz. Ancak bunun altında bile başarı duygusuna sahip olma isteğinizin farkına varmıyor olabilirsiniz.

Hepimizde var olan duygu satın alma isteğini avantaja çevirebilen markalar ve reklam ajansları da tüm mesajlarını bu yönde kurgulamaya devam ediyor. Coca-Cola mutluluk satmaya, Mercedes prestij, Volvo güven, Camel macera satmaya devam ediyor. Önceden belki ürünlerin sınıflarına göre duyguların kullanılabileceği değişiyordu ancak artık tüm markalar kendisine bir duygu köşesi kapmak peşinde. Artık duygular doğrultusunda tüketim o kadar hayatımızın içerisinde ki kredi çektiğimiz bankayı bile duygularımızla karar veriyoruz. Çevremizde sık sık ben A bankasını sevmiyorum, B makine markası hoşuma gitmiyor ya da X mağazasından alışveriş yapmayı seviyorum gibi sözler duyarsınız. Düşünün ki borçlanacağımız bankayı bile sevdiğimiz için seçiyoruz.

Her ne kadar etrafımızı saran duygular tüketimlerimizi yönlendirse de son zamanlarda insanların sağlıklı ve doğal tüketim üzerine çok fazla eğilmesi ve yediği içtiği ürünlere dikkat etmesi reklam mesajlarını çift yönlü konuma taşıdı. Yani artık tüketiciye duygu sunarken rasyonel fayda da sunmak kararlarını etkileyebiliyor. Özellikle çocuklara yönelik ürünler ve gıda kategorisinde rasyonel faydalar önemini korumaya devam ediyor. Ancak tabi ki orada da ilk tercih duygularla tüketmek. Bundan dolayı reklamcılar, tüketicilere önce markayı sevdirmeli sonra ise rasyonel nedenlerle mantıklı gösterebilmeli. Tıpkı insanların birbirlerine aşk duygusu beslediğinde kendisine mantıklı sebepler oluşturduğu gibi tüketici ile ürünü birbirlerine aşkla bağlamanız gerekiyor.

MUTSUZLUĞU ÇOK OLDUĞU YERDE EN ÇOK MUTLULUK SATAR

Son zamanda yaşanan ekonomik, askeri ve siyasi problemler maalesef ki insanlarda moral bozukluğu ve mutsuzluk oluşturdu. Pek tabi kapitalizmin önce mutsuz et sonra mutlu etmek için tükettir anlayışı da üzerine eklendi. Açıkçası mutsuz insan sayısının fazla olduğu bir ülkeyiz. Yakın zamanda çıkan kitaplar, filmler hepsi mutluluk formüllerini sıralamaya başladılar. Mutsuzluğu bu kadar yüksek olduğu bir ülkede mutluluğu satmak sanırım en kolayı. Mutluluğun formülünü sunarken bile insanlardan tüketmelerini istiyoruz. Bize de mutlu okumalar Türkiye demek kalıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sedat Dönmez Arşivi