Bidat ve Hurafelere Karşı Olan Hurafeciler
Sözlükte “bunamak” anlamına gelen “haref” kökünden türemiş bir isim olan hurafe kelimesi, “Akla ve gerçeğe aykırı düşen aldatıcı söz” demektir. Masal, efsane ve genel olarak gerçek dışı olduğu kabul edildiği halde hoşa giden nakil ve rivayetlere de hurafe denilmiştir. (İbnü'l-Esîr, en-Nihâye, "ḫrf" md.; Lisânü'l-ʿArab, "ḫrf" md.).
Bidat ve hurafe, “Dine sonradan girmiş olan, akla aykırı, uydurma ve garip şeyler, boş inanç” olarak da tarif edilmiştir.
“Tarih boyunca hak dinler mevcut hurafeler ile mücadele etmişler ve yeni hurafe ve bidatların ortaya çıkmaması için tedbirler almışlardır. Çünkü bidat ve hurafe, dine sonradan eklenen ve dinin bir unsuru şeklinde sunulan ayrık otları gibi dine yabancı inanç ilkesi ve uygulamasıdır. Bu yönüyle bidat ve hurafeler, dinin müntesiplerini dine yabancılaştırma gibi bir işlev görmektedir. Bu yabancılaşma ya dindarın dininden uzaklaşması veya dinin özgünlüğünü yitirmesi anlamına gelmektedir.” (Bursa’da Zaman, Prof. Dr. Cağfer Karadaş, “Bidatın Anlam Çerçevesi” makalesinden)
Geçtiğimiz günlerde, -basından takip ettiğiniz gibi- Manisa'da, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları esnasında yoğun yağış nedeniyle Vali, konuşmasının ardından öğrencilerin daha fazla ıslanmaması adına töreni yarıda kesmişti.
Bu gelişmenin ardından CHP’liler alternatif kutlama yapmak için İzmir Marşı eşliğinde tören alanına yürüyüş yaptı. CHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Özgür Özel de partisi tarafından düzenlenen alternatif 29 Ekim töreninde şu bilimsel altın (!) sözlerini söyledi: “Biz İzmir Marşı'nı, 10. Yıl Marşı'nı okuyarak yürüyünce bulutlar ağlamayı kesti, yükseldi ve yolumuz aydınlandı.”
Allah Rasûlü (sav)’in Mısırlı eşi Hz. Mâriye’den İbrahim adında bir oğlu dünyaya gelmişti. Küçük İbrahim, Tebük savaşı dönüşü hastalandı ve bir müddet sonra vefat etti. Efendimiz (sav) buna çok üzüldüler. Mübârek gözlerinden sessiz sessiz merhamet damlaları döküldü. Şöyle buyurdular:
“Göz ağlar, kalp de mahzûn olur, ancak biz Rabbimiz’in râzı olacağı sözden başkasını söylemeyiz! Vallâhi ey İbrâhîm! Biz senin ayrılışınla çok üzgünüz!” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz, 44)
Bu sırada güneş tutulmuştu. Sahabeden bazıları, bunu bir cahiliye âdeti olarak küçük İbrahim’in vefatına bağladılar. Hz. Peygamber ise olay esnasında iki rekât namaz kıldı ve sahabenin bu düşüncelerini tasvip etmediğini bildirerek:
“Güneş ve Ay Allah’ın ayetlerinden iki ayettir. Bunlar hiç kimsenin ölümünden ve hayatından dolayı tutulmaz. Ay ve Güneş tutulması görünce Allah’ı zikre koyulun ve namaz kılın!” buyurdular. (Nesâî, Kusûf, 14).
Bu gün de bazı yörelerde ay ve güneş tutulması esnasında namaz kılmak ve dua etmek yerine davul çalmak, silâh atmak gibi davranışlar görülmektedir. Bu, bidat ve hurafeye dayalı bir halk inancı olup İslâm’la hiçbir ilişkisi yoktur.
İşte, Özgür Özel ve camiasındaki kişiler, hurafelere müthiş karşı olduklarını söylerler. Fakat özleri ile sözleri birbirine uymadığı için zaman zaman içlerindeki hurafeleri dışa vururlar. Her sıkıştıklarında ve Türkiye’de kendilerinin hoşuna gitmeyen gelişmeler oldukça anıtkabrin yolunu tutarak “Cumhuriyetin temel değerleri elden gidiyor, laiklik can çekişiyor…” gibi iç burkan (!) ifadelerle mevtaya şikâyette bulunmaları ve imdat dilemeleri de başka bir hurafeleridir. Bunlar, türbelere gidip orada yatanlara ihtiyaç listesi sunmayı hurafe kabul ederler ki, doğrudur. Ama türbelere gidip çaput bağlayan ve dilekte bulunan cahil halkın yaptıkları ile bunlarınki aynı şeydir. Tek bir fark var. O da, onların imdat ettikleri mevta 5816 sayılı kanunla korunurken, cahil halkın dileklerini sunduğu türbedekiler ise böyle bir korumadan mahrumdur.
At nalı, kurt dişi, koçboynuzu gibi şeyleri evin dış cephesine asmak, nazar boncuğunu üzerine veya evin içine yahut dışına ya da arabanın içine asmak, halk arasında uğurlu kabul edilen hurafelerdendir. Hurafelere karşı olduklarını söyleyen bu entelektüellerin (!) evlerinde ve arabalarında da nazar boncuğunu ve benzerlerini görebilirsiniz.
Bizim mahallenin meşhur “Yanmaz kefenci, sümük-i şerif ve nâlin-i şerifçisi” var biliyorsunuz. İşte bu sarıklı-cübbeli meşhur bidat ve hurafecinin; “Nâlin-i şerifi yanında taşıyan ve evinde bulunduran, azgınların saldırısından, düşmanların galibiyetinden, azgın şeytanların şerrinden, kıskanç kişinin nazarından emin olur. Hamile kadın onu sağ elinde bulundurursa doğumu kolay olur. Sihir ve büyüler bunu taşıyana tesir etmez. Rasûlullah’ın (sav) kabrini ziyaret etmek mutlaka nasip olur. Rasûlullah’ı rüyasında görür. Onu taşıyan ordu bozguna uğramaz, bulunduğu gemi batmaz, ev yanmaz. İçinde bulunduğu eşya çalınmaz. Yapılan dua reddolmaz. Sahibi hangi darlıkta ise mutlaka o sıkıntı kalkar. Hangi hastalıkta medet istense mutlaka şifa gelir.” misüllü hurafesi ile Özgür Özel’in “İzmir marşı ile Onuncu yıl marşını okuduk yağmur kesildi, bulutlar dağıldı ve önümüz açıldı” hurafesinin aynı yerde buluştuğu izahtan varestedir. Özgül Özel, bizim hurafecinin kılık kıyafetine tepeden baksa, onu devrim kanunlarına aykırı bulsa da, bidat ve hurafede aralarında hiçbir fark yoktur. Sadece kıyafetleri farklıdır.
Allah bizi ilkel, çağdaş, modern ne kadar bidat ve hurafe çeşidi varsa hepsinden korusun.