Benim Bozkırım
Bir Kızılderili atasözü var “Bu dünya bize babalarımızdan miras kalmadı, biz bu dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık”.
Ben Konya’mızın köklü tarihi, doğası, yaylaları, suyunun sertliği ve insanının mertliği ile ünlü bir ilçemiz olan Bozkır’da yaşayan biriyim. Bizim memleketimizin (Bozkır) tarihi, kültürü ve doğası her yerde bulunmaz, her ne kadar adı ile çelişmekte olsa da yeşiller arasında kalan bir ilçedir benim Bozkırım. Benim bildiğim sadece iki mahallemizde Selçuklu döneminden kalma iki camimiz var ki anlatamam gelip görmeniz gerekir. Mavi tünel hizmete girdi Toros dağlarının suyunun tadına varan ama oradaki kanyonun varlığından bihaber yaşayan bir Konya var önümüzde. Aygır gediğine giderken dağın böğründe yağmurdan saklanan çoban silüetini hayranlıkla seyredileceğinize canı gönülden inanıyorum. Yaylalarımız hayvancılığa o kadar elverişlidir ki bizim bölgemiz de yetişen hayvanların etleri bu yüzden çok lezzetlidir verimli otlakları meşe yaprakları ve kekik yiyen hayvanlarımızın etleri gerçekten çok lezzetlidir velhasıl yaylalarımızda yazın küçük ve büyükbaş hayvancılık olmazsa olmazıdır bizim ellerin, kekik demişken sarp dağlarda kayalıklar da yetişen kaya kekiği bana göre en kaliteli kekiktir bilginize. Hele haziran ayının sonlarında kar suyunda ellerini yıkamak, çayırlıklarda mor mantar toplamak mümkündür veya yazın ortasında güneşin bunaltıcı sıcaklığını karın soğuk halini pekmez ile tatlandırarak içinizi serinletebileceğiniz bir doğaya sahip güzide bir ilçemizde yaşamanın tadına varabilen doğaya tutkun bir insanım bu anlattıklarımı ve anlatacaklarımı bizzat yaşayan biriyim, dere kenarların da böğürtlen toplayıp yemek veya aygır dibinde suyun sesi ile huzur bulabilmek dahası Sandı yaylasında büyük çam ağaçları, ladinler arasında ormanın uğultulu sesinin eşliğinde huzuru bulmak paha biçilemez zenginliklerinin sadece bazıları ve ben bunların hepsini yaşayan biri olarak kendimi çok şanslı hissediyorum. Değişik zamanlarda memleketimi anlatırken bir de benden dinleyin diye söze başlayarak anlatırım ve beni dinleyenler memleketine aşıksın ve hayatın tadını alıyorsunuz diye hayranlık ve övgülerini sürekli duyarım. Hele eylülün ortasında yani bu günlerde dağlarda dalından kızılcık (karamık) toplayıp yemek veya çam gölgesinde bir bardak çay içmek gibi veya kışlık topladığımız dağ erikleri ki! çorbalara kullanırsanız çok ekşi bir tad verir müthiş bir c vitamini deposudur buralara gelin bu kardeşinizi bulun ben size rehberlik ederim bu duyguları yaşamanıza vesile olmaya çalışırım. Ben daha ne diyeyim buyurun gelin hadi gelin. Dağlarımız da keklik, kurt sürüleri, tavşan, Boz ayı, yaban keçisi veya Toros vaşağı görme ihtimaliniz var mı? gerçekten var ve ben bunların hepsini görmüş yaşamış biriyim.
Memleketim Bozkırı kendi gözümden gönlümden geçenleri yaşadıklarımı anlattım fakat bu hafta sonu çocuklar ile Sandı yaylasına gittim kendimizce 3-4 saat vakit ayırıp ormanın bizlere sunduğu temiz oksijen ve ruhumuza verdiği huzuru yaşamaya çalıştık. Küçük kızım Eylül Erva ile elele gezerken yaylada piknik yapan piknikçilerin bıraktıkları çöpleri görünce ürperdim. Gerçekten çok kötü bir görüntü vardı her yer poşet şişe gibi atık ile dolmuş ve bir çevre kirliliği daha doğrusu nahoş bir görüntü vardı. Bu hafta yazımızın mevzusunu bu konu üzerinden dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Orman müdürlüğü veya Büyükşehir belediyemizden tek ricamız böyle piknik alanlarında çöp konteynırlarının belirli noktalara bırakılarak bunların toplanıp çevre kirliliğinin önüne geçilmesi gerekir.
Kızılderililerin de söylediği gibi çocuklarımızdan ödünç aldığımız bu dünyayı gerçek sahiplerine ulaştırmamız gerekir. Buradan başta Büyükşehir belediye başkanım ve ilçe belediye başkanlarıma sesleniyorum lütfen çevreye duyarsız kalmayalım ki çocuklarımıza emanetlerini ulaştırabilelim.
Saygılarımla.