Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Bence sen vazgeç bu işten

Bence sen vazgeç bu işten

            Kendimiz olmaya çalıştıkça kesin emir babında otomatik ve periyodik komutlar hücum ediyor tarafımıza. Cephe savaşı mı yaşıyoruz sahi? Kim harp başlattı, ne ara taarruza geçtiler, hangi gönül coğrafyamızı işgale yeltendiler? Şu karşınıza geçip “bence sen” diyerek lafa başlayanlardan bahsediyorum.

            Hayatın, yaşanası taraflarını aramakla geçiyor ömür. Arayıp bulduklarımız her zaman sadra şifa olmuyor. Nefes alıp verdiğimiz ve aklımız erdiği sürece tıbben yaşıyor ve hukuken mesul sayılmaya devam ediyoruz. Fiziksel olarak yaşam sona ermedikçe, “ben” kendime ve çevremdekilere göre tanımlanmaya devam edeceğim.

            Ailenizden başlıyor tarif edilmeler, daha küçükken şekil veriyorlar size zihinlerinde. Babanız, gurur duyabileceği bir meslek ile düşünüyor sizi, anneniz kuracağınız mutlu bir yuva ile. Onları anlamak mümkün, her ne kadar kafalarında sizinle ilgili bir plan proje olsa da neticede sizin mutlu olmanızı arzu ediyorlar. Bununla birlikte çağımız dünyasının hız ve haz döngüsü, gücün makam ve mevki olduğu, paranın neredeyse yegâne ölçü haline geldiği düzende, evlat da olsa ona danışmadan, güvenmeden, fikrini almadan yirmi yıl sonraki “siz” isimli proje yapmak, “bence sen” demenin bir başka yolu oluyor.

            “Bence sen” diyerek başlıyor öğretmenimiz; senden adam olmaz, aklın fikrin topta. Top oynamak için çıktığımız bahçede diğer öğretmen “seni futbolcu yapalım” diyor. Niye olmasın deyip topun peşinde koşuyorsun, üst komşu “bence sen” git sanayide çırak ol diyor.

            Bakkal amca sendeki cevheri görüyor “Bence sen esnaf ol, hesaba kafan basıyor” diyor lisede matematik hocanız “sen sözelden sınava gir, sayısalı beceremiyorsun” diyor. Bence sen saçını şöyle kestir, takım elbise giy, boyun kısa topuklu ayakkabı al, bence sen az ye… Ardı arkası kesilecek gibi değil. Tamamen yanlış mı dersin, e hepsi değil… O zaman!

            Yukarıdan beri bahsini ettiğimiz durumlar hayatın içinde en yakınlarımızdan başlayarak “kendince haklı olan” kişilerin bize dair tecrübe, nasihat, tavsiye toplamı. Kendi içinde tutarlı tarafları da yok değil. Mevzunun bir de kişilikle, şahsiyetle, psikolojiyle, alışkanlıklarla, maneviyatla olan boyutu var.

            Neyi ne kadar seveceğinize, neye neden kızmanız gerektiğine ne okuyup ne yazacağınıza “bence sen” deyip müdahil olunması var. Aşkınıza, kavganıza, saygınıza, hatıranıza “bence sen” deyip şekil ve yön vermeye çalışanlar ise işin muamması ve heyulası. Muhtemeldir ki beni ben yapan, “ben” oluşumu yoğurup güzergâh veren tavır ve tutumlar, insanlığımıza tesir eden yekûn oluyor.

            Herhangi bir mevzuda sizinle karşı karşıya gelen biri sizi yargılamaktan çekinmiyor. Sizden beklediği şeyler ön kabul olarak zaten sabit, bu sabitelere uymadığınız zaman “bence sen” yafta ve etiketi, yön verip hizaya getirme çabaları hemen başlıyor. İşin garibi biz de aynı tutum ve yola tevessül edince kimse kimseye göre şekil almıyor.

            Hayallerinin peşinde, hayatının anlam ve gayesini arayanların çıktıkları yolda en büyük engelin karşılarına çıkıp “bence sen, bu sevdadan vazgeç” diyenler tarafından çıkarılması çetin ve derin bir mevzu olarak duruyor karşımızda.

            Fikrimin, algılarımın, anlayışlarımın, inancımın şekillenip bir kıvama ermesinde, birden çok unsur rol alacaktır. Birey olarak yetiştirilmemden eğitimime, öğretilen şeylerden acı tecrübelere, dinimden kültürüme “ben” inşa ediyoruz. Karşınıza geçip “bence sen” diyenler, şahsiyetinize, karakterinize, inancınıza hürmet göstermeli, tercihlerinize itina etmeli, bana ya da sana göre değil hakikate göre tavır alabilmeli.

            “Bence sen” diye söze başlayıp hüküm verenler “sence ben” sualini de samimiyetle sorabilmeliler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi