Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal BEKLENDİĞİ GİBİ YA SONRASI

BEKLENDİĞİ GİBİ YA SONRASI

FED’in Aralık toplantısında faizleri 25 baz puan artırması üzerine yoğunlaşan küresel beklenti, bir sürprizle karşılaşmadan gerçekleşti. Zaten ABD ekonomisinin genel olarak iyileştiğini gösteren son birkaç aylık verileri ile tüketici güven endeksi ve borsaların artış trendi içinde olması, faiz artırım kararının olması gerektiğine işaret ediyordu, öyle de oldu. 2017 yılı ortalarına doğru ise dünyayı ve özellikle de gelişmekte olan ülkeleri ayrı bir heyecan bekliyor. 20 Ocak’ta başkanlık görevini Obama’dan devralacak olan Trump’ın, uygulamaya koyacağı ve genişletici nitelikte olacağı yönünde ipuçları verdiği politikaların sonuçlarının etkileri ortaya çıkacaktır. Ayrıca FED’in faiz artırım kararı uygulamasının,  2017 yılında en az iki olmak üzere üç olabileceğini hissettirmesi, Trump’ın maliye politikalarıyla FED’in para politikaları arasında bilek güreşinin kaçınılmaz olduğuna işaret etmektedir. Mücadelenin tarafları, bir yandan kamu harcama ve yatırım hacmini genişletmek suretiyle üretim ve istihdam düzeyini yükselterek büyümeyi hızlandıracak genişletici maliye politika araçları, diğer yandan ise ABD’nin büyüme, istihdam ve enflasyon rakamlarındaki sürecin takip edilerek, faiz artırım oranlarının uygulanmasını içeren FED toplantılarında alınacak olan para politikası araçlarıdır. FED’in kararları biraz yakından incelendiğinde, kendi penceresinden ekonominin geleceğine yönelik iyimser pozisyonu koruduğu, büyüme ve enflasyon oranlarında ise kışkırtıcı bir artış beklenmediği ortaya çıkmaktadır. Buradan çıkan sonuç FED’in, Trump’ın göreve başlayıp birinci veya ikinci çeyrekte uygulamaya koyacağı iktisadi politikaların (maliye politikaları) etkilerini dikkate almayıp yok sayması, soğuk savaş rüzgârlarının estiğinin göstergesidir. Önümüzdeki dönemlerde özellikle Trump tarafından agresif ve beklenmedik çıkışlara, karşılıklı sert demeçlere, dünya olarak hazırlıklı olalım. Böyle bir restleşmenin başlaması, özellikle Türkiye gibi cari açık veren, potansiyel büyüme hızı altında büyüyebilen, yüksek teknolojiye dayalı ihracatı düşük olan, işsizlik oranının bırakın %6 olan gelişme yolundaki ülkeler ortalamasını yakalamayı iki katı düzeyinde adeta demir atmasını engelleyemeyen (2016, Eylül ayı işsizlik oranı = %11.3), reel üretimin ağırlığının finansal araçlara göre göreceli olarak daha düşük kalmasından dolayı ekonomi üzerinde hakimiyet kuramadığı ülkelerde, dolar, altın ve borsa değerlerinin kısa sürede anlık, hızlı ve sert düşüşlere yol açacaktır. Böyle bir gelişme ise, gelişmekte olan ülkelerde zaten pamuk ipliğine bağlı olan GSYİH, büyüme, işsizlik, dış ticaret ve cari denge gibi temel makro ekonomi değerlerinin olumsuz yönde etkilenmesine yol açarak, siyasi çekişmelerle de birleşince, sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir.  Üstelik Trump’ın kısa sürede çözüm alma düşüncesiyle derin sonuçlar doğuracak vergi, teşvik ve yatırım politikaları uygulamalarına gitmesi, başta FED olmak üzere tüm dünya ekonomilerini strese sokacaktır. Bu durumun olumsuz yansımalarını ve faturasını, öncelikle yine gelişmekte olan ülkeler ödeyecektir. Gelişmekte olan ülkeler; FED, ECB, Almanya, Japonya, Çin gibi dünya ekonomi pastasının büyük bir kısmını paylaşan ülkelerin oyuncağı olmak istemiyorlarsa, gelişmiş ülkelerin gelişme modellerinin kopya etme yerine, söz konusu modelleri kendi halklarının maddi, manevi ve moral yapılarına uyumlu hale getirerek, bilim ve teknolojiyle yoğurup uygulamaya koymaktan başka çareleri yoktur. Gelişmekte olan ülkeler için genel olan bu gerçeklik, Türkiye için çok daha bir anlam taşımaktadır. Engin devlet kültürüne sahip, potansiyeli icabı bölgenin baş aktörü olmaya soyunan ülkemizin yaklaşık iki hafta içinde, ABD, Almanya, İngiltere hatta tüm AB tarafından desteklenen terör örgütleri tarafından İstanbul’da ve Kayseri’de emniyet güçlerini hedef alan saldırılarını, 79 milyon olarak çok iyi okumalıyız.  Ülkemizi darbelerle çökertemeyen dış güçler, içerdeki taşeron maşalarıyla, dünya kamuoyu önünde Türkiye’yi, kaos ülkesi konumuna getirip, ekonomik açıdan diz çöktürmeye çalışmaktadırlar ki, oyun gayet açık ve aleni olarak vizyona sokulmuş bulunmaktadır. Türkiye bir şekilde çökertilirse, Ey kullanılan maşalar, taşeronlar! itibar göreceğinizi, el üstünde tutulacağınızı mı zannediyorsunuz? Gerçeği görmek için, ABD, İngiltere, Fransa vb. gibi ülkelerin demokrasi adına girdiği ülkelerde, yaptıkları katliamlara bakmanız yeterlidir. Batı ve ABD için demokrasi ve insan hakları gibi kavramlar, ancak kendi çıkarlarına geldiği zaman bir anlam ifade eder. Türkiye olarak bu gerçeği, istisnasız Türk, Kürt vb. ayırt etmeksizin görmeli, oynanmak istenen oyunu anlamalıyız. Sonrasında işsizlik, enflasyon, cari açık gibi temel iktisadi sorunların çözümü kendiliğinden gelecektir; Trump, FED, Draghi, ECB hangi politikaları uygulamaya koyarsa koysun. Gelişmenin, kalkınmanın, refah seviyesi yüksek ülkeler seviyesine ulaşmanın yolu, siyasi ve toplumsal birlikteliği sağlamaktan geçmektedir. Ya Türkiye olarak birliği sağlayıp bu girdaptan çıkacağız, bölgemiz ve dünya ölçeğinde, ekonomi ve siyaseti belirleyen özgür, güçlü bir ülke olacağız, yada dış güçlerin oyununa gelip gelişme ve kalkınmaya harcamamız gereken enerjimizi iç çelişmelere harcayıp, yaya kalacağız. Çünkü siyasi ve toplumsal istikrar sağlanmadan, ekonomide istikrar tesis edilemez. Anahtar bizde…  

          Soru: Toplam arz toplam talepten büyük olduğunda enflasyon olabilir mi? Neden? 

          Sözün Gözü: Geni bozuk tohumdan, sağlıklı ürün elde edilemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi