İstanbul – Kayseri - Halep
İstanbul dünyanın en önemli şehri. Napolyon’nun; “Eğer dünya tek ülke olsa idi, başkenti İstanbul olurdu” ifadeleri, Avrupanın İstanbul üzerinden Türkiye’ye bakışlarını ortaya koymakta.
Bu ifade için, tarihin tozlu sayfaları arasında kalmış anlayışı ile hareket edersek, üzerinde yaşadığımız coğrafya ve “hinterland” –Balkan, ortadoğu, Kafkas- coğrafyalarında olup bitenleri anlamamız zorlaşır.
Yine batı dünyasında söylenip günümüze kadar gelip “anonim” söylem haline gelen “Türkiye yalnız Türklerin eline bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir.” sözü, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın huzuru neden yakalayamadığının bir göstergesi değil midir?
İstanbul; İslam dünyası ve medeniyetinin, aynı zamanda halifeliğin son şehri. Türkiye’nin siyasi, sosyal, ekonomik, kadim değerlerimizin merkezi olduğuna göre, bu şehirde yapılan ve yapılabilecek olan her türlü hareketin etkisi o derece büyük olacağından, her zaman terörün merkezi durumundadır.
İstanbul Beşiktaş’ta Vodafone Arena yakınlarında meydana gelen patlamanın Türkiye ve dünya ülkeleri nezdinde yankılarını bu açıdan bakıldığında, ülkemiz üzerinde oynana oyunun ne boyutlarda olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Kayseri; Anadolu’nun ortasında yer alan tarihi bir şehrimiz. “Anadolu Sermayesinin” Türk ekonomisinin gelişmesine katkısı ile farklılığını hissettiren bir merkez.
Siyasi, ekonomik ve sosyal refahı olan bu şehrin huzurunu kaçırıp, etkisini ülkeye yaymak daha kolay olacağı hesap edenler, çarşı iznine çıkan askerlerimizi taşıyan otobüsü hedef alarak, bomba yüklü bir araçla askerlerimizin şehit etmişler ve birçoğunun da yaralanmasına sebep olmuşlardır.
Bütün şehitlerimize Allah’tan Rahmet, yaralılarımıza acil şifa dua ve dileklerine içtenlikle katılıyor ve “ AMİİİN” diyorum.
Yaşanılan acıların ifade edilmesi için kullanılan kelimeler yetersiz kalmakta. Artık söz söylemenin bir önemi yok. Klişeleşmiş sözleri duymak ve okumak yerine, yapılan ve yapılacak olanların neticesini görmek hakkımız.
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan tarafından yapılan seferberlik çağrısını iyi anlamak, yapılabilecek ne varsa yapılmalıdır.
Cumhurbaşkanımızın, neden seferberlik ilan etme ihtiyacını duyduğunu şu sözlerinden anlıyoruz:
“Üst akıl her gün yeni şeytanlıklarla karşımıza çıkıyor. Yaşadığımız dönem en az Kurtuluş Harbi kadar önemlidir, kritiktir. İstiklal harbimizde zoru göstererek oyunu bozduk. Her ne kadar hedeflerimize ulaşamasak da Sevr’i paçavraya çevirmeyi başardık. Bu gün de adı konmamış bir Sevr tehtidiyle karşı karşıyayız.”
Cumhurbaşkanımızın seferberlik ilan edecek kadar şartların ağırlığını, tarihi bir örnekle ifade etmesinden, bilemediğimiz çok daha vahim şartların olduğu anlaşılmaktadır.
Halep; binlerce yıllık tarihe şahitlik etmiş, medeniyet ve kültür şehri. Beşeri özelliği, sınırımıza yakınlığı, vatandaşlarımızın akrabalarının yaşadığı, Müslüman kardeşlerimizin kadim şehri.
Vatan savunmamızın en önemli kalesi mesabesinde HALEP FACIASINDA Türkiyenin tavrı, Ortadoğu coğrafyasını yeniden dizayn etmek isteyen güçleri rahatsız ettiği ortada.
Dünya kuruluşlarına inat, laf değil çözüm üreten Türkiye, Halep halkının kurtuluşu için seferber oldu. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, hükümetimiz, halkımız ve Sivil Toplum Kuruluşlarımız el ele vererek zoru başardılar. Geç de olsa, - çeşitli sebeplerle- Halep halkının imdadına koştular.
Suriye ile sınırı olmayanların, menfaatleri için cirit attıkları bu coğrafyada bulunmaya çalışmalarının en önemli sebebinin SEVR olduğunu, Türkiye olduğunu anlamamak için ahmak, kör ve sağır olmak yetmez, alçak ve hain olma gerçeği ile karşı karşıya olmak demektir.
İşte bu alçak ve hain sürüsü, son zamanlarda değişik taktiklerle ortaya koydukları terör olayları ile, ülkemizi parçalamak isteyenlerin ekmeklerine yağ sürmekteler.
Türkiyenin yükselişi –Allah’ın dilediğine inanarak- mukadder, (kaderi) kimse önüne geçemeyecektir. Bunun göstergesi, haktan yana, adaletli ve merhametli oluşudur.
Halep’te, İstanbul’da ve Kayseri’de olanlar birbirine ilintili olaylardır. Ayrı ayrı düşünülmesi, gerçeklerden uzaklaşmak, serapa saplanmaktır.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın, tarihi hakkımız olan coğrafyanın kaderimize yüklediği tarihi sorumluluktan kaçma şansımızın olmadığını görebiliyoruz.
Varlık ve bekamızın gereği olan bu sorumluluğa inanarak, devletimizin yanında olmak, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek, SEVR’i hortlatma hesaplarını bozmak boynumuzun borcu.