Başkanlık sistemi
İnsanlık tarihinde çok çeşitli yönetim şekilleri uygulanmıştır ve bunların bir kısmı günümüzde varlıklarını hâlâ devam ettirmektedir.
Milletimiz açısından meseleye baktığımız zaman; Cumhuriyetimizin kuruluşuna dek, genelde en tepede bir liderin, bir devlet adamının icrai yönden ağırlığı ile hüküm sürdüğü yönetim şekilleri uygulanmıştır.
Bu devlet adamları, açık bir seçimle olmasa da, toplum içindeki genel kabul ile meşruiyet kazanmışlardır ve görevlerini icra etmişlerdir.
Cumhuriyetimizin ilanından önce de denemesi yapılan ama net bir şekilde cumhuriyet ile uygulamaya konulan parlamenter sistem, yasama meclisinden, hükümetten ve cumhurbaşkanından oluşan sistemdir.
Ülkemizde uygulanan bu sistemin Avrupa’da da çokça örneğini görüyoruz.
2007 yılına gelinceye kadar, bu sistem içindeki cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gibi bir durum söz konusu olmadığı için, icrai noktada yetkili bir cumhurbaşkanı meselesi hiç konuşulmadı.
Elbette cumhurbaşkanı, geniş yetkileri olan bir makamın sahibidir ama temsili demokrasinin ikinci temsilcileri tarafından seçildiği için bu zamana kadar sahalara inmek zorunda kalmamıştı.
Ta ki, 10 Ağustos 2014 seçimlerine kadar…
2007 yılı, parlamenter sistemin suyunun ısındığının ilk işaretlerini vermişti. 2007 yılında yapılan anayasa değişikliği ile bir dönem kapandı ve yeni bir dönem açıldı. Açılan bu dönem, günümüze kadar yeterince konuşulmadı. 2014 seçimlerinde bile yeterince konuşulmadı.
Devletin bu dönemde uğraştığı işler, iç ve dış güçler, paraleller, yamuklar, ikiyüzlüler ve hainler meselenin yeterince konuşulamamasındaki en önemli sebepler arasındadır.
Devleti yöneten ve yönetmeye talip olan insanların, bu saatten sonra mâzerete sarılmaya hakları yoktur.
2014 yılı seçimi, sıradan bir cumhurbaşkanlığı seçiminden öte bir seçim olduğu için, başkanlık sistemi fikri boyutta dal budak salamadı.
Demokrasinin bayramları olması gereken seçimleri milletimiz, 2014 yılında bir istiklal mücadelesine dönüştürdü ve kararını buna göre verdi. Böyle de olması gerekiyordu.
Durum böyle olunca, bu mücadelenin en sağlam neferi olan kişinin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendini anlatmasına gerek kalmadı.
Devlet adamlarının bundan sonra yapması gereken, devletin liderinin millet tarafından seçildiği bir sistemin teşkilat yapısını oluşturmak ve fikri düzeyde boşluğa yer vermeyecek ideal bir sistemin inşaasını yapmaktır.
Biz bize benzeriz, diyenler, aslında, bizim oluşturacağımız sistemin birilerine benzemek zorunda olmadığını da ortaya koymaktadırlar. Böyle bir mecburiyetimiz olmamalı.
Mevcut parlamenter sistemin devamı yönünde görüş bildiren ve devletin yönetimine talip olan insanlar şu sorulara cevap vermek zorundadırlar:
Milletin karşısına çıkan insan, hangi iddiaları ile oy isteyecek?
Yürütmeye karışmaması istenen bir cumhurbaşkanı, başarısız bir hükümetin bulunduğu bir ortamda bu millete ne vaad edecek? Hükümeti devireceğini mi?
Başarılı bir hükümetin bulunduğu bir ortamda, ekonominin iyiliğinden dem vurup, bu durumun süreceğini temin etmesi, cumhurbaşkanı adayının hakkı olacak mı?
Cumhurbaşkanı adayı, diğer adaylardan daha yakışıklı olduğunu, daha uzun olduğunu, sesinin daha gür olduğunu mu öne sürerek bu milletten oy isteyecek?
Cumhurbaşkanı adayı, hükümetle şöyle kavga ettim, şu bakanı şöyle madara ettim, şu vekili nasıl da makaraya aldım mı diyecek, oy isterken?
Ülkenin yönetiminde söz sahibi olmayan, ekonomiye sözü geçmeyen, devlet teşkilatında pasif bir konumda olan cumhurbaşkanı, bu milletin karşısına geçip hangi vaatlerle oy isteyecek ve ne kadar inandırıcı olacak?
Her şeyden öte, bu aziz millet, devletinin başına seçeceği insana hangi beklentilerle oy verecek, hangi ilkeleri önceleyecek, hangi ideallerin tahakkuku için kendisine söz verilecek ve seçim yapacak?
Bu sorular ve daha pek çoğu cevaplanmak zorundadır.
Hiçbir kaygıya saygı duyulmasa bile, bu milleti usulen bir makam sahibi seçme zilletinden kurtarmak için devlet başkanlığı sistemi tartışılmalı ve bugünkü cumhurbaşkanımız millet tarafından seçilen ilk ve son cumhurbaşkanı olmalıdır.
Bu milleti aldatmaya çalışanların hal-i pür melâlini 2014 yılında gördük. Parlamenter sistemin olduğu bir ortamda, millet tarafından cumhurbaşkanı seçmek de bir aldatmacadan ibâret olacaktır ve bu millet bunun hesabını, sorumlularından er ya da geç soracaktır.
Daha da olursa, cumhurbaşkanlığı seçiminde oy atmam, bu böyle biline.
Devlete baş, millete başkan gerek.
Vesselam.
Duânızı eksik etmeyin efendim.