Başkan Ali Erbaş Üzerinden İslam’a Çirkin Saldırı
Yaratılmışların en şereflisi olarak dünya sahnesinde yerini alan insanoğlunun bir kısmı, bu şerefli yaratılışın kendisine çok geldiğini düşünmüş olmalı ki “aşağılığın aşağısını” tercih etmektedir. Temiz fıtratını bozarak “hayvanca bir hayatı” kendine uygun görmektedir. İnsanın genlerinde her türlü fücuru/kötülüğü ve her türlü güzelliği/takvayı yapabilme kabiliyeti vardır. (Bak:Şems,8). Yüce Allah âdetâ içimize firavunu da, Musa’yı da kodlamıştır. Bugün, kendini sözüm ona medenî (!) ilan eden bir kısım mahlûk, içindeki firavunun telkinleri ile hareket etmekte ve bunu erdem sanmaktadır.
İmam Gazali, insanda bir takım sıfatların bulunduğunu, bunlardan birinin de “Hayvaniyet/şeheviyet” sıfatı olduğunu söyler. Eğer insanın bu sıfatı azgınlaşırsa toplumda fuhuş artar. Şehevi arzuların tatmini için her türlü çarpık ilişkiye girilir. Toplum için için çürümeye başlar. Artık erkek erkekle, kadın kadınla -bazı batılı ülkelerde olduğu gibi- resmi evlilikler yaparlar. Eğer bu sıfat terbiye edilirse, nikâhlı meşru evlilikler yapılarak neslin çoğalmasına, sağlam temellere dayalı aile yuvaları kurulmasına ve helal yoldan, doğal cinsel ihtiyaçların tatminine sebep olunur.Bu sıfat ihmal edilerek köreltilirse, hadımlaşmalar yaygınlaşır ve neslin devamının önü tıkanmış olur.
İşte bugün, içindeki firavunun azgınlaştırdığı birçok insan, hayvanî isteklerinin peşinde koşarak arzularını ilahlaştırmışlardır.Onların özgürlük anlayışı “İnsanı, dinin kontrolünden kurtararak her şeyi, arzularına göre tercih etmek ve yapmaktır.” Yani Batı medeniyeti, insanın nefsanî arzularının boyunduruğuna girmeyi, hevâ ve hevesine köle olmayı özgürlük olarak kabul ediyor.Hâlbuki insan, ya Allah’ı ilah edinerek O’nun emir ve yasaklarına uyar, ya da hevâ ve hevesini yani nefsanî arzularını ilah edinerek onun güdümüne girer. Batının seçtiğinin adı özgürlük değil, Yüce Allah’ın emrinden çıkıp nefse köle olmaktır. Bu durumu Rabbimiz şöyle dile getirir: “Kendi istek ve tutkularını/hevâsını ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” (Furkan:25/43). İşte bugün, hevâ ve hevesini ilah edinmiş Avrupa medeniyetinde ahlakî değerler yerlerde sürünmektedir.
Ramazan ayının ilk Cuma hutbesinde “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayrimeşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HİV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim” diyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş için Ankara Barosu, yaptığı yazılı açıklamada “Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın insanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef gösterdiği konuşmayı şaşkınlıkla ve ibretle izledik. Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir” ifadelerini kullanmıştı.
İşte kendisinde var olan “Şeheviyet” sıfatını azgınlaştıran bu hayvan sürüsü, çok kaypak, korkak, dönek, edepsiz ve fikir namusundan yoksun olduğu için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmadan sonra “Ankara Barosu tarihinde hiçbir zaman dini değerleri aşağılamadığı gibi, görevi gereği Anayasa ile güvence altına alınan din ve vicdan hürriyetinin her zaman savunucusu olmuştur” açıklamasını yaparak bizim aklımızla dalga geçti. Sanki biz onların ne mal olduklarını ve İslam’a içlerinde kin beslediklerini bilmiyoruz. Bu kinlerini zaman zaman ağızlarından kaçırdıklarına sanki şahit olmuyoruz! Başkan Ali Erbaş üzerinden İslam’a saldıran bu hayvan sürüsü, âlemi aptal, kendilerini de çok akıllı zannediyor. Onur ve hayâdan nasipsiz olan bu sapkıngüruh, insanî erdemlerden yoksun olunca her türlü münafıkça manevralar yapabilmektedir.
Yazımı, hislerime tercüman olan, diyeceklerimi aynen dillendiren Diyanet İşleri Başkanlığı Hukuk Müşaviri Adnan ÜSTÜN kardeşimizin 27.04.2020 tarihinde bu âdî mahlûklara verdiği cevaptan alıntı yaparak bitirmek istiyorum: “Çağlar öncesinden kastınız, Kur'an’ın hükümlerini haykırmaksa, evet doğrudur. Kur'an ve daha önceki ilahi mesajlar, bu rezaleti yasaklamıştır.
Yok, bu cümle ile kastınız, İslam’ın ve fıtratın hükümlerini aşağılamaksa biliniz ki bugün özgürlük diye savunduğunuz, eşcinsellik gibi aşağılık bir fiili işleyenler, bundan 4 bin yıl önce de gelmişti.
Siz kimin sesi ve soluğusunuz?
Siz; 4 bin yıl önce, insan tabiatına/fıtratına aykırı bu iğrençliği işleyenlere:
“Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayâsızlığıyapıyorsunuz!”
(29Ankebût:28)
“Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”(26Şu'arâ:165-166) diye haykıran Lût (a.s) ile alay ederek:
“Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış(!)” (27Neml:56) diyen sapıkların sesi ve soluğusunuz...
Kadınları, kadın haklarını savunuyor perdesi altında iğfal ve istismar eden de sizlersiniz.
Çocuk ve kadınları, birer cinsel objeye dönüştüren yarışmalara, reklam ve filmlere bizler karşı çıkarken; özgürlük diyerek en başta göz zevkinizin giderilmemesi için bizi gericilikle suçlayan ve karşı çıkan sizlersiniz.
Bizler; “Kadın anadır, bacıdır, abladır yani dokunulmazdır, yan gözle bakılmazdır” dediğimizde; siz ve sizin gibiler biz, ana da, bacı da, abla da olmak istemiyoruz diyerek, kadının kişiliğini değil de, dişiliğini ön plana çıkaranlarsınız...
Sahi, siz bu gücü nereden alıyorsunuz? Kimin maşasısınız? Size ne vaad etti ağa babalarınız?”
Tokat gibi olan bu cevabı alkışlıyor, Ali Erbaş üzerinden İslam’ın kırmızıçizgilerine saldıran bu alçak ve görüldüğü yerde yüzlerine tükürülesicelere karşı dik duruşlarının yanında olduğumuzu haykırıyoruz.