Asrın Karun’u TÜSİAD, Suskunluğunu Bozarak Vesayet Özlemini Hortlatır
2023 seçimlerine on sekiz aydan fazla bir zaman olmasına rağmen, Türkiye’nin gelişmesini hazmedemeyen emperyal güçler ve onların yerli piyonları/Olympos dağının çocukları, bütün dünyayı kasıp kavuran pahalılığı -sadece Türkiye’de varmış gibi- balonlaştırarak yeni krizler ve kaos çıkarıp erken seçim kararı aldırarak alicengiz oyunlarıyla Millet ittifakına yönetimi devredip eski vesayetçi sistemi geri getirmek istemekteler. Çünkü kendi ayakları üzerinde duran, “tamam efendimci” bir eda ile eziklik göstermeyerek “Gel deyince gelmeyen, git deyince gitmeyen”, kendi öz değerlerine dönen bir Türkiye’yi Avrupa Birliği de, Amerika da ve bunların peykleri de istemezler. Bilumum küresel müstekbir güçler, birçok konuda farklı görüşlerde olsalar da bu konuda birlik oluştururlar.
Son günlerde, gelmiş geçmiş muhalefet liderlerinin en çapsızı ve kullanılmaya çok müsait olan ve kasetle gelen Kılıçtaroğlu’nun öz güvenine diyecek yok. Kendini yöneten üst akıldan güvence ve yardım sözü almış olmalı ki öz güveni iyice artmış. Daha fazla yalan ve daha fazla iftira pazarlamakta. İktidara geldiğinin ilk günlerinde yapacağı icraatların başında, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevden uzaklaştırılanların göreve iadesi olacağını söyledi.
Tabii bu da Fetö terör örgütüne cesaret verdi. Firari Fetöcüler video yayınlayarak Türkiye’ye “itibarlı” bir şekilde geri döneceklerini ifade ediyorlar. Mesela FETÖ firari yöneticisi Âdem Yavuz Arslan, "Kurumlarımızı geri alacağız, arkadaşlarımızı geri toplayacağız. Tabii ki biz eski mesleğimize devam edeceğiz.Biz geri döneceğiz. İtibarlı bir şekilde geri döneceğiz." dedi.
Pkk’nın Karayılanı ve siyasi temsilcisi HDP de Kılıçtaroğlu’ndan çok şey beklemekte. TBMM’de 26 Ekim 2021 tarihinde yapılan son tezkere oylamasında HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın çağrısına uyarak “HAYIR” demesi de bu olaya tüy dikti. Hâlbuki iki yıl önceki tezkere görüşmesinde “Askerlerimizin burnu kanamasın diye içimiz kan ağlayarak evet diyeceğiz” diyerek tezkerenin meclisten geçmesine onay vermişti. O günden bugüne ne değişti? Askerimizin burnu kanamaz mı oldu? PKK’lı teröristler askerlerimize saldırarak şehit etmez mi oldular da CHP tezkereye “HAYIR” dedi? Hiçbir şey değişmedi. Sadece konjonktür değişti. Yedi düvelle beraber -Abdülhamid döneminde olduğu gibi- taarruz başlatıldı. Bu yıkım projesinde tıpkı İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlıkları seçimlerinde verdikleri destek gibi, terör örgütlerinin desteği gerekmektedir. Bunların hatırına Kılıçtaroğlu, her zamanki çarkları gibi bir çark daha yaptı. Tutarsızlığına bir eklemede bulundu.
Bütün bunlara paralel olarak, Türkiye’de vesayet sistemi sonlandırıldıktan sonra siyasi içerikli bildiri yayınlama cesareti gösteremeyen TÜSİAD da küresel taarruz korosuna katıldı. Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski yaptığı açıklamada, laikliğin din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olduğu tekerlemesini yuvarladıktan sonra, "Laiklik ilkesini özümsememiş bir toplumda eşit vatandaşlık kavramının ve bilincinin yerleşmesi çok zordur. Hatta imkânsızdır. Vatandaşlık bilincinin olmadığı yerde ise modern ve demokratik bir toplumu kurmak, korumak güçleşir." ifadelerini kullandı.
Aslında bu açıklama bizlere pek şaşırtıcı gelmedi. 28 Şubat sürecinde “Beşli Çete”de yer alan TÜSİAD, bulanık suda balık avlanmayı seven vesayetçi bir kurumdur. TÜSİAD’ın “Şişman kedileri”, 2002 öncesi sivil toplum kuruluşları içerisinde vesayetçi Türkiye'nin ilerlemesini, kalkınmasını engelleyen ve dış müdahalelere çanak tutan bir kurumdu, şimdi de havayı koklayarak aldığı cesaretle aynı rolü üslenmektedir.
MHP Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan, TÜSİAD’ın cibilliyetini gayet güzel özetlemiş: “Çok manidar. Yine birilerinin üst akılları düğmeye bastı. Devreye girmesini istedi. TÜSAİD da bunun gereğini yapıyor diye düşünüyorum. Bunlar tesadüf değil hep aynı zamana gelen konular. CHP Genel Başkanının açıklamaları, 10 büyükelçinin açıklaması ve arkasından TÜSİAD'ın açıklaması. Ne zaman Türkiye'de bir kaos olsun isteniyorsa, ne zaman bir karışıklık olsun isteniyorsa TÜSİAD o zaman devrededir. Türkiye'nin gerçek sorunlarıyla ilgili hiçbir zaman gündemde olmaz."
Efendiler! Her asırda Firavunlar, Hâmanlar, Karunlar, Belâmlar ve bunların beslemeleri hiç eksik olmaz. Bunlar her zaman kendilerine müsait ortam, açılmış kucak ve muhabbet duyan kalp bulabilirler. Firavun, Hâman, Karun ve Belam; zulüm ve şirkin tüm zamanlardaki amansız temsilcileri ve idarecileridir.Hakkı tahrif ve halka tepeden bakma işini bunlar başlatır ve taşeronlarını da kullanarak yine bunlar sürdürür.
Dolayısıyla Firavun, Karun, Hâman, Belam tarihi süreç içerisinde Hak-batıl mücadelesinin değişmeyen tipleridir.
Hakkı ve hakikati kabul etmeyerek azgınlaşan her zalim, sapkın ve mütekebbir kişi Firavundur.
Maddi çıkarı uğruna, elindeki servetini kaybetmemek için bâtılı, hakka tercih etmiş, haksız kazancının devam edebilmesi için Firavunun maddi destekçisi, onu ayakta tutan kapitalistin adı ise Karun’dur.Gezi kalkışmasında teröristlere otelini ayıran, kumanya dağıtan, firavun düzenini kurmak için adaylığını koyanlara özel uçaklar tahsis eden şımarık zenginler, çağdaş Karunların ta kendileridir. İşte TÜSİAD da bu çağdaş Karunlardandır.
Firavun’un, zalim ve tağûtî sisteminin ayakta kalabilmesi için Firavun tarafından kendisine verilen makam ve mevkiye razı olmuş şahsiyetsizin adı da Hamân’dır. Kısaca buna Firavun bürokrasisi de diyebiliriz. Menderes’i idama götüren şahsiyetsizler de bunlardandı.
Belam, Hz. Musa zamanında yaşamıştır. Hz. Musa’ya iman etmiş ama daha sonraları tercihini Firavun’un iktidarından yana kullanarak Hz. Musa’ya cephe almış Firavun’un din baronudur, onun dinî anlamda dayanağı, sözde din adamıdır.
Abdülhamid döneminde emperyalist Batılıların güdümündeki İttihatçıların etkisinde kalarak “Diktatör Abdülhamid gitsin de ne olursa olsun” diyen ve darbe ile tahttan indirince de pişmanlıklarını şiire, nesre ve konuşmalarına taşıyan bizim o dönemin aldanmış gafil âlim, kanaat önderleri ve yazar-çizer takımı gibi, şimdi de koro halinde sağcısı, solcusu, deisti, ateisti, çakma milli görüşçüsü ve yolda bulduklarıyla yol arkadaşlarını satanları, hep bir ağızdan “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” diyorlar. Yani tarih tekerrür ediyor.
İşte Firavûnî düzenlerin can damarı ve besleyicileri, oyun kurucuları olan bu tipler ve tanımlamalar, sadece eskiye özgü olayların figüranları değil, tarih boyunca devam eden Hak-bâtıl mücadelesinin olduğu her yerde Hakkın karşısına çıkan tiplerdir.
Her dönemde bunlar, varlıklarını birbirlerine borçludur. Çünkü sâdece otoriteyle, sadece kuvvetle ve sadece parayla iktidar kurulamaz. Firavun ve Hâmân’ın sağladığı uygun ortamda servet sâhibi olan ve gün geçtikçe servetini arttırarak zenginleşen Karunlar, kazandıklarıyla Firavûnî iktidarı da destekler ve onlarla işbirliği hâlinde bulunurlar. Bazen bu servet sâhipleri o kadar çok zenginleşirler ve gücü ellerine geçirirler ki otoriteye bile kafa tutabilirler ve hatta otoriteyi yerlerinden edebilirler. Eski Türkiye’de iktidarlar hep onların istekleri doğrultusunda kuruluyor veya indiriliyordu. Bundan dolayı firavûnî otorite de, varlığını borçlu olduğu sermaye babaları Karunlarla koordineli hareket eder.
Yıllarca zararsız mikroplar gibi sinsi bir şekilde suskun kalan çağdaş Karun TÜSİAD, ortamı müsait bulmuş olmalı ki 28 Şubat öncesi durumuna dönerek laiklik sopasını eline alıp vesayet özlemini hortlatmıştır. Ne yaparsanız yapın mazlum ve masumların duası sayesinde Allah’ın izniyle hak galip gelecek ve BAŞARAMAYACAKSINIZ.