Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Aşk olsun takdir ehline, ama ne gezer

Aşk olsun takdir ehline, ama ne gezer

 
Takdir edilmeyi hak etmek, emek sahibine bir saygı olup erdemli bir davranıştır. Hayvanlar bile, kendisine hizmet eden bakıcısını beden dilleriyle takdir ederler. Akıl ve şuur gibi yetilerle hayvanlardan ayrılan insanlar,  haydi haydi birbirlerini takdir etmelidirler. Elbette insanlarda takdir duygusu, insanın bir gayret ve başarısından dolayıdır. Durup dururken insanlar birbirlerini takdir etmezler. Takdir edilmek, psikolojik anlamda insana manevi güç verir.
 
 
Her şeyin vasatı iyidir. Takdir etmede de bu ilke gözetilmelidir. Bir menfaat beklemek adına yapılmamalıdır. Gerçekten muhatabın yaptığı iş, takdir edilmeye layık olmalıdır.
Takdir edilmenin farklı farklı yöntemleri vardır. Örneğin, bir makale ya da bir kitap okursunuz, yazarını beğendiğiniz için bir mektup ya da göndereceğiniz bir e-maille gönlünü alırsınız. Bu bir takdirdir.
 
 
Bir mühendis çok yararlı bir proje çizmiştir ya da insanların maddi hayatını kolaylaştırmak adına yeni bir araç üretmiştir. İnsanlık için, millet için böyle bir hizmette bulunan üretken insanlar, en azından bir plâketle bile olsa takdir edilmelidir.
 
 
Oğlunuz, kızınız okulunu başarıyla bitirmiştir. Bir anne ve babaya düşen görev, evladını bu başarısından dolayı bir öpücük ya da bir aferinle bile olsa takdir etmektir.  
 
 
Bir kurumda çalışan görevliniz,  bir iş yerinde çalışan işçiniz ya da ustanız iş verimliliğini artırma konusunda gayret göstermiştir. İş hayatındaki bu verimliliğin artmasına katkıda bulunan kimselere her türlü masrafını karşılamak suretiyle hacca, umreye ya da bir tatil beldesine göndermekle de takdir edebilirsiniz.
 
 
Bir yayınevi sahibisinizdir,  bir gazete patronusunuzdur; kitap yazarak, makale ya da değişik gazetecilik örneklikleriyle basın-yayın hayatında hizmet üreten yazarlarınızı hiç olmazsa bir bayramda bile “bayramınızı tebrik ederim” mesajıyla takdir edemez misiniz?  Onlar da yaptıkları işlerden dolayı mutlu olurlar, daha çok o alanda gayret gösterirler. Bütün bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
 
Aşk olsun takdir ehline. Ama ne gezer!
 
Maalesef vefakârlık ve takdir etme konusunda göstermemiz gerekenleri çoğu zaman göstermekten imtina ediyoruz. Hani Türkçemizde “mum dibine karanlıktır” diye bir söz vardır. Başkaları, sizden istifade ederler, bunun da karşılığını kat kat fazlasıyla öderler. Çünkü takdir etmek, aynı zamanda değer vermek anlamına gelir. İnsan çalıştığı ortamda kendisine değer verilmediği, dışlandığı hissine kapıldığı zaman, kendisini yalnız hisseder ve bir arayış içerisine girer.  Bırakalım Müslümanlığımızı bir kenara, hiç olmazsa insanca davranarak çevremizdeki iyi işler yapan kalem ve kol erbabını takdir edelim. Takdir etmek gerekirken takdir etmemek,  nimete karşı bir nankörlüktür. Hz. Mevlana, yaratıcı der, kendisine şükür ve hamdedilmesini istiyorsa, aynı şekilde insan da kendisinin övülmesini ve takdir edilmesini ister.
 
 
Takdir edilme, iş verimliliğini artırmada önemli bir isteklendirme işlevi görür. İnsana değer verilen bir kurumda huzur vardır, sevgi vardır, heyecan vardır, özveri vardır, dayanışma ruhu vardır. Böylesi bir ortamda asla kıskançlık olmaz.   Gönüller arasında sevgi köprüleri kurulur. Bir nevi takdir edilmek, bir başkası tarafından fark edilmek demektir. Zaten farkındalık, insan olmanın bir gereği değil midir?
 
 
Kıskanç insanılar, takdir etmekten uzak kimselerdir. Onlar, kendi mutluluklarını başkalarının mutsuzluğu üzerine bina etmeye çalışırlar. Bir de onlarda “sahip olma” içgüdüsü vardır. Sahip olma duygusuna kapılan fırıldak kimseler, takdiri hak eden başarılı kimseleri ayak oyunlarıyla yollarından alıkoymaya çalışırlar. Çünkü bu tip kıskanç insanlar için, hep, benden sonrası tufan zihniyeti vardır. Onlarda fedakârlık ve duygudaşlık yerine, enaniyet ve hükmetme duygusu egemendir. Bu tip insanların varlığı, her türlü gerileyişin de temel sebebidir. Onun için, emanetler, ehline verilmelidir.
 
 
O halde gelin, kamu gücünü elinde bulunduranlar, veliler, yöneticiler, patronlar, işadamları, şefler, meslek kuruluşları başkanları, sendika yöneticileri, eğitim-öğretim kurum temsilcileri, basın-yayın patronları vb. kısaca,  sosyal ve ekonomik hayatın bir yerinde yöneticilik vasfını taşıyan kimseler, başta size ve topluma hizmet götüren ve birlikte iş yaptığınız arkadaşlarınızı başarılarından dolayı takdir etmeyi çok görmeyin. Bu takdir duygusu, hem onlarda hizmet aşkını ve şevkini artırır ve hem de onların başarıları size daha çok üretim ve daha çok hizmet olarak geri döner.
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi