Anadolu irfanı, zulme “dur” dedi
Elhamdülillah milletimiz, Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda, yedi düvele karşı “İnadına Erdoğan” diyerek Tayyip Beye olan güvenini tazeledi. Her zaman olduğu gibi karnı tok, sırtı pek olan fakat fakirlik edebiyatı yapan Akdeniz ve Ege sahillerinin maneviyat fukaraları “Beyaz Türkler” ile Ankara ve İstanbul dükaları, terör örgütü PKK ve onun siyasi uzantısı HDP sevicisi çapsız Kılıçdaroğlu’na destek verirken, Anadolu irfanı da Sayın Erdoğan’a güvenini tekrar bildirdi.
Türkiye’yi kırk sene oyalayan müteveffa Süleyman Demirel, “İktidar, mutfaktan/tencere-tavadan geçer” derdi. Dünya hayatını sadece yeme içme ve çıkarma olarak gören, insanı sofra ile tuvalet arasına sıkıştıran bir anlayışa göre yerinde bir tespitti. Ama “Açlığa sabredilebilir fakat vatansızlığa, teröre sabredilmez. Başkalarının sömürüsü altında yaşama zilleti onuruma dokunur, söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyen bir nesil, sizin patates-soğan edebiyatınıza aldanmaz. İşte Anadolu İrfanı, o neslin sesi olmuştur.
İllere göre oy dağılımına baktığınız zaman kendilerine yapılan “Kayyum uygulamasını kaldıracağım, Kürtlere özerklik tanıyan federasyonu getireceğim, Osman Kavala ve Selahaddin Demirtaş’ı hapisten çıkaracağım” vaadine tav olan PKK sempatizanı Kürtler, sahillerin sekülerleri ve büyük kentlerin dükaları, siyasi ömründe bir defacık olsun seçim kazanamamış olan çapsız ve vizyonsuz Kılıçdaroğlu’nu tercih ederken, değerlerine bağlı, mukaddesatını her türlü değerin önüne koyan Anadolu insanının ezici çoğunluğu, içlerinden biri olarak kabul ettikleri Erdoğan’ı tercih ettiğini görürsünüz.
Evet, muhalefet de seçime, “Bu seçim, referandumdur” diyerek çok önem vermiş ve mutlaka kazanacaklarını söylemişti. Ama kaybedince de pişkince, başarılı olduklarını ifade eden konuşmalar yaptılar. Çapsız Kılıçdaroğlu, arkalarında devlet desteği olmadığını, kendilerini destekleyen candaş basının azlığını, yapılan iftira ve yalanlarla yıpratıldıklarını söyleyerek kendi iftira ve yalanlarını perdelemeye çalışıp hedef saptırmıştır. Yahu, arkanda nasıl destek yoktu? Bir kere dünyanın müstekbir güçlerinden kimi hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela hepsi arkandaydı. Avrupa Birliği ülkeleri, İngiltere, Amerika ve Başkanı Bidon, oradaki bütün basın organları senin yanındaydı. ABD ve Avrupa basını büyük puntolarla “Erdoğan’ın gitmesi ve senin kazanman” için kapaktan haberler yayınladılar. Yurt içinde de sayısız örgüt, dernek ve vakıf arkanda durdu. Hatta kendi ifadene göre İngiliz tefecileri bile 300 milyar dolar vereceklerini vaat ederek destek verdiler. Hepsinden önemlisi, KHK ile görevden alınanları ve hapse atılanları salacağını ve görevlerine iade edeceğini vaat ettiğin küresel bir terör örgütü olan FETÖ arkanda idi.
Ama senin bilmediğin ve inanmadığın bir şey vardı. O da dünyadaki ve özellikle Filistin’deki mazlumların dualarının müstecab olması idi. Sen, yaşantında olmayan ama seçim zamanında oy devşirmek gayesiyle türbe ziyaretine giderek, cumaları camide görünerek, gittiğin iftarlarda tutmadığın orucunu 5 dakika önce açmaya kalkarak kendinin de bizden biri olduğunu yutturmaya çalışıp seçimi kazanacağını zannettin. Ama Saadetli ve Süleymancı bağnazlar hariç, inançlı ve sağduyulu vatandaşımız bunu yemedi.
Hesap uzmanı olmana rağmen, senin hesabının yanında Allah’ın da bir hesabının olduğunu hesap edemedin. Çünkü Allah, “Hile yapanların ve tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirendir.” (Bak: Âl-i İmran: 54). İnsanlar yeryüzünde gayret gösterir ve çabalarını ortaya korlar ama hüküm gökyüzünde verilir. Bunu ancak inananlar anlar. Laik-seküler dünya görüşüne inanarak Allah’ı bazı işlerine karıştırıp bazı işlerine karıştırmayan çağdaş müşrikler anlamazlar. Çünkü onlar dini, bir hayat nizamı olarak değil, ihtiyaç duyulduğunda başvurulan bir yedek aparat olarak görürler. Seçimlerde oy devşirme malzemesi olarak kullanırlar.
Allah, bu şer ittifakına, Anadolu irfanının iradesiyle “Dur” diyerek milletimize ve mazlum İslam dünyasına derin bir nefes aldırdı. “Diktatör Erdoğan gidecek, gerçek demokrasi gelecek, adil ve bağımsız yargı dönemi başlayacak, hesap sorulacak” türünden laflar eden Kılıçdaroğlu, genel başkanlığı döneminde, Erdoğan karşısında on iki kere yenilmiş olmasına rağmen, yenilgi sonrası konuşmasında yine kuyruğu dik tutarak “Buradayız, yarından itibaren işimize bakacağız. Önümüzdeki yerel seçimlere hazırlanacağız” diyerek istifa etmeyeceğini ihsas ettirdi. Yaklaşık çeyrek yüzyıldır hür seçimle iş başına getirilen seçilmiş Cumhurbaşkanına “diktatör” deme gafletini gösteren çapsız Kemal, aynaya bir baksa kendini görecek. Ağırlıklı olarak mezhepçi yandaşlarını delege olarak seçtiren, partiyi bulunduğu yerden başarılı bir seviyeye getirmeyince istifa edeceğini söyleyen, hatta bir keresinde, “Bu sefer yüzde kırk alamazsam ayrılacağım” diyen ama ayrılmayıp koltuğa yapışan ve kurultayda masaya vurarak genel başkana saygı ve itaat isteyen, aksi halde salonu terk etmelerini talep eden kalibresiz lider Kılıçdaroğlu, dönüp kendine bir bakacak olsa kimin diktatör olduğunu anlayacak. Zat-ı şahanelerini yenilgi pes ettirmediğine göre, kasetle getiren irade galiba yine kasetle gönderecek.
Şu da bir gerçek ki, Sayın Erdoğan’a “diktatör” yakıştırması, dış kaynaklıdır. Batı, sözünü geçiremediğine diktatör, kendine itaat ederek itlik edene de demokrat der. İşte içerdeki kuklalar da Erdoğan’a karşı “diktatör” yakıştırmasını sahibinin sesi olarak kullanmaktadırlar.
Bu arada, şer ittifakının hezimetiyle birlikte FETÖ’nün kubur farelerinin de burnu iyice sürtülmüş oldu. Biletlerini alıp Türkiye’ye döneceklerini söylüyorlardı. Hevesleri kursaklarında kaldı. Zalimlerin yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını zannediyorlardı. Şu unutulmasın ki onlara bulaşanlar kaybeder.
Son olarak deriz ki, zillet ittifakının hezimeti ve Sayın Erdoğan’ın zaferi ile biten ve “Türkiye yüzyılı” sürecinin başladığı bu yeni dönemde Reis, halefini/yerine geçecek olan geleceğin Cumhurbaşkanını keşfedip ortaya çıkarmalı; milletimiz de vizyonunu, çapını, kalibresini ve kapasitesini görerek vazifeyi ona verecek itminana ulaşmalıdır. Görelim Mevlâm neyler, neylerse güzel eyler.