Allahü Ekber'e Kin Duymak, Neyin Kafası?
Geçtiğimiz hafta İzmir'de 6.6 büyüklüğünde ciddi bir deprem yaşadık. Bazı binaların kum, çakıl ve moloz yığınına döndüğünü maalesef müşahede ettik. Binaları yaparken depreme dayanıklı olup olmayacağını değil de; ne kadar ucuza mal edip, ne kadar çok para kazanacağını düşünen kifayetsiz muhterislerin hataları maalesef birçok vatandaşımızın ölüm nedeni oldu. Bu acı tablo içerisinde hepimizi duygulandıran, sevindiren, depremden 91 saat sonra üç yaşındaki Ayda Gezgin yavrumuzun enkazdan sağ olarak kurtarılmasıydı.
Kurtarma ekibi sevinç ve şükürlerini "Allahu Ekber" nidalarıyla ilan etti. Ancak "Allahu Ekber" nidasından rahatsız olan azgın azınlık, sosyal medyadan içindeki kini, nefreti kusmakta hiçbir tereddüt görmedi. "Allahu Ekber" denilmesini, "Çıkarılan Ayda Bebeğin başında savaşa gidermiş gibi tekbir getiren bu tipler kim? Bu neyin kafası?" diyerek savaşa gitmekle bir tutandan, "Tıpkı Arabistan gibi" benzetmesini yapana kadar "Allahu Ekber diye bağırmaktan ne zaman vazgeçecek bizim insanlarımız? Her durumda bu sözün söylenmesi..." ifadesini kullananlardan, "Çocuğu kesiyorlar sandım tekbir ne yaa..." veya "Çocukcağızı İHH'cılar kurtarmış tek bir getiriyorlar, ellerim titriyor..." gibi ve daha pek çok içerisinde, "Allahu Ekber" ifadesine ve tekbir getiren Müslüman kurtarma görevlilerine hakaret ve küfür barındıran tweet paylaşıldı.
İşin tuhaf tarafı bu tweet'i paylaşanların birçoğunun Allah Allah nidalarıyla, tekbirlerle, vatan kılınan bu topraklarda yaşıyor olması. Bir toplum nasıl olur da kendi mazisine, kendi tarihine, kendi değerlerine bu kadar yabancılaşır? "Allahu Ekber" ifadesinin müslümanlar tarafından nerelerde, nasıl ve niçin kullanıldığını dahi bilmeyecek kadar cahilleşebilir? Kendi içerisinde yaşamış olduğu topluma yabancı, İslami değerlere düşman bu güruh, Müslüman bir topluluğun içerisinden nasıl (t)üretildi, nasıl bugünlere geldik? Bunu ciddi anlamda sorgulamamız ve üzerine düşünmemiz gerekiyor. Çağdaşlaşma, batılılaşma ve benzeri ambalajlarla süslenerek bu topluma dayatılan yaşam biçimi maalesef insanımızı İslam kültüründen, İslami değerlerden ateizme doğru büyük bir hızla kaydırdı.
"Allahu Ekber" ifadesi İslam'ın sözlü bayrağı olan ezanda, 4 defa giriş kısmında, 2 defa daha hatime kısmında, 6 defa tekrarlanan bir ifade. Yani bu topraklarda binlerce minareden günde otuz defa tekrarlanıyor. "Allahu Ekber" ifadesi cenaze namazı da dahil bütün namazların açılışında, başlangıcında, iftitah tekbirinde söylenen bir ifade. "Allahu Ekber" ifadesi, "Allahu Ekber" lafzından rahatsızlıklarını küfür ve hakaretlerle dile getiren bu azgın azınlığın bile belki çoğunun doğduğunda kulağına okunan ezanda ve kamette yer alan bir ifade. Ama azgın azınlık cephesinden değerlendirdiğimiz zaman, "Allahu Ekber" ifadesinin onların zihninde yapmış olduğu çağrışım, Arapların söylemesi gereken çağdışı bir ifade. Bu rahatsızlıktan öyle anlaşılıyor ki terör örgütü DAEŞ'in antiislamist propagandası bu azgın azınlıkta mayasını tutturmuş gözüküyor. DAEŞ terör örgütü,çoğunluğu Müslüman olan kurbanlarının, -arada göstermelik birkaç batılı gazetecilerin- kafasını keserek yaptığı infaz görüntülerinde "Allahu Ekber" ifadesini kullanıyordu. Müslümanlar için Allah'ın varlığının en yüce ifadesi olan bu cümle bir anlamda bir vahşetle, bir terör eylemi ile özdeşleştirilmeye çalışılıyordu. Korku tedhiş ve barbarlıkla bütünleştirilmeye çalışıyordu.
İslam ve terör kelimelerini yan yana getirerek, "İslami terörizm" ifadesi ile dünya üzerindeki İslam'ın yükselişini engellemeye çalışan Haçlı ve Siyonist Batı zihniyeti, böylelikle bu söylemini bu tür eylem görselleri ile de pekiştirmiş oluyordu. Bugün geldiğimiz noktada DAEŞ'in bu propagandalarının İslam'ı bilmeyen, laik, seküler, materyalist bir dünya hayatını benimseyen kimseler üzerinde etkili olduğunu görüyoruz. "Allahu Ekber" lafzından rahatsız olan güruh, İzmir'de minarelerden "Çav Bella" yayınlanmasına teşebbüs eden ve yayınlandığında, alkış tutan, aynı güruhtur. İslam'ın terörizmle, İslam'ın şiar'ı olan "Allahu Ekber" lafzının kafa kesme ile özdeşleştirilmesi; "Çav Bella" eşliğinde dans edip, minarelerden korsan yayın yapmakla, kendisini çağdaş, aydın, ilerici zanneden güruhun sahip olmuş olduğu hâletiruhiyenin bir anlamda dışa yansımasıdır. İslama ve Müslümanlara olan önyargıları onları içinden çıkamayacakları şizofrenik bir handikapa itmektedir. Bu kimselere şunu sormak gerekir. Tamamı Müslümanlardan oluşan, üç dört gün boyunca kan ter içerisinde, artı bir kişiyi daha sağ olarak kurtarabilmek için gönüllü olarak görev yapan arama kurtarma ekipleri, 91 saat sonra, tonlarca molozun altında, aç susuz bir şekilde, belki de diğer cesetlerle çok yakın mesafede, burnu bile kanamadan muhafaza olmuş 3 yaşındaki bir çocuğu kurtardıklarında sevinçten "Allahu ekber" demeyip; Çav Bella mı söylemeleri gerekiyordu? Ya da vahşi batılıların sevinç naraları olan "oley" ve "Oh my god" çığlıkları ile mi karşılaması gerekiyordu ? 91 saat boyunca o yavrucağızı, o enkazın altına muhafaza eden güç Allah'tan başka bir güç mü, bunu mu söylemeye çalışıyorlar? 91 saat boyunca, o yavrucağızı hangi irade ve takdir, hangi güç muhafaza etmişse, şükür de elbette o varlığa olacaktır.
Bugün dünya üzerindeki insanlar yaratıcı, nimet veren, koruyan, gözeten ilah fikrinden uzaklaşıp manevi hayatlarının farkına varmadan, bütün hayatı maddi sebep-sonuç ilişkisi içerisinde anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştıklarından dolayı büyük bir çıkmaz içerisindeler. Bütün takdirlerin üzerinde Allah-ü Teala'nın takdirinin olduğunu kabul etmediği, hayatı sadece sebep-sonuç ilişkisi içerisinde matematiksel bir işlem gibi değerlendirip, kendi hesapları ve beklentisi doğrultusunda sonuç vermesi beklentisine girip de sonuç vermediği zaman maalesef bu ikilem ya da bu duygusal kabullenememe insanoğlunda psikiyatrik bir takım rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Bugün dünya üzerinde yeşil ve kırmızı reçeteli ilaçların kullanımının artmış olması, intihar oranlarının her geçen gün ivme kazanarak artıyor olması, insanların bir takım bunalımlar vesilesiyle kendisine veya çevresindeki insanlara zarar veriyor, şiddet gösteriyor olması bu manevi yoksunluğun ve yoksuzluğun bir neticesi olduğunu hala anlayamayacak mıyız?
Bütün bu yaşananlardan sonra, fizik ve biyoloji kanunlarının bir anlamda ters yüz olarak, 91 saat sonra bir masum çocuğun sağ salim, hiç bir yara bere almadan kurtulmuş olmasının sevincini onu yaratan ve yaşatan Allah'ı takdis ederek ilan etmeyeceksek bu durumu ne ile izah edeceğiz. Bu olağan üstü durumun sevincini ne ile ilan etmeye çalışacağız? Müslümanların, onlara o nimeti o ikramı bağışlayanın Allah olduğunu bilincinde olarak şükür ve sevinçlerini ilan etmelerinin ifadesidir "Allahu Ekber". "Allahu Ekber"den ancak, Allah'ı inkâr edenler ve Allah yerine birtakım putları birtakım hüsnü kuruntularını ya da kendi şehvetlerini, nefislerini koyarak ilahlaştıranlar rahatsızlık duyarlar. Bu zihniyet, çağdaşlığın ya da modern insan olmanın bir göstergesi değildir. Bu zihniyetin "Allahu Ekber" karşıtlığı olsa olsa 1400 yıl öncesinin müşrik zihniyetinin yeniden hortalamasıdır. "Allahu Ekber"den rahatsız olanlar, yarın bir gün kendi başlarına bir iş geldiği zaman ya da sevinçlerini ya da hayretlerini ortaya koyacakları zaman "Oh my god" mı diyecekler? Ki belki de aynı isimler, 91 saat önce depremle sarsılıyorlarken "Aman Allah'ım! Aman Allah'ım" gibi birtakım korku ve endişe cümleleri ile Allah akıllarına gelmiş veya dillerinden gayri ihtiyari olarak dökülmüş kimselerde olabildiğini düşünmüyor değiliz.
Onun için burada Kur'an-ı Kerim'in Lokman Suresi 32. ayeti kerimesini hatırlamakta fayda var. "Onları (denizde,) bir dalga gölgelikler gibi kapladığında, dini Allah'a has kılarak ona yalvarırlar. Allah onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim âyetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkar eder." ya da İsra suresi 67. ayeti kerime de ifade edildiği şekliyle: "Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız (sizi yüzüstü bırakıp) kaybolur, yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür." buyruluyor. İzmir ve civarı tıpkı dalgalı bir deniz gibi çalkalandığında belki de korkudan gayri ihtiyari ağzından "Allah" ifadeleri çıkanlar, gayri ihtiyari kelime-i şehadet getirip, Allah'ın korumasına sığınanlar, kurtarıcılığına teslim olanlar, yardımını talep edenler, ayakları sağlam yere bastığı zaman, nankörlük içerisinde içlerindeki kini kusmaya başlıyorlar.
Geçen hafta ki yazımızda ifade ettiğimiz eğitimde reformun bir an önce yapılması ve bütün alanlarda, bütün branşlarda yeniden özümüze dönmenin temin ve tesis edilmesi gerekir. Yoksa "Allahu Ekber"den rahatsızlık duyup minarelerden korsan olarak "Çav Bella" yayınlanmasını, alkışlarla sevinç naralarıyla kutlayanlar bu milletin sinir katsayılarını zorlamaya devam edecekler. Seferihisar'daki kırılan fay aynı zamanda içimizdeki vicdanındaki fayları kırık olanları bir kez daha ifşa etmiş oldu. Bilmem anlatabildim mi?