Aile Sorunu: “Evlilikler Azalmakta, Boşanmalar Artmakta”
Aile toplumun çekirdeğidir. Bizler aileyi küçültülmüş bir devlet, devleti de büyültülmüş bir aile olarak görüyoruz. Ailenin sürekliliği, huzuru ve devamı için son derece titiz çalışmalara ve uygulamalara ihtiyaç vardır.
Aile mutlu ise toplum da huzurlu ve güçlü olur.
Toplumsal düzenin ve huzurun temel bileşeni olan aile kurumu maalesef her geçen gün kan kaybetmekte, tarihsel süreçte çok önemli roller üstlenen ve millet olarak gelecek noktasında en güvendiğimiz aile yapımızda yozlaşma ortaya çıkmaktadır.
Ailede huzursuzluk ve dağınıklık varsa toplum uçurumun kenarında demektir. İstatistiki bilgiler bize bu tehlikeyi hatırlatmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2018 yılı evlenme ve boşanma istatistiklerini açıkladı. Evlenen çiftlerin sayısı 2017 yılında 569 bin 459 iken 2018 yılında yüzde 2,9 azalarak 553 bin 202 oldu. Kaba evlenme hızı binde 6,8 olarak gerçekleşti. Boşanan çiftlerin sayısı 2017 yılında 128 bin 411 iken 2018 yılında yüzde 10,9 artarak 142 bin 448 oldu. Netice olarak evlilikler azalırken boşanmalar artmaktadır.
Boşanma nedenleri arasında: Eşlerin birbirlerini aldatması, kumar ve içki bağımlılığı, ekonomik anlamda yoksulluk, şiddet; dayak/kötü muamele, ilgisizlik ve sorumsuzluk gibi nedenler gelmektedir. Bunlarla birlikte ömürlük nafaka meselesi, evden uzaklaştırma gibi konular da hala yeniden üzerinde durulması gereken acil sorunlar olarak görülmektedir.
Son yıllarda maddi kalkınma ve refah düzeyinde ortaya çıkan iyileşme, aile kurumu ve temel toplumsal değerlerimiz bakımından her geçen gün ters orantılı biçimde seyretmektedir. Bu konuda acil tedbirler alınmalı, mevcut yasalarda tadilata gidilmelidir. Bununla da kalınmamalı, aile ile ilgili değerler eğitimine ağırlık verilmelidir. İnsanımıza öncelikle merhamet eğitimi, bireye ve özellikle de yakınlara saygı, sevgi eksenli çok ciddi ve bütün kuşakları kapsayan, çok yönlü ve toplumun her kesiminden eğiticilerin iştirak ettiği sosyal ve psikolojik eğitim verilmelidir. Bu süreç, millî eğitimin temel hedefleri arasına alınmalı ve işin evrensel ahlak boyutları da dikkate alınarak, nesiller boyu ciddiyetle bunun üzerinde durulmalıdır.
Devletin bir prototipi olması hasebiyle aile ile ilgili değerlendirmelerde çok-boyutlu, çok-dereceli bir yaklaşımın belirlenmesi gerekmektedir. Meselenin sosyal, dini, ahlaki, kültürel, hukuki ve ekonomik boyutlarının değerler, aktörler ve süreçler bağlamında ele alınması bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır. Aileye ilişkin değerlendirmeler çoğu zaman tek bir disiplin boyutuyla ele alınmakta, bu nedenle bir taraftan sorunların tespitinde sınırlı ölçüde isabet ortaya çıkarken diğer taraftan öngörülen çözümlerin uygulama aşamasında zafiyet görülmektedir.
Sonuç olarak, aile kurumu her toplumun olduğu gibi şüphesiz ki bizim toplumumuzun da en önemli unsurudur. Bu sebeple kanunlar, mevzuat ve yaptırımlar bu çok önemli kurumu koruma üzerine belirlenmeli, buna zarar veren her türlü şeyden kaçınılmalıdır. Bu sebeple, bu hususta atılacak adımlar, her türlü siyasi ve sosyal menfaatten, toplumun herhangi bir kesimine şirin görünme veya yaranma düşüncesinden uzak ve tamamen iyi niyetli ve sağlam bir irade ile atılmalıdır.