AHTAPOTTAN KURTULMAK
ABD vergi kesintisi tasarısının onaylanmasıyla, Trump’ın ülke yönetiminde ipleri yeni yeni eline alına almaya başladığı günlere girildiği kabul edilmektedir. Aynı şekilde yaptığı görüşme sonrasında FED başkanlığı için Yellen’in geri plana düşüp, Jerome Powell en güçlü aday olmak üzere John Taylor’un isminin daha öne çıkması tesadüf değildir. Üstelik derin ABD kamuoyu da Trump’ın gücünü kabul etmiş olsa gerek, dolar dünya piyasalarında yükselirken, borsa endeksleri de yükselme trendine girdi. Basına sızdığı gibi 3 Kasım’da Powell’in FED başkanlığına getirilmesinin açıklanması durumunda, 2018 Şubat ayından itibaren piyasaların kurallı ve şahin para politika uygulamalarıyla karşı karşıya kalacaklarını bilmeleri gerekmektedir. On yıllık ABD tahvillerinin faiz oranın 2,40’ın üzerine çıkması, kırk yıla yaklaşan bir süredir devam eden düşük faiz oranlı dönemin artık sonuna gelindiği yönünde güçlü sinyaller vermektedir. Söz konusu tahvil oranlarının 2018 yılında %3’lere, üç yıl içerisinde ise %5-%6’lara yükselebileceğine ve bu durumun sonuçlarıyla yüzleşmeye özellikle gelişmekte olan ülkeler, bunların arasında ise cari dengesi sürekli açık verdiği için dış kaynaklara (dış borçlanma) ihtiyaç duyan, enerji ithal etmek zorunda olan ve siyasi istikrarı yakalayamayanlar hazırlıklı olsunlar. Güçlü bilgi kaynaklarına dayanan bu senaryo gerçekleşirse çıkarlarını elde etmek adına, AB’nin Almanya ve İngiltere’sini de yanına alarak gözü dönmüşçesine terör örgütlerine açıkça silah desteği sağlamaktan çekinmeyip askeri girişimlerle destekleyen Trump’ın siyasi alanda izlediği şahin politikalar üzerine, bir de şahin politika uygulamalarıyla FED’in eklenmesinin anlamı, ülkeleri hareketli, sancılı, şok, günlük ve bir o kadar da sert gelişmelerin beklediğidir. Katalonya’nın bağımsızlık çabalarının sancılı bir şekilde süreceğinin anlaşılması ve bunun euronun zayıflamasına bağlı olarak meydana getireceği domino etkisinin nasıl sonlanacağının kestirilememesi Avrupa Birliği yanı sıra dünyamızı, küresel ölçekte hareketli iktisadi, siyasi, askeri ve toplumsal gelişmelerin beklediğinin göstergesidir.
Ne ABD ne de AB, başta Orta Doğu üzerinde olmak üzere çıkarları neyi gerektiriyorsa, bunlardan geri adım atmayacakları artık anlaşılmalıdır. Adeta tüm ülkeleri, ABD ve AB tarafından iktisadi, siyasi, toplum ve çevre vb. alanlarda kurulan yapılarla avuçları içine almışlardır. Yine tekel konumunda oldukları yazılı ve görsel basın sayesinde, isteklerine göre kamuoylarını yönlendirmede oldukça başarılı oldukları algı operasyonlarıyla da tepki almadan amaçlarına ulaşabilmektedir. Kamuoylarını etkilemek amacıyla kullandıkları araçları yerine göre TV’ler, gazeteler, basına verilen demeçler olduğu gibi, yayınlanan sahte, taraflı, sübjektif düzmece raporlar ve her türlü yayınlar şeklinde olabilmektedir. Bu ters fraksiyon doğuran müdahaleler de yeterli olmadığında ise, ülkeler devlet politikası olarak kendilerini masaya sürmekten çekinmemektedir. Bu vakitten sonra ise yokuş aşağı gittikçe hızlanıp kontrolden çıkmış araç gibi, her türlü sonuçlara yol açabilecek bir kaos ortamını dünyanın kucağına bırakmış olmakta ve devamında kendilerine sorun çıkaran ülke(ler) üzerinde, kendi çizgilerine uygun konuma gelinceye kadar yoğun bir şekilde çalışmaktadırlar. Tam bu noktada Türkiye üzerinde oynanan oyunlar, politikalar, senaryolar ve uygulamaları gözümüzün önünden getirelim. Ülkemiz tarafından sürekli uyarılmasına rağmen terör örgütlerine ABD tarafından üç bin beş yüz tır dolusu silah ve mühimmat desteği verilmesi, el altından orta vadede Barzani referandumunun desteklenmesi, Almanya’nın başını çektiği AB’nin Türkiye’ye aktarılması gereken mali yardımları kısıtlamaya çalışarak ülkemize aba altından sopa göstermesi, döviz üzerinde spekülasyon yapıp kısa aralıklarla oynaklığını artırarak kuru yükseltip Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını faiz artırmaya mecbur bırakma çabaları, toplumun dini, etnik ve mezhep gibi hassas sinir uçlarıyla oynayarak siyasi ve toplumsal kaos ortamı oluşturulması gayretleri, 2017 yılında %6 civarında beklenen büyüme oranından duyulan rahatsızlık nedeniyle önünün kesilmeye çalışılması ve nihayetinde Türkiye’nin güven ortamından uzak ve müdahale edilebilir bir ülke haline getirilmesi. Ülke olarak bizi edilgen duruma getirmeye çalışanlara vereceğimiz en iyi cevap, 80 milyon birlik olmak şartıyla yüksek teknoloji üzerinde yükselen üretime dayanan ve küresel arenada rekabet edebilecek bir iktisadi yapıya ulaşmakla olur. İşte ancak o zaman, bizim dışımızdakilerin düşmanca emellerini başarmalarının önünü kesebiliriz; kısır, günlük, sığ politikaların peşinden koşmakla değil.
Soru: Likidite Tuzağında maliye politikası uygulamaları etkin midir? Neden?
Sözün Gözü: Haksızlıkla girilen işin kazancı her zaman haramdır, ondan hayır gelmez.