Murat Can
Murat Can ADAY OLMADAN ÖNCE OKUYUN

ADAY OLMADAN ÖNCE OKUYUN

Bazen insanın kendisine yaptığını başkası yapmıyor.

Balgat’ta eskiden Nezih diye bir mekâna giderdik. Adının Nezih olduğuna bakmayın, son derece salaş bir Anadolu kahvesi

“Neden giderdiniz?” Diye soracak olursanız sebebi basit: Nargilesi iyiydi. Birde müdavimlerinin kahir ekseriyeti politik simalardan oluşurdu. Ayak alışkanlığı sanırım.

Hani bakanından, milletvekiline, belediye başkanından teşkilat mensuplarına kadar geniş bir yelpaze bu kahvenin müdavimiydi.

Nezih’te oturmanın en keyifli olduğu zamanlar seçimlere yakın zamanlardı.

Masa başında oturup aday toto oynadığımız çok olmuştur; “işte bu takım elbise giymiş kesin aday adayı.” falan…

Özellikle taşra aday adayları, kendini çok çabuk ele veren tipler olur her zaman.

Canti bir takım elbisenin yanı sıra Ankara’da yakaladığı irili ufaklı siyasi geçmişi olan herkese kendilerini anlatmak için can atarlar. Ayrıca genel merkez ya da il teşkilatının kapısından girmiş her er kişiye başbakanın kankası muamelesi yaparlar. Kendilerini anlattıkları kişide kasım kasım kasılır. Öyle ya karşısında kendisini anlatan adamcağızın kaderi onun ellerindedir artık. Umut dünyası böyle bir şey…

Ankara’ya geldiniz. Birileri size dedi ki; “senin işi bu çözer.”  İşinizi çözecek o adamla da görüşmeyi başardınız. Sizin mesele tamamdır. İnsan bir kez inanmaya görsün, kendini nasıl ikna etmez ki? Dahası memlekete gittiğiniz de “yahu bir adamla görüştük, başbakanın has adamının has adamıymış, kesin bizim iş.” Diyerek etrafınıza da ikna edersiniz.

İkna etmek için bir sürü yöntem var, hem kendinizi hem etrafınızı.

Geçtiğimiz hafta Konya’dan tanıdığım bir isimle Ankara’da karşılaştık. “Hayırdır?” dedim.

Gelen cevap:

  • Telefonla anket yaptırmış Genel Merkez. E bizde ilk 5’e girmişiz. CV’ni al gel, Genel Başkan Yardımcımız sizinle görüşecek dediler, onun için geldim.”

Allah Allah dedim. İlginç. Daha önceki seçimleri ve adaylık sürecini bildiğim için, Ak Parti’nin böyle bir uygulaması olması beni şaşırttı.

Hangi Genel Başkan Yardımcısı çağırdı?” diye sordum. Cevap olarak ismi aldım.

Ayrıldık. Genel Merkez’de dostlarımdan birisi aradım. “bir sorar mısın, böyle bir davet var mı?”

Gelen cevap daha da enteresan. “Bahsettiğiniz isim şunun vasıtasıyla randevu almış, başkan beyde o kişinin hatırına gelsin görüşelim demiş.”

Vay canına iş nereye gitti.

En başta söyledim ya, insanın kendine yaptığı kötülüğü başkası yapmaz.

Yazık. Kendini inandırmış. “Nerden biliyorsun, belki seni kandırmak için söylemiştir?” diyebilir siniz. Ancak gözlerinde ki “beni çağırdılar” bakışını görseydiniz, gerçekten sizde üzülürdünüz.

Yıllardır aday adaylıkta kullanılan klişeler vardır.

“Çok ısrar ettiler” bunların başında gelir. Çok ısrar ettiler, baskılara dayanamadım.

Bu cümleyi ne zaman duysam tebessüm ederim. Muhatabımın yüzüne gülmemek için zor tutarım kendimi.

Yahu çıksın birisi söylesin, etrafta ki insanlara ısrarla aday ol diyen bir kitle mi var? Varsa milleti gaza getirmeyin kardeşim. Bırakın kendisine başka bir dayanak bulsun. Sonra sorumlusu hep siz oluyorsunuz.

Bir diğer klişe, “çağırdılar.”

Kim çağırıyor, niye çağırıyor? Amaç ne?

Çağırmayın lütfen… Siz 5 dakika görüşüyorsunuz, sonra bizim başımıza kalıyor. Hatıra binaen bütün gün adamla ilgilenmek zorunda kalıyoruz Ankara’da…

Söz aldım. Sevdiğim bir klişede budur.

Söz aldım.

Kimden aldı bilmiyorum. Ama ortada alınan bir söz dolaşıp duruyor. Nitekim memleket geçmişte söz alıp sonrasında nişanı yapamayanlar mezarlığıyla dolu.

Aday adayı olacak dostlarıma açık çağrı. Lütfen kendinize yeni aday terminolojisi bulun.

Israrlara dayanamadığınız için aday olmayın, kendiniz isteyin.

Çağırmasınlar, kendiniz gelin.

Söz almayın, söz verin.

Ama sözünüzde durun. En kolayı seçilmek, en zoru ise makamlar geçip gittiğinde ve normal hayata döndüğünüzde insanların yüzüne bakamamaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Can Arşivi