Acilen tedavisi gereken bir kaymakam
Diyarbakır’ın Çınar ilçesi Kaymakamı, Hitler zamanından kalma, neslinin son kalıntısı olarak, ilçe Müftüsüne emir eri muamelesi yapmış. Mil Diyanetsen Başkanı Celaleddin Gül’ün sosyal medyadaki paylaşımına göre Kaymakam, her Cuma namazından önce korumalarına Çınar Müftüsünü aratarak “Kaymakam bey cumaya geliyor, cami kapısında onu karşılamaya hazırlanın” buyruğunu iletiyor. Müftü Bey de sırf Kaymakamı karşılamak için aylardan beri Cuma günü vaaza çıkamıyor. Protokol müdürü gibi hazır kıta, korumalardan gelecek telefonu bekliyor. Her Cuma namazında Kaymakamı karşılama ve uğurlama merasimini yerine getiriyor.
Bu da yetmiyor sabah namazı buluşmaları kapsamında aynen Cuma namazlarında olduğu gibi Müftü Bey yine korumalar tarafından aranarak Kaymakamı cami dışında karşılaması talimatı veriliyor. Yine program sonrası cami çıkışında esas duruş ile Kaymakam uğurlanıyor.
Kaymakam, Cumartesi günü sabah namazı buluşmasına zorla çocukları getirmelerini istiyor. Ancak ilçe merkezinde topluca yatılı kalan bir Kur’an kursu olmadığından sabah namazına çocuklar toplu halde götürülemiyor. Buna rağmen Müftü Bey ve personeli hem çocuklarını hem de cemaatten bazılarının çocuklarını toplayıp camiye götürüyorlar. Kaymakam, bir gün sabah namazında yeteri kadar çocuk olmadığı için namazdan hemen sonra, camide cemaat olmasına rağmen, “çocuklar yoksa ben de yokum” diyerek namaz sonrasındaki sohbet ve ikramı beklemeden ayrılarak herkesin önünde hakaret ediyor. Ancak Müftü Bey, her zamanki gibi o gün de onunla arabaya kadar eşlik ediyor ancak Kaymakam, burada da bir sürü fırça attıktan sonra vedalaşmadan ayrılıyor.
Ninesinin cenazesine bile katılmasına tahammül edilmiyor. Ninesi ölen ilçe müftümüz, yerine vekil olarak vaizi bırakıyor ve ninesinin cenazesine katılmak için ilçeden ayrılıyor. Müftü Bey, ninesinin cenazesinden dönünce taziyeye gelenlerle hemhal olurken ilçedeki bir başka taziyeye Kaymakamdan 15 dakika sonra gecikmeli katılıyor. Kaymakam, Müftü beyin selamını almıyor. Fatiha’yı fahri bir imama okutuyor. Müftü Bey taziye çıkışında Kaymakamı uğurlarken, Kaymakam Müftü Beye “Seninle görüşürüz” diyor ve neticesinde Müftü Bey hakkında soruşturma açıyor.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın başkanlığında yapılan çevrim içi konferansa katılmak için il müftülüğüne giden Müftü beyi arayan Kaymakamın korumaları, “Bugün gidilecek iki taziye var, katılmanız gerekiyor” diyor. Müftü Bey; “Kendisinin Başkan beyle çevrim içi toplantıda olduğunu, dolayısıyla katılamayacağını, vaizini göndereceğini” söylüyor. Ancak Müftü Bey Kaymakama eşlik edemedi diye taziyeye katılmaktan vazgeçiliyor. Ertesi gün sabah saatlerinde müftüye haber veriliyor. “Saat 11.00’de taziyeye çıkın” deniyor. Ancak o esnada il dışından Müftü beyin misafirleri geliyor. Müftü bey kaymakamın sekreterine misafirlerden dolayı taziyeye katılamayacağını kendisi yerine vaizini gönderiyor. Taziye yerine giden vaiz kapıda iki saate yakın Kaymakamı bekliyor. Kaymakam bey geldiğinde “müftü bey nerede” diyor, onu karşılayan vaiz de, müftü beyin misafirlerinden dolayı katılamadığını söylüyor. Kaymakam Bey Müftü Bey hakkında bir soruşturma daha açıyor.
Vaizi taziyeye gönderen ilçe müftüsünü makamına çağıran Kaymakam, Kaymakamlık binasında çalışan tüm âmir ve personelin duyacağı şekilde Müftü beyi tahkir edip tekrar fırçalayarak âdeta yerin dibine sokuyor.
Fizik tedavi gören ve dizlerindeki menüsküs nedeniyle 18.09.2023 tarihinden itibaren iki hafta hastalık raporu alan Müftü beyi arayan Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü; “Hocam, Kaymakam bey, ‘o raporu tanımıyorum’ diyor, ‘hemen dönsün gelsin, yoksa tutanak tutar soruşturma açarım’ diyor” şeklinde konuşuyor.
“İki gün üst üste göreve gelmediği” iddiasıyla Müftü Bey hakkında tutanak tutturan Kaymakam, Müftü beyin raporunu tetkik için Diyarbakır’a gönderiyor. O güne kadar telefonla göreve çağıran Kaymakam, artık yazılı olarak müftü beyi göreve çağırmaya başlıyor. Nitekim Kaymakamın talimatıyla saat 08.00’de Müftü Beyin kapısına dayanan Kaymakamlık görevlileri “Kaymakam bey raporunu incelemeye gönderdi, cevap gelene kadar görevine dön” diyorlar. Müftü bey yazılı olarak cevap veriyor, Kaymakam da bundan sonra il müftüsünü arayarak müftünün görevine dönmesini sağlamasını talep ediyor. Ayrıca iki soruşturması devam eden Müftü beyin en geç saat 15.00’de ifade vermesi gerektiği söyleniyor. Böylece Müftü Bey ve ailesi büyük bir mobbing ve baskıya maruz kalıyor.
Bu şekilde Müftü Bey, iddialara göre Kaymakamın odasından fırça yemeden, tehdit edilmeden hiç çıkmamış. Aynı muamelenin benzerlerine maruz kalan ve birçoğuna soruşturma açılan diğer kurum âmirleri de dertli. İşin en acı tarafı da, diğer kurum âmirlerinin Müftü Beye “Hocam, bizim durum önemli değil ama bir hocaya, ilçe müftüsüne yapılan bu kabil hakaretler bize ağır geliyor” ifadeleri olmuş. Adam sanki kaymakam değil de Ali kıran, baş kesen.
Sonuçta Müftü Bey aldığı raporun izne çevrilmemesi nedeniyle hâlâ bekliyor ve yerine kimseyi vekil olarak bırakamadığı için de ilçe müftüsüz kalıyor.
Her Cuma günü Diyanet İşleri Başkanına caminin kapısında hazır kıta karşılama yapması için korumalarıyla haber salmamakla Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan eksik yapıyor. İçişleri kararnamesi ile atanan bir ilçenin işgüzar kaymakamı Cumhurbaşkanının küçük bir ilçe temsilcisi olarak devletin âlî menfaatleri(!) için bu karşılamayı, Diyanetin ilçe temsilcisi olan ilçe müftüsünden isterken, %52 oyla milletin seçtiği Cumhurbaşkanının da Diyanet İşleri Başkanından karşılama istemesinden daha doğal ne olabilir?
Değerli okurlarım, sizce bu kaymakam normal mi? Psikopatın tâ kendisi değil mi? Acilen Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesine yatırılıp tedavisi gerekmiyor mu? Evet, Anadolu irfanının tabiriyle bu arkadaş okumuş kaymakam olmuş ama adam olamamış. Sonradan görme birine benziyor. Üstat Necip Fazıl; “Hayatta üç çeşit insandan korkacaksın: Dağdan inme, dinden dönme, sonradan görme” demiş ve ne güzel söylemiş.
Bu tür despotik uygulamaların önünü almak için Diyanetin özerkleştirilerek hâkim ve savcıların il ve ilçelerde mülki amirlere bağlı olmaksızın direk Hâkim ve Savcılar Yüksek kuruluna başlı oldukları gibi, müftüler de vali ve kaymakamlara bağlı olmaksızın direk Diyanet teşkilatına bağlı ve sorumlu olmalıdırlar.
Bu arada müftümüz de amma sabırlıymış. Yörenin şartlarına uygun olarak iki aşiret reisine işi hallettirebilirdi. Günün birinde doğuya imam olarak atanan bir arkadaşımıza ilçenin kaymakamı zorluk çıkarıyormuş. İzin istese vermiyormuş. Ne talebi olsa geri çeviriyormuş. İmam, bir gün aşiret reisini ziyaretinde, konuşurken konu kaymakama gelmiş ve kendisine yaptığını anlatmış. İzin gerektiğini ama bir türlü cesaret edemediğini ifade etmiş. Aşiret reisi, “Ne demek? Yarın gidip işini hallediyorsun” demiş. Kaymakamı arayıp, ne dediyse artık, imam arkadaşımız Kaymakamlığa gidip izin talebini iletince kaymakam, sanki o kaymakam değil. O gitmiş yerine yeni birisi gelmiş gibi muma dönmüş bir vaziyette; “Ne demek? İzinin de lafı mı olur? İhtiyacın olduğu zaman başkalarına söylemene gerek yok. Hemen hallederiz” türünden bir tavır takınmış.
Hz. Osman duvardaki Mushaf’ın yanına kırbaç da asarmış. Bunun anlamı; “Kitaptan anlamayanı kırbaçla yola getiririm” demekmiş. Şimdi kanun, tüzük, mevzuat ve teamül tanımayanlara, mevcut sosyal baskı grupları devreye konulmalıdır. Kitaptan/kanundan anlamayanlara sosyal baskı grubu kırbacını kullanmak lazımdır. Olay CİMER’e ve İçişleri Bakanlığına da intikal ettirilmiş. İnşallah gereğini yaparlar. Eski Türkiye artığı bu tür idarecilere anladığı dilden işlem yapılır. Allah bizi dağdan inme ve sonradan görmelerden korusun.