ACILARA TUTUNMAK
Başlığa bakınca; bir zamanlar radikal takılan Müslümanların da gizliden gizliye dinledikleri, solcuların asi abisi, Kürtlerin özgürlük sözcüsü, resitallerin özgür sahibi, müzik piyasasının özgün müzikçisi Ahmet Kaya akıllara gelmiş olabilir. Ahmet Kaya’nın kendisi de bizzat bundan başka yazılara, belgesellere, akademik araştırmalara konu olabilir. Lakin başlık somut haliyle “acı” olandır. Kavramın soyut olmasına rağmen acının somut tarafıdır sözümüz.
Hayatı yaşamaya ve anlamlandırmaya başladığımız andan itibaren "acı" hep oldu. Ne acılar çektik ve ne acılar çektirdik kim bilir? Belki de en anlamlı ve en derin acıyı hayatı anlamaya çalışırken çektik.
Neden hep acı ve ne kadar acı? Bunca soyutluğuna rağmen en somut haliyle hep yanı başımızda oldu. Biz mi acıya âşık olduk, acı mı bize meftun idi kavrayamadık. Yediğimiz pul bibere neden acı diyoruz ve neden bu acıyı yemeklerimize “tat” versin diye atıyoruz?
Acıya, acı çekmeye bir düşkünlüğümüz var… Düşkünlük değil sanki de ihtiyaç gibi, ihtiyaç değilse bile tutkunluk gibi. Bu yüzden olsa gerek acılara tutunarak yaşıyoruz. Gerçekten acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de.
Annemize acı çektirdik, yemediğimiz ve giymediğimiz için ve elbet ne kadar çok düşüp kalktığımız için.
Babamıza acı çektirdik bizi anlamadığı için ve ne acıydı keşke babam da yanımda olsaydı derken.
Acıydı içtiğimiz ilaçlar renkleri güzel görünse de, öğretmenimizin verdiği nasihat bile acıydı ama ne hikmetse hep çare oldu belki acılarımız dinmedi ama ateşimiz düştü.
Aşk acısı çektik, uykusuz kaç gece geride kaldı ve kaç acı dolu arabesk şarkılar dinledik. Aşkın acısı üstüne ne şiirler döşendik en şairlerden daha delice.
Ayrılık acısı da yaraladı bizi, bazen el salladık giden sevgilinin ardından bazen ardımızda bıraktık yavukluyu çekip giderken habersizce gözyaşından.
Dostlarımızın kederlerine ortak olduk, acıyı paylaştık acı olduk, düşmanlarımızın acılarına sevinelim dedik acınır olduk.
Kavgalarımız oldu, sevinçlerimiz, zafer çığlıkları attık kimi zaman ve yenilginin acısını da tattık çoğu zaman.
Uzaklarda ağlayan bir çocuğun gözyaşlarına bizde katıldık, bir kız çocuğun sattığı mendili almak istedik, acı duyduk acıdık.
Şehitlerimiz oldu, ölenlerimiz. Cenazede ana olduk eş olduk çocuk olduk yine acı çektik.
Başarımız da oldu başarısızlığımız da, ama acısız olmadık hiç.
Hiç bir şey yoksa canımızın sıkıldığına acıdık ve belki de daha ne gerçeklerle dolu, acımamız gerekip de göremediğimiz ayrıntıları fark edemedik.
Acı şart, acı gerek, acı lazım. Derin ve anlamlı, heybetli ve masum, güçlü ve mağrur acılara ihtiyacımız var. Onurlu acılar gibi...