Macit Uluçamlıbel
Macit Uluçamlıbel 90’LAR VE BUGÜN

90’LAR VE BUGÜN

90’larda çocuk olmak diye paylaşımlar görüyoruz bazen sosyal medyada. Geçmişin tatlı anlarını, insanların birbirleriyle samimi olduğu hatta davalarında, düşüncelerinde samimi olduğu zamanları bu tarz paylaşımlarla hatırlayıp kimi zaman hüzünleniyor kimi zamanda bu günün kendimizce artı kazanımlarını düşünüp bir oh çekiyoruz.

Evet, 90’larda dini bütün bir ailenin evladı, dindar bir çevrenin içinde yetişen İmam Hatip öğrencisi olan bir çocuktum. Milli Görüşün kalesi olan, Rahmetli Erbakan’ı bağrına basan Konya’da yaşıyordum. Televizyonda arada bir ‘Bizimkiler’ dizisini izleyip bizim Bizimkilerle aralarında bir türlü bağ kuramıyordum. Başörtüsü gerçekti, bizim ülkemizin gerçeği ve başörtüsü takanların sayısı az da değildi mesela, birileri ise bunu görmezden geliyorlardı. Tıpkı o dönemler ülkeyi yönetenler gibi yapımcılar ve kanallarda başörtüyü sadece apartman görevlisinin karısına layık görüyordu. Sanki Ülkenin en büyük derdi başörtüsü ve sakaldı. Şuraya böyle giremezsiniz diyorlar girilmiyor. Kes kardeşim diyorlar kesiliyor. Sus kardeşim diyorlar susuluyordu. Tüm engellemelere rağmen biraz iktidara ulaşınca boncuk boncuk terleniyordu.

İktidara rağmen Oda başkanları, Belediye başkanları seçimle gelinebilecek ve kazanılmış koltuklardaki dava adamları duruş gösteriyor sakallarını uzatıyorlardı. Kız çocuklarını başörtüsü ile okutabilmek için en ön safta direniyorlardı kanaat önderleri. İmreniyorduk… Hepsi birer mücahitti bizim gözümüzde. Biz çocuktuk…

Sonra 90’lar bitti. Erdoğan’la yeniden doğduk. Artık bize yukardan bakacak bizi dışlayacak iktidarlar son bulmuştu. Bürokratlar bizden, iktidar bizdendi… Artık yapımcılarımız vardı hatta Tv kanallarımız medya gruplarımız vardı… Ama hala dizilerimiz bizi görmezden geliyordu. Uzun yıllar bizi kendilerinden farklı görenleri biz kendimizden farklı görmedik sadece bizi kabul etsinler istedik bizi olduğumuz gibi kabul etmelerini bekledik, kendimizi anlattık durduk, sakalımızı, başörtümüzü savunduk, bizi dinlemediler… Sonra onların makamlarına geçtik, bizi dinleyecekleri derdimizi rahat anlatabileceğimiz konumlara ulaştık. Ne mi oldu? Onlara kendimizi kabul ettirme hastalığımız nüksetti önce sakallarımızı kestik, önce en önde direnen mücahit ağabeylerimizin kızları açtı başlarını.

İnşaatlar çoğaldı, Müteahhitlik mücahitliği baskıladı… Anladık ki samimiyet yokluğun eseriymiş.

90’ları hatırlayıp üzülmeliyiz… Hepimiz silkelenip bu biz değiliz demeliyiz… Kendimize gelme vakti geldi…

Kazanımlarımız çok fazla, sadece bizim değil tüm ülkenin kazanımları çok fazla… Duruşunu bozmayan tek adam bile kalsa bu dava başta oldukça ülkenin kazanımları artmaya devam edecek.

Seçimde oyumuz inandığımız, güvendiğimiz o tek adam için olsun… Şimdi vakit Recep Tayyip Erdoğan’ı yalnız bırakmadan daha güçlü daha müreffeh bir Türkiye için çalışma vakti…

.....

Sözün özü: ‘Aşk davaya benzer. Cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!’ Hz. Mevlana

Önceki ve Sonraki Yazılar
Macit Uluçamlıbel Arşivi