Hamdi Bağcı
Hamdi Bağcı Zamana Hâkim Olmanın Yolu Hikmetten Geçer

Zamana Hâkim Olmanın Yolu Hikmetten Geçer

Hamdi Bağcı olarak biz zaman ile zaten pazarlığımızı bitirdik, çoktan yenilgiyi kabul ettik. Şimdi “devlet malı” zamanlarda düşünebildiğim ve anlamayı başarabildiğim kadarıyla şunu ifade edebilirim; “Müslüman Millet”ler olarak eğer bir şeyi anlayacak ya da bir şeyi öğreneceksek ve de zamana hükmedeceksek, medeniyetimizi yeniden canlandırıp dünyaya sunabileceksek bu kesinlikle bizim tarihimizdeki hikmetin hâkim olduğu yılları anlamamızdan ve o yılları bu güne uyarlayabilmemizden geçmektedir.
Biliyorum zaten içimizde okuyan, anlayan çok az. Fakat bu çok azlık içinde bile okuyanımız hep Platon, William Shakespeare, Tolstoy, Balzac, Daniel Defoe, Jean-Paul Sartre, Konfüçyüs, Voltaire gibi İslam dışı gelenekten gelen, genel olarak batı kültürünün yaşam dinamolarını okuyor ve o kaynaktan bilim, felsefe, sanat, edebiyat, siyaset, iktisat alanlarında besleniyor. 


Mesela, Niyâzî-i Mısrî,  İmam-ı Maverdi, Feridüddin Attar, Muhyiddin İbni Arabî, Farabi ( Abū Nasr Muhammad al-Fārāb), Sadreddin Konevî, Fahreddini Iraki (İbrâhim Bin Şehriyâr Hemedânî), Cüneyd-i Bağdâdî, Bayezid-i Bestami, Abdülkadir Geylani, İmamı Gazali, İmamı Rabbani ve ismini buraya yazamadığım binlerce ulema, âlim ve evliya bizim aydınımızı etkileyemiyor.


Bunun neticesinde de ilim olsa da, bilimde ilerlense de hikmet kapısı açılmıyor, evet gerçekten çok şey biliyor bizim aydınımız, bilim adamımız ama mütefekkir olamıyorlar.
İşte bu sorunsalı anlamak, görmek, bilmek ve buna göre şekil almak gerekiyor. Nasıl olacakta gündemimize bu değerleri alacağız? Uzun uzun tahlil etmemiz gerekiyor.
Biz Atina’yı, New York’u, Londra’yı, Paris’i, Cenevre’yi, Houston’ı, Berlin’i, Roma’yı, Tokyo’yu, Moskova’yı bildiğimiz kadar Bağdat’ı, Küfe’yi, Şam’ı, Bişkek’i, Taşkent’i, Delhi’yi, Serhend’i, İsfahan’ı, Tebriz’i bilmiyoruz.
Burada tabi şehirleri artırabilirsiniz, asıl demek istediğimiz, hukukumuzu, siyaset yapma şeklimizi, edebiyatımızı, sanatımızı, bilimimizi, tıp bilgimizi, iktisadımızı, ticaretimizi, işletme yönetim şeklimizi batı kaynaklı öğreniyoruz, düşünüyoruz ve yaşıyoruz.
Oysa biz kendi kentlerimizi anlamadan, oraların bilim ve hikmetinden kaynak elde edip ondan beslenmeden hiçbir zaman kendimiz olamayız.
Mesela İmamı Gazali bugünkü ifade ile bir üniversitenin rektörlüğünü, kürsüsünü, makamını, parasını bırakıp da neden Şam’a gitti?
Şam neyin merkezi ki, Farabi, İmamı Gazali gibi hikmetin babaları diyebileceğimiz insanları çekmiş?


Hülagû Han neden Bağdat’a saldırmış, Bağdat neyin merkeziymiş ki? Bugün bunları anlamadan inanınız ne içinde yaşadığımız zamanı kurgulayabiliriz, ne de yarın yaşanacak olan zaman bizden etkiler taşır.
Yarının medeniyet merkezi eğer bizim topraklarımızdan çıkacaksa biz kendi özümüz diyebileceğimiz binlerce ulema, âlim ve evliyalarımızı anlamak, okumak zorundayız.
İnanınız bu toprakların mütefekkirleri hem siyaset, hem edebiyat, hem sanat, hem pozitif bilim, hem tıp, hem fizik, hem kimya, hem şiir alanlarında müthiş eserler vermişler.
Bugün yaşadığımız birçok alandaki sorunlara, hem de müthiş bir yaklaşımla açılım getirmişler.
İktisat, tıp, fıkıh, hadis, akait, tefsir… Hangi alanı isterseniz o alanda müthiş cevaplar vermişler…


Bu eserleri sadeleştirerek günümüze uyarlayabilsek, okullarımızda, üniversitelerimizde okutabilsek, ecdadımızın hem de pak bir şekilde sorunları nasıl çözdüğünü göreceğiz, tabi bu bize de fikir verecek.
Âcizane biraz incelediğimde, okuduğumda kim olursa olsun sanki ecdat bugünü görmüş ve bizim nasıl basitleşeceğimizi bilmiş, bize sorunların çözümlerini göstermişler, hissi yaşıyorum.


Sadece bakmak ve görmek kalıyor bize…
Bu konularda onlarca örnek gösterebilirim. Mesela cenin nasıl oluşuyor, hangi süreçlerden geçiliyor, insanın gelişim süreci nedir? Nasıl iman muhafaza edilir? Devlet nasıl yönetilir? Siyaset nasıl yapılır? Eğitim sistemimiz nasıl olmalıdır? Hepsini bulabilirsiniz ve hayranlık uyandıracak kadar net ve realist.
Sadece bizim keşfimizi bekliyorlar ve tabi bu bizim için bir zorunluluk da.
Dünyayı yönetmenin sırrı da, iyi insan olmanın reçetesi de, cennete gitmenin kapısı da, Müslümanlara yapılan zulmün sona erdirilmesinin yolu da, hepsi oralarda var…
Bazen bu konularda güzel girişimler görüyorum, sadeleştirmeler, tercümeler ve okumalar şeklinde. Umarım bir an önce bu eserler ilkokul, ortaokul, lise, üniversite düzeyinde de yaygınlaşır.
Zamanın ruhunu anlamak, bu hikmeti anlamaktan geçiyor, bizden söylemesi…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hamdi Bağcı Arşivi