‘YENİ İSLAM DÜNYASI’
Ülke olarak, ‘Yeni Türkiye’ olarak isimlendirilen dönemi yeterince tartışamadan, belli kesimler bu kavramı henüz tam anlamıyla içselleştiremeden yeni bir terminoloji ile karşı karşıya kalıyoruz. Aslında kalmak zorundayız. Zira bu türden kavramlar üzerinde tartıştıkça, üzerinde kafa yoruldukça daha somut hale geliyor. Bir taraftan ilgililerinde somut bir kanaat ortaya çıkıyor, diğer taraftan tüm dünyaya bir takdim söz konusu oluyor.
Gündemimize gelen yeni kavram: ‘Yeni İslam Dünyası’. Türkiye artık fiziki sınırlarının dışına çıkmak, hinterlandındaki bölgelere açılmak durumunda. Buna bigâne kalması mümkün değil. Bu sorumluluğu bize tarih yüklüyor; inançlarımız zorluyor; değerlerimiz dayatıyor.
Yeni Türkiye’yi aslında muhatapları çok iyi bir biçimde anladı. Temel bileşenlerinin ne olduğu konusunda her ne kadar elimizde üretilmiş çok fazla eser bulunmasa da, konu akademik makalelere dayanak teşkil etmese de bileşenleri konusunda fazlaca tereddüt bulunmuyor. Yaklaşık bir yıl önce altı çizildiği zaman ne ifade ettiği hususunda sorunlar bulunsa da bugün mesele kaba hatlarıyla anlaşıldı.
Sahip olduğu jeopolitik özellikleri nedeniyle ülkemiz tarafsız bir ülke değil. Olması da mümkün görünmüyor. Dünyanın farklı milletleri hakkımızda olumlu veya olumsuz bir kanaate sahipler. Tarafsız(lık) yok: Biz ya çok seviyorlar ya da nefret ediyorlar.
Tabii ki bunun getirdiği avantajlar ve dezavantajlar bulunuyor. Dünyanın özellikle potansiyeli yüksek ama şu anda ‘mazlum’ durumunda olan toplumları nezdindeki itibarı çok yüksek. Öte yandan, ‘zalim’ konumunda olan ülkelerde ise çok sevilmiyor.
Yüzyıllardır bu bir realite. Türkler ne zaman Anadolu’ya yerleştiler, ne zaman bu topraklarda hassaten Haçlı zihniyetini rahatsız ettiler, o zamandan beri herkes hakkımızda bir kanaate sahip hale geldi.
Osmanlı’nın son periyodunda başlayan sıkıntılı ilişkiler ve problemler bugün yeni bir evreye geldi. Son yıllarda atılan bir takım adımlar bugünün altyapısını oluşturdu.
‘Yeni İslam Dünyası’ kavramı Ufuk Turu Toplantılarında gündeme geldi. Toplantıların açılış konuşmasını yapan, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin bu kavramı gündeme getirdi. Bundan sonraki dönemde kavram daha fazla tartışılacak.
Prematüre biçimde zihinlerimizde mevcut bulunan ve seslendirmekte tereddüt ettiğimiz ‘Yeni İslam Dünyası’ meselesini artık daha fazla gündeme getirmede bir beis yok. Uzunca süre bunu dillendirmekten çekindik. Zira bizi töhmet altında bırakan Yeni Osmanlıcılık ithamını haklı çıkarmamak için bu kavramdan kaçınmak istedik.
Hamdolsun ülkemiz terörü çözme noktasına geldi; ekonomik, sosyal ve siyasi göstergeler bakımından problemlerimizi belli bir seviyeye getirdik. Çözülmesine ramak kaldı. Yeni şeylere, kalıcı çözümlere yönelme vakti geldi artık.
İslam Dünyası bizim kendimizi soyutlayabileceğimiz bir coğrafya değil. İstesek de o mirası reddedemez, araya mesafe koyamayız.
‘Tartışmak’ demek ‘anlatmak’ demek. ‘Anlatmaksa’ ‘anlaşılmak’ demek. Anlaşılabilmek için mutlaka tartışmaya ve tartıştırmaya yönelmek gerekiyor.
Politika, özellikle de dış politika çoğu zaman algılar üzerinden yürütülüyor. Algılarsa zihinlerdekilerle ilişkili. Zihinlerimizi özgürleştirebilmek için mutlaka var olduğunu ifade ettiğimiz kelime ve kavramların içlerini doldurmamız gerekiyor.
7 Haziran’dan sonra bu mevzuda da daha açık tartışmalar gündeme gelecek. Zira ülkemizin yükselebilmesi için vizyon belgelerinde altı çizilen gelecek tasavvuru hususunda net bilgi ve bakış açısında sahip olmak lazım. Bu da bölgemizle ilgili meselelerde daha aktif olmamızı zorunlu kılıyor. Türkiye’de bu irade var. Ama içini doldurmamız lazım.