Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal YELLEN YİNE FARE DOĞURDU

YELLEN YİNE FARE DOĞURDU

          Ülkelerin birçoğu ekonomilerini her kırk beş günde olduğu gibi yine, FED kaynaklı krize karşı Eylül ayında düşük de olsa olası faiz artırımına karşı, savunma politikaları oluşturma içerisine girdiler. Yılda sekiz defa yapılan her FED toplantısından yaklaşık on beş yirmi gün öncesinden alınması muhtemel tüm olumlu olumsuz kararlar, başta Yellen olmak üzere diğer bölgesel FED başkanları tarafından, çok etkin oldukları görsel ve yazılı basın araçlarıyla dünya kamuoyuna – benim görüşüme göre kasıtlı olarak – servis edilerek, hem diğer ülkelerin gösterecekleri ekonomik refleksler öğrenilmekte, hem de oluşan tepkilere karşı kendi çıkarlarına göre ekonomik alanlarda politika değişiklikleri yapabilme olanaklarının genişlemesi nedeniyle de, bir taşla iki kuş vurmaktadırlar. Toplantı zamanı yaklaştıkça FED yetkililerinin ucu açık, farklı anlamlara çekilecek birbirlerine tamamen zıt görüşleri sıklaşmakta, dünya ekonomi kamuoyu özellikle de toplam gelirleriyle toplam giderlerini karşılayamayıp cari açık vermeleri nedeniyle dış kaynaklardan borçlanmak zorunda kalan gelişmekte olan ülkeler, adeta diken üstünde durmaktadırlar. Toplantı yapılıp kararlar açılandıktan bir iki hafta içinde ise ülke kamuoylarında, bu defa alınan kararlarla muhtemel etkileri ve boyutları üzerinde günlerce tartışmalar yapılmakta, bulmaca çözer gibi Yellen’in söyledikleri ve toplantı tutanakları didik didik edilerek anlamlar çıkarılmaya çalışılmakta, defactodan ekonomilerinin en az hasar görmesi yada “daha yüksek oranda nasıl karlı çıkarız” telaşı yaşamaktadırlar. Bir iki hafta geçtikten sonra özellikle bölgesel FED başkanları, ortada kayda değer hiçbir gelişme yokken dünya kamuoyunun ilgisini faiz artırım uygulamasına yönelik açıklamalar ile FED üzerine çekip, küresel ekonominin baş aktörünün ABD olduğunu dünyanın gözüne sokarcasına, algı operasyonu yapmaktadırlar. Tüm bu gelişmeler yaşanırken FED toplantısında alınan kararların açıklamasından yaklaşık bir ay süre geçmiş olmakta, bundan sonra dünya kamuoyu iki hafta sonra yapılacak olan yeni toplantının havasına sokularak, senaryo baştan tekrar sahnelenmektedir. Tamda burada genellikle yine öncekiler gibi, Yellen’in ABD’nin Wyoming eyaletindeki Jackson Hole uluslararası merkez bankaları konferansındaki yukarıdaki anlatılanları doğrulayan, şahin ve güvercin yaklaşımlı yaptığı açıklamalarla gelecekle ilgili çeşitli her anlam içeren bir çok değişkenden bahsederek, ters bir durum ortaya çıkması halinde FED’i kurtaracak açıklamaları ve dünyanın her türlü gelişmelere de hazırlıklı olması gerektiği şeklinde de aba altından sopa gösterir türünden konuşması geldi. FED Başkanı J. Yellen, bilinenlerin dışında fazla bilgi vermediği, özetle ABD'de faizlerin ne zaman yükseleceğini net olarak belirtmediği, açıklamalarıyla bu yıl içinde özellikle de 2016 Aralık toplantısında faiz artırımı yapılabileceğine dair güçlü beklentiler oluşturduğu konuşmasında vurguladığı başlıklar; ABD'de faiz artırımını destekleyen faktörlerin son aylarda güçlenmesi, faiz artırımının kademeli olarak yapılmasının  uygun olması, ekonomik büyümenin FED'in istihdam ve büyüme hedefleriyle uyuşması, FED'in para politikasının önceden belirli bir çizgi izlemeyip verilere göre değişen politikalar izlenmesi, faiz artırımları için bakılması gerekli argümanların fazlalığı, ileriye dönük yönlendirme ve tahvil alımlarının FED'in politika araçları arasında yer alması, FED’in  olası ekonomik durgunluk durumlarında daha farklı tip tahvillerin alımına gidebileceği ve ABD’de istihdam piyasasının büyümesinin beklentilere uygun gelişme göstermesi olarak sıralanabilir.

          ABD ve FED’in yaptığı bu tür uygulamalar ilk bakışta doğru gibi gelmese de, dünyanın en büyük GSMH’na ve ticaret hacmine sahip, dünya ortalamasından kişi başına yaklaşık beş kat fazla gelire haliyle de tüketim gücünü elinde tutan, güven esasının temel olduğu ve elektronik kayıtlar üzerinden yapılan işlemlere dayanan,  küresel ölçekte reel ekonominin değerine göre orantısız bir şekilde büyüyen finansal sektör işlemlerinin yaklaşık dörtte üçünü etkileyecek durumda olması göz önüne alınınca, fazla da yadırganmaması gerektiği inancındayım. Kişilerin yaşamlarını daha iyi koşullarda sürdürebilmek için her zaman mücadele ederler ifadesinin karşılığı olan ve herkes için geçerli kural niteliğindeki homo economicus (ekonomik insan) kavramı, ülkelerin çıkarlarını koruma anlamında da geçerlidir. Ekonomik açıdan güçlü olan kuralları koyar ve homo economicus kavramının gereği olarak, alacağı kararlarla da kendine göre toplam çıkarın maksimum olması için çalışır, ABD’nin yaptığı da bire bir zaten budur. Üstelik, genellikle güçlü ve ileri teknolojiye dayanan bir reel üretim tabanı üzerinde yükselen ülkeleri temsil eden FED, ECB gibi dünya ekonomisinde özellikle finansal sektörün çok büyük bir kısmını etkileyecek kapasiteye sahip kurumların alacakları kararlardan olumsuz etkilenmemek hatta çıkar sağlayacak duruma gelmek, başta gelişmekte olan ülkelerin temel amacı olmalıdır. Bunun sağlanması için, herkes tarafından bilinip dillerden düşürülmeyen ifadesiyle, çok çalışılmalıdır. Çok çalışmak tamam ama daha önemlisi, sarf edilen emekle en çok çıktıyı mümkün kılan ürünü, hizmeti en düşük maliyetle üreterek toplam fayda ve geliri maksimum yapmaktır. Ülkemizi baz alırsak bunu başarmanın yolu, vatan, millet, bayrak bilincine sahip karakterli bireyler yetiştirip, küçük yaşlardan başlamak şartıyla herkesi kapsayan topyekun modern bir eğitim programını uygulamaya koyup, insan, üretim, istihdam ve verimlilik odaklı ekonomik yapıyı tesis etmekten geçer.

 

          Soru: Her talep artışı enflasyonu artırır mı? Neden? 

          Sözün Gözü: İnsanlar ikiye ayrılır, kalbiyle konuşanlar ve konuşmayanlar.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi