Yaşayan Ramazan Kültürü
İslam’da namaz, oruç, hac, zekât, kurban vb. gibi ibadetlerin yanında bu ibadetlerin zaman içerisinde milletlerin örf ve adetlerine göre ortaya çıkardığı kültür farklılıkları da var olmuştur. Aslında bir din, dindarın hayatında görünürlüğü şekil ve mana ile birlikte onun sosyal ve kültür hayatına damgasını vurmasıyla daha çok varoluş gerçeğini perçinler. Bir başka ifade ile dini hayata coşkusallık katma biraz da o dinin kültürel boyutlarının ön plana çıkmasıyla sağlanır. Çünkü dini hayat, kültürel atmosferiyle ruhani bir boyut kazanır. İslam’da her ibadetin ürettiği kültürel boyutlar vardır. Bunlardan ayrı ayrı bahsetmek bu makalenin sınırlarını zorlar.
Bütün bir İslam âleminde olduğu gibi ülkemizin her bir köşesinde bir ibadet türü olan oruç mevsimi gelirken gönülden gelen iştiyakla hem maddi ve hem de manevi anlamda bir hazırlık yapılır. Başta içinde barındığımız evlerimiz, ibadet mekânlarımız ve Allah’ın nazargah-ı ilâhisi olan gönül kabemiz her türlü ‘kirden’ arındırılır. Anadolu’nun muhtelif yörelerinde bir temizlik ve nezaket dini olan İslam’ın arınmayı teşvik edici hüküm ve tavsiyeleri sokak, çarşı, pazar, okul, cami, kışla, kısaca sosyal hayatın her bir mekânında anlamlandırılır.
Ramazan Ayı’nın gelişiyle birlikte ekonomik hayatta bir hareketlilik yaşanır. Gıda ve giyim sektörü oldukça canlanır. Evlerde yufka açılır, yufkalar kesilerek ‘erişte’ yapılır. Daha çok sahurlarda yenmek üzere hoşaflık kayısı ve kuru üzümler alınır. Kimlere iftar verileceğinin planı hazırlanır. Bunun temel sebebi, Hz. Peygamberin hadislerinde iftar vermenin faziletli olduğuna dair buyruklarının Müslüman ferasetinde anlamlandırılmasıdır. Bütün bu maddi çabalar manevi hayatın yoğunlaştığı mübarek Ramazan ayı içindir.
Özellikle büyük şehirlerimizde camilerimizin minareleri ‘mahyalarla’ süslenir. Mahyalarda ramazan ayı ve oruçla ilgili âyet ve hadislere yer verilir. Böyle bir şey dinde yoktur diye son mu vereceğiz? Bunun dine-imana zararı değil, iletişim çağında bilakis faydası söz konusudur. Mahya geleneği, atalarımızın geliştirdiği İslam’ın güzelliklerinin halka duyurulmasında ve davette bir yöntem biçimidir. Özellikle ramazan ayında camilerimizde mahyalar şehirlerin siluetine ayrı bir güzellik katmaktadır.
Ramazan Ayı, aynı zamanda sınıfsal ayrımların bir süreliğine bile olsa ortadan kaldırıldığı kutlu bir zaman dilimidir. Herkes oruç tutmakla, fakir-zengin eşitlenir. Bu bağlamda başta belediyelerimiz olmak üzere, bir takım sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde diğer Anadolu şehirlerinde Konya, Sivas, Kayseri vb. olduğu gibi mega-kent İstanbul’un Sultanahmet ve Üsküdar gibi en büyük semtlerinde Ramazan iftar çadırlarının kurulması ve bu mekanlarda yoksullarımıza iftar ettirilmesi, sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın bir tezahürü olarak bir başka kültür zenginliğimizin en açık göstergesidir. Tarihi dokusu yüksek olan bu mekânlarda kurulan iftar çadırlarında sadece iftar yemekleri verilmemektedir. İnsanımızın midesine yönelik taleplerinin karşılanmasının yanında beyin ve gönlünün doyurulmasına yönelik kültürel taleplerine hizmet edecek faaliyetlere de yer verilmektedir. Başta, sohbetler, dini musiki, yarışmalar, şiir geceleri, göze ve kulağa hitap eden Hacivat ve Karagöz oyunları bir kültür faaliyeti olarak Ramazan ayına ayrı bir değer ve çeşni katmaktadır.
Hâsıl-ı kelam, zaman bakımından çevrimsel bir özellik taşıyan mübarek Ramazan Ayı, işte sanat, edebiyat, estetik, musiki, giyim tarzları, mutfak kültürü, bir takım gösteri sanatları gibi insan hayatının bütün evrelerine kültürel açıdan damgasını vurmuştur. Bizi birleştiren ve bütünleştiren bu güzellikleri korumak ve yaşatmak, millet olarak hepimizin boynunun borcudur.