Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal YAPISAL SORUNLARA YAPISAL ÇÖZÜMLER

YAPISAL SORUNLARA YAPISAL ÇÖZÜMLER

Dünya ve ülkemiz gündemi, ekonomi ağırlıklı alınan kararların gölgesinde döndüğü bir haftayı geride bıraktı. Genelde olduğu gibi global kamuoyu, nüfus olarak yaklaşık 900 milyon, dünya ticaret hacminin ise yarısına yakın kısmını oluşturan ABD ve AB ekonomisiyle ilgili açıklanan verilere, Türkiye’de ise 13 Eylül’de TCMB’nin açıkladığı faiz oranlarına odaklandı. TCMB’nin faizleri 625 baz puan artırması, ilk tepki olarak genelde beklentileri fazlasıyla karşıladı ve son bir kaç haftadır kontrolden çıkma aşamasına gelerek sürekli yükselen, özellikle dolar ve euro başta olmak üzere döviz kurlarının dizginlenmesini ve ekonomimizin soluk almasını sağladı.

ABD’de tarım dışı istihdamın ve ortalama saatlik ücretlerin beklenenin üzerinde artış göstermesi FED’in faiz oranlarını artırma olasılığını güçlendirdi. Diğer yandan Trump’ın ABD çıkarlarını maksimum yapma adına dış ticarette açık verdiği ülkeler için uygulamaya koyduğu kısa vadede lehine ancak orta ve uzun vadede kendi ayağına kurşun sıkma anlamına gelen gümrük tarife oranlarını artırarak korumacı politikalara yönelmesinin olumsuz sonuçları, beklendiği gibi ortaya çıkmaya başladı. ABD’nin dış ticaret yaptığı ülkeler arasındaki X-M sonucu negatif olan ülkeler, örneğin Türkiye, Avusturya, Danimarka, Malezya gibi ülkeler olsaydı, Trump’ın uygulamaya koyduğu politikaların başarılı sonuçlar vermesi beklenebilirdi. Verilen ülke örneklerine dikkat edilirse, bunların hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler olduğu görülecektir. Burada önemli olan ülkelerin gelişmişlik veya gelişmekte olması değil, dünya ekonomi pastasından aldıkları payların nispeten büyüklüğü veya küçüklüğüdür. Trump’ın ABD’sinin dünyanın geri kalanını adeta hiçe sayarak çıkarlarını tek taraflı olarak maksimum yapma fantezisi, dünya ticaret pastasına sahiplikte ikinci sırada yer alan Çin’in yanı sıra, bölgesel olarak önemli bir güç olan AB ülkeleri ile Japonya, Meksika, Kanada, Brezilya ve Rusya’nın da kendi çıkarlarına gelecek şekilde gümrük tarifeleri ile karşı taarruza geçmesine neden oldu. Nihayetinde Trump’ın ekonomi politikaları ile ilk etapta olumlu etkiler ortaya çıkarken, karşı hamlelerinde güçlü ekonomilere dayanması nedeniyle, ABD’de bir çok sektörün durgunluğa girmesine ve dolayısıyla da işsizliğe yol açacağı da artık, ABD yönetimi tarafından anlaşıldı. Çünkü Çin’in ABD’li firmalara yönelik yaptırımlara başvuracağını açıklaması, hem ABD’yi hem de dünya ekonomisini zarara uğratacak sonuçlara yol açacaktır. Yaklaşan Kasım ayında yapılacak ara seçimde, Cumhuriyetçilerin demokratlar karşısında azınlığa düşmesi olasılığının artması, Trump’ın çoğunluğu kaybetmemek için ABD ve dünya politikalarında daha agresif girişimlerde bulunacağına yönelik olasılıkları artırmaktadır. Böyle bir davranış ise küresel ölçekte iktisadi, siyasi ve askeri sorunların, dolasıyla da istikrasızlık, belirsizlik ve ekonomik durgunluğun yaygınlaşacağı anlamına gelmektedir.

ECB ve BoE politika faizlerini değiştirmezken, TCMB %6,25 oranında artırmak suretiyle, öncelikle dövizin ateşini düşürmeyi sağlayarak, finansal sektörün bağımsız ve en yetkili kurumu olduğu mesajını vermeye çalıştı. Bu mesaj ekonomi çevrelerinde olumlu okunurken, hükümet başkanı tarafından %6,25’lik artışın fazla olduğu düşüncesiyle eleştirildi. Faiz oranının açıklanmasından sonra beklendiği gibi dolar ve Euro hızla değer kaybederken, TL’nin değeri arttı. İkinci çeyrekte ekonomi büyürken sanayi üretiminin daralmasının Euro bölgesi ekonomisinde tam anlamıyla istikrara kavuşmadığını, bu nedenle de ECB’nin bir süre daha para ve maliye politikasını etkileyecek düzeyde önemli kararlar alma zorunda kalacağını ve Draghi’nin görüşlerinin dikkatle takip edileceğini ortaya çıkardı. TCMB’nin politika faizi kararı, sıkılaştırmaya devam edileceği ve yükselme trendine giren enflasyonun kontrol altına alınması için gerekli adımların atılacağının önemi vurgulanarak piyasanın bir nebze de olsa harareti alındı. 20 Eylül’de açıklanacağı ifade edilen Orta Vadeli Plan’ın içeriğinin dolu ve uygulanacağına dair kamuoyunun tatmin edilmesi paralelinde, beklenen olumlu sonuçlar ortaya çıkacaktır. Değilse önceki açılan reform paketlerinden ve mali programlardan hiçbir farkı kalmayacaktır. Türkiye için asıl sorun, ihtiyacı olan enerjinin %90’ını ithal etmek zorunda kalmamız ve üstelik petrol arzının azalması yönündeki sinyallerin gerçekleşmesi halinde fiyatların daha da yükselmesi, cari açık (57,5 milyar dolar), dış borç ve özel sektörün döviz borcunun ağırlaşması sürecinin artarak devam etmesidir. Üstelik Türkiye’yi takip ettiği politikalar nedeniyle iç ve dış; iktisadi, siyasi ve askeri sürprizler beklemektedir. Temennim, ülkeyi yönetenlerin ve seksen iki milyonun, sürecin farkına varmasıdır. 

Soru: Tüketim arttıkça mala olan ihtiyacın değeri artar mı? Neden?

Sözün Gözü: Uçtu uçtu makamlara kondurulanların paraşütleri, düşerken açılmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi