İbrahim Çolak
İbrahim Çolak Yağmuru seven ıslanmalı

Yağmuru seven ıslanmalı

Her şey daha güzel insan olmaya çağırırken beni ben geçici ve hiçbir açlığımı gidermeyecek olanın peşine düşüp zayıflıyor ve çirkinleşiyorum.

Şu an olmak istediğim şey: Dedemin bahçesindeki elma ağacı.

X

Sigara içmek için, hemen on adımdaki kapı önüne çıkarken Mete Ateş’te –iş arkadaşım- soluklanmak için bana eşlik etmişti. Hava ve toprak bahardı. Önümüzdeki alanda, ağaçlar taze yapraklarını giymiş, toprak çimene durmuştu. Birkaç dönümlük koca alan, park ve bahçelerde gördüğümüz küme küme çiçekler ve bahçe bitkileriyle tezyin edilmişti. Güzel ve doğaldı. Ki doğal olanın kadim bir çekiliği de vardı.  Mete ile laflıyorduk. “Ayaklarımın altı kaşınıyor” dediğimde gülümsedi ve bende anlattım: “Bana kalsa, öğle tatilinde, çoraplarımı çıkarır, şu çimlerin üzerinde yürür, yarım saat olsa da sırt üstü yatardım.” Bana kalmıyordu!

Bu dediklerimi yapmam ruhuma ve bedenime iyi gelirdi. Ancak, benim bu düşüncelerim temayül denilen ‘yazılı olmayan anayasaya ’ aykırıydı.

Buraya not alayım, ancak daha sonra yazayım: Yıllar önce, birkaç sefer Ankara sokaklarında yalınayak yürüyerek yine bu temayül denilen ‘uygulamayı’ kendimce teste tabi tutmuş ve ilginç anılar biriktirmiştim.

X

Sınırlı yeteneklerimizi param parça eden öncelikle aile ve okuldur. Bizden beklenenler ile bizim istediklerimiz arasında gider gelir, ancak gel gör ki çok zaman arada kalır, ne kendimize ne bir başkasına yar oluruz. Bu manada belki de yeteneklerimizi ortaya koyabildiğimiz yegâne alanlardan biri sevmek yani aşktır. Ancak her davranışını gizli-açık kurallara bağlamış olanlara aşk kapısını açmaz diye düşünüyorum. Belki aralar ancak tamamıyla açmaz. Hoş açmış olsa da girmek isteyen kim?!

X

Yolculuklarda rast geldiğimiz yabancıların kısır ahbaplığından çok farklı değil sohbet ve paylaşımlarımız.  Yarı resmi, zorlama nezaket ve daha başlarken biteceğini biliyor olmanın geçiciliği, sevimsizliği. Sonra tutup sevgi ve aşktan bahsetme aymazlığı. Bu kadar hesaplı bir toprakta yetişmeyecek tek şey aşktır.

X

İnsan kendine ayna. İnsan kendi gözleriyle var. İnsan gönlü, düşleri, çıktığı yükseklik, durduğu çukur kadar var. Geç kalkmış, bir bardak meyve suyu içerek evden çıkmıştım. Sigaram sarma tütündü ve sağlamdı, hepsini içemedim. Dün geceden kalma yağmur yağışı devam ediyordu. Belediye otobüsüne bindim. Ayakta kalmıştım. Kitap okuyamayacaktım, insanları seyrediyordum. Uyuyanlar vardı, uyumayanlar telefonlarına gömülmüş, bir kaçı da müzik dinliyordu. İlgimi en çok, sabah sabah, uzun telefon konuşmaları yapanlar çekiyordu. Ne konuşuyorlardı? İş yerime aktarmalı gitmem gerekiyordu. İşe gidip gelirken işte çalıştığımdan daha çok yoruluyor olmam da büyükşehrin bana armağanıydı.

Yağmur şiddetini artırmıştı, ıslanıyordum. Yağmuru seven ıslanmalı diye düşünüyordum. Sevmeye benziyordu. Yürüyor, usulcacık türkü söylemeye başlamış: “koyamazsun kimseyi, sevduğunun yerine” diyordum.

Yürümek. Ankara-İstanbul yürüyüşüm haricinde, bulduğum her fırsatta yürüyen olarak, yürümenin hazzını bilirdim. Hatta bir insanla yürünecek bir saatin, o insanla uzun boylu yürüyüp yürümeyeceğimizi göstereceğine inanırım. ( Yani bazen yürümek tehlikeli de olabilir!) İstanbul’a yürürken, daha uzun oturabilmek için geciktirdiğim mola anlarımı hatırladım. Yanımda bir gofret, suyum ve sigaram olurdu. Sırt üstü uzanır, gökyüzüne bakar, bazen biraz uyurdum. Birkaç cümle not tuttuğum da olurdu. Daha çok üzdüğüm, incittiğim insanları düşünürdüm. Daha iyi, daha sabırlı, daha merhametli, daha kucaklayan olabileceğimi düşünür, kendimi eksik bulurdum. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi