‘Vefa’ yokuşunu çıkmaya çalışmak
Merhum Mehmet Akif Ersoy, kızının nikâhına çok sevdiği dostu Bosnalı Ali Şevki Efendi’yi de davet etmiş. Ali Şevki Efendi bu davete biraz geç gelip gecikme sebebi olarak da, Vefa Yokuşu’ndan çıkmasını gösterince Akif, manidar bir şekilde şöyle demiş: “Hangi Vefa Yokuşu’ndan bahsediyorsun Hoca Efendi? Şimdiki nesil o yokuşu çoktan düzledi!”
Akif’in bu anekdotu kaç senesinde meydana geldi bilmiyorum. Düşünün, Akif o dönem ki nesle vefasız yakıştırmasını yaptıysa kim bilir şimdi olsa, bize neler söylerdi?
Şeb-i Arus’un bu seneki mottosunun ‘Vefa’ olduğunu duyunca bu anekdot geldi aklıma…
Akif gibi Mevlana gibi şahsiyetlere baktığımızda vefa kelimesinin kişideki değerinin büyük olması gerektiğini görüyoruz. Fakat maalesef şimdilerde içi boşaltılmış bir kavramlar arasında başköşede…
Posta Kutusundaki Mızıka kitabında şöyle bir söz vardı. “Ah, Vefa! İnsan türünün en önemli özelliklerinden biriydin sen. Acaba türümüzün başka hangi özelliklerini kaybettik.”
Kaybettik evet!
Eskiler vefa duygusunu bir muhabbetin ucuna çatal iğneyle saplayıverirmiş. O yüzden o muhabbette içilen bir kahveye kırk yıl verilirmiş.
İnsan bunları düşününce, vücudundan bir organının kesilip atıldığını hissediyor. Yani şahsen ben öyle oluyorum.
Efendim, uzatmayayım vefanın anlamı, Büyük Türkçe Sözlük’te; “Sevgi, dostluk ve bağlılıkta sebat etmek, sözünde durmak” olarak karşımıza çıkıyor. İyi, hoş da, buna göre vefaya ulaşmak için önce sevgi, dostluk ve bağlılık duygularından bir geçmek gerekmiyor mu? Günümüzde bu kavramlar yok olunca insanlar da vefa aramak biraz ironik geliyor bana…
Kültür ve Turizm Müdürlüğü de bu ironik durumdan sıyrılmak, silkelenmek açısından ‘Vefa Vakti’ parolasını belirlemiş sanırım.
Ben isterim ki ‘Vefa Vakti’ denildiğinde şöyle bir düşünceye dalalım, ‘Sevgide çekilen cefada binlerce vefa var’ aforizmasını duyduğumuzda taşıdığı anlamın altında ezilelim…
Fakat gerçekçi olalım. 21. yüzyılın dünyasında kimse oturup da böyle derin özdeyişleri düşünüp saatlerce tartışmıyor.
Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün Şeb-i Arus Tanıtım Toplantısı’nda Kültür ve Turizm Müdürü Abdüssettar Yarar’ı dinlerken, bunlar dönüp durdu kafamda. Bir kitapçık hazırlanmış. Yapılacak etkinlikler, merasimler, açılışlar, sergiler, konferanslar, mesnevi sohbetleri büyük bir emekle ve itinayla sıralanmış… Bu yıl da dolu dolu bir program tertip edilmiş. Bu konuda kendilerini naçizane yürekten kutluyorum.
Fakat…
Şahsi kanaatim bir şeylerin eksik olduğu yönünde.
O da şu ki…
Vefa duygusunu, Şeb-i Arus’un önemini, Mevlana’nın öğretilerini gençlere aşılamak istiyorsak eğer, Şeb-i Arus’u sanala yaymamız gerekiyor.
Onlara ancak böyle ulaşabiliriz. Mesela, “Hz. Mevlana’nın vefa ile ilgili sözlerine bakarak vefayı anlatan en güzel fotoğrafı çekip, vefa vakti hastagiyle sosyal medya hesabından paylaşan kişiler arasından birinci seçilene ödül verilecek.” denilebilir. Böylelikle bir genç sırf fotoğraf çekmek maksadıyla vefa kelimesi üzerine kafa yorar, bunu arkadaşları arasında konuşur, tartışır. Sosyal medya hesaplarından paylaşılan fotoğraflarla da bu durum daha da yayılır.
Yani evet, programlar dolu dolu…
Ama artık sanal dünyada yapılan şeyler daha çok ilgi görüyor.
Bir salonda verilen bir konferansa koşa koşa gitmiyor hiç kimse… Ama sosyal medyada yapılan minik minik paylaşımlar hem Konya’yı hem Şeb-i Arus’u duyuruyor. Bunun yanında genç beyinlere de girmiş oluyorsun. Her açıdan yararlı bir durum…
Umarım gelecek yıllarda bu tarz yenilikler getirilir de Şeb-i Arus daha da çok dillerde olur.
Çünkü Konya’ya Şeb-i Arus mevsimi yakışıyor.