Ve sen
“Sen yok musun sen, varyemez seni, arabozucu, aç kurt, Hazret-i İbrahim’in ölümsüz çocuğu- ya sen, kabadayı, geveze, doymak bilmez herif- ve sen, yüreksiz sofu seni, adam öldürmeyişiniz, hırsızlık yapmayışınız, kadınlarla düşüp kalkmayışınız hep korkaklığınızdan. Bütün erdemleriniz korkaklığınızdan…
Ve sen, gık demeden sopaya katlanan zavallı eşek: dayan bakalım, açlığa, susuzluğa, soğuğa, kırbaca, dayan dayanabildiğince. Çalışkanlığına diyecek yok, onur monur hak getire, yağcı seni. Bütün erdemlerin yoksulluğundan doğma… ve sen kurnaz tilki, Yahovanın inine, Arslan barınağına giremiyor, dışarıda duruyorsun…
Ve sen, safdil koyun: meleyerek, seni yiyecek olan bir Tanrının peşinden gidiyorsun… ve sen Levi: şarlatan, Tanrı-tüccarı, kiloyla Tanrı satan; sarhoş olup da, sana keselerini ve yüreklerini açsın diye, ona buna, içki yerine Tanrı ısmarlayan meyhaneci, serseriler serserisi!...
Ve sen, kötü niyetli, bağnaz, dikkafalı derviş: kendi yüzüne bakıp bakıp, ona secde ediyor, kendine benzediği için ona tapıyorsun… ve sen, ölümsüz ruhun sarraflık yaptırdığı kimse: eşikte oturuyor, elini torbana daldırıp, yoksula sadaka, Tanrıya ödünç para veriyorsun. Bir defter tutuyor, içine şöyle yazıyorsun: filan gün, filan saatte, filan miktarda sadaka verdim. Tanrının önünde açıp ta, hesabını sunarak, ölümsüz milyonları toplayabilesin diye, hesap defterinin tabutuna konması için talimat veriyorsun…
Ve sen, yalancı, palavracı: Rabbin bütün buyruklarını ayak altına alıyorsun, adam öldürüyorsun, çalıp çırpıyorsun, kadınlarla düşüp kalkıyorsun, derken ah u vah ederek ağlamaya başlıyor, dövünüyor, gitarını duvardan alıp, günahını türküye çeviriyorsun. Kurnaz şeytan seni, pekala biliyorsun ki, suçun ne olursa olsun, Tanrı, türkü söyleyeni bağışlayıverir, türküye dayanamaz çünkü…”