Vakitli ferâset, gerçek bir liderin verâsetidir
Bazı zamanlar vardır bilenlerin çoğaldığı, ahkâm kesenlerin keselerinin genişlediği…
Genişleyen keseleri büzmek de zor tabi, Hoca Nasrettin’in dediği gibi.
Türkiye’mizde yaşadığımız son bir yıl içinde, bu toprakların şahit olduğu ihâneti, bütün dünya milletlerinin topraklarını toplasak tartamaz.
İhânet aşikâr olunca; söz söyleyenler, ben demiştim bunların hâin olduğunu diyenler, iktidar da biliyordu bunları diyenler, işine geldiğince kullandı diyenler, ahkâmın bin türlüsüne kılıç sallayanlar ortalığı kirletmeye devam ediyorlar.
Bu tavırlar, açık bir samimiyetsizliktir.
Neden mi?
Ey sözünü şimdi söyleyen insan! Kırk yıllık bu takıyye şebekesi 2013 yılının sonunda zuhur etmedi ki. Dün neredeydin? Dün neden bunların hâin olduğuna yönelik en küçük bir kelamın sahibi olmadın, yazı yazmadın?
Bugün millete lider olanlara karşı ahkâm kesenlerin sözlerine kıymet verilebilmesi için dünkü kelamlarına bakmak gerekir. Bakalım o zaman!
Sonuç: Sükût!
Her şey kabak gibi ortaya çıktıktan sonra değerlendirme yapıp, böyle olacağı belliydi, demek, ferâset değil fırsatçılıktır. Saldırıya tek başına göğüs germiş bir liderin vakitli ferâsetine apaçık bir haksızlıktır.
Ferâset dünden yola çıkar ve engelleri aşa aşa menzile ulaşır. Vakitli ferâset, ancak gerçek bir liderden kalacak verâsettir.
Vakitli ferâset sergileyip, bu milletin kaderini bir uçurumun kenarından çevirmiş insana bugün yeterli kıymeti vermiyoruz ama yarınlar anlayacak neyi kazandıklarını.
Bu ferâsetin, bu millete neleri kazandırdığını yarınlar daha iyi fark edecek ve ferâsetin sahibini gök kubbenin alnına işleyecekler her kelamlarında.
Yazımızın başından devam edersek, kalem sahiplerinin ferâseti ya da ferâsetsizliği çıkar karşımıza.
Bu ferâsetin farkına varabilmek için, aynı kişilerin dün ne yazdıklarını ve bugünü nasıl okuduklarını görmek gerekir.
Bazen, bir gün sonra yaşanacak bir olay için önceki günün gazetesini o olayın olduğu gün okumak, yazı sahibinin ferâsetini fark etmek açısından tatlı bir lezzet barındırır.
Bu lezzeti tadabilme adına, bugün takip edilen bir köşe sahibinin en az bir sene önce köşesinde neye sahip çıktığını, neleri yüceltip, nelerden bizar olduğunu öğrenmek gerekir.
Hizmeti verecek internet emre âmâdedir.
“Adam, görmüş de yazmış be” türü hayret ifadeleri, aslında, çok belli olmasa da ferâsete giydirilen taçtır.
Bunu, samimiyet arayışı için de yapabiliriz, ferâsete kıymet vermek maksadıyla da.
Değil Türk Milletini, birçok dünya milletini kandırmış, takiyyenin âlâsını icra etmiş bir yapının, topladığı paralarla, kurduğu paravan şirketlerle, emre âmâde paranoyaklarla paralel bir devlet kurabileceğini görebilenlerimizin çok az olduğunu itiraf edelim.
Bu ferâset eksikliğimize üzülmemiz gerekirken, tam vaktinde ferâset sergilemiş ve saldırıyı neredeyse tek başına savuşturmuş bir insana “sen bunları biliyordun, dün bunları kullandın, bugün işin bitince atıyorsun” şeklinde samimiyetsizce saldırmak, kelam değildir.
Dün yazdıkların, bugün söylediklerine yastıklık yapıyorsa kıymetlisin ey kalem sahibi! Yoksa dün çaldığın tellerde bugün nota aramak, beyhude bir çabadır.
Fırsatçılığın ezdiği ilk değer samimiyettir. Fırsatçılık ve samimiyet aynı yolun yolcuları değildir.
Dün hiçbir sözün sahibi olmayan fırsatçılar, bugün kabak gibi ortada duran ihânetten kabak kemane yapıp, her telden çalmaya devam ediyorlar. Şarkılarını da ferâset pazarında satıyorlar. Alıcı bulmuyorlar da değil hani.
Dün sessiz kalıp da, bugün ahkâm kesenlerin samimiyetsizliği simalarından akmaktadır ve bu çirkinliği gizleyebilmelerine imkân yok.
Yazımızı temize çekelim.
Gerçek ferâset sahibinin kim olduğunu bu millet 2014 yılında en güzel şekilde gösterdi ve “Ben, kendi seçtiğimi, bir hâine kurban etmem” dedi ve etmedi.
Bu milletin ferâsetli evlatları da kalemleriyle milletinin ve liderinin yanında yer alma cesâret ve samimiyetini gösterdiler mütemâdiyen.
Samimiyet uzun mesafe koşucusudur. Millete hizmet yolunda bu yarışı kazananların samimiyetinden şüphe etmediğim için bu satırların sahibiyim.
Duânızı eksik etmeyin efendim.