Uzun hikaye
12 Ekim’de vizyona giren Osman Sınav’ın filmi, çok çok öncelerde Mustafa Kutlu’nn kaleminden öykü severlerle buluşmuştu. Buluştu hafif kaldı, en etkin hikayelerden biri olarak gönüllerde yerini almıştı.
Çağın paradoksal iletişim dillerinden biri olan sinema ile de “Uzun Hikaye” okuma gevşekliği gösteren topluma yeniden insani değerleri başka bir açıyla sunmuş oldu.
Son dönem Türk hikayeciliğin önemli birkaç isminden biridir Mustafa Kutlu. Yoksulluk içimizde, Ya tahammül ya sefer, Mavi Kuş ve Zafer yahut hiç, döneminin çok ses getiren hikayeleridir.
Benim için ise Mustafa Kutlu hikaye tadında yazdığı spor yazılarıyla güzel bir tat verir. Türkiye’de böyle bir dille spor yazan yoktur.(Böyle bir dille hikaye yazan olmayınca spor yazan zaten olmaz. Benimki de laf şimdi)
Son zamanlarda spor yazmayı bırakan Mustafa Kutlu’nun o harika anlatımdan bir paragraf paylaşalım; “Hani penaltı atılırken ortamı bir sessizlik kaplar ya, sinek uçsa kanatlarının sesi duyulacak olur. Yeşil saha ve bütün stadyum "küt küt vuran kalbin sesini" dinler. İşte bu futbolu futbol yapan heyecanın adıdır. Gönül ister ki bütün futbolcular yürekten oynasın ve maç boyunca taraftara "kalbin sesi"ni duyursun. Takım olmak budur, takım ruhu budur.” Türkiye’deki spor yazarı kalitesini görünce Fenerbahçeli de olsa Mustafa Kutlu bir başkadır.
Uzun hikaye filmi için çok net üç konuya işaret edebiliriz. Mustafa Kutlu’nun çok sağlam bir hikayesi, Osman Sınav’ın bu hikaye’yi çok güzel sinemaya uyarlaması, yönetmesi ve hikayenin dolayısıyla filmin ana karakteri Ali’yi Kenan İmirzalıoğlu’nun çok iyi oynaması.
Ortaya çok iyi bir iş çıkmasında bu üç unsur ana faktördür. Uzun Hikaye, kitabında içine girdiğiniz bir eserse sinema filmini de bir o kadar kendinizden bulacaksınız. Kitabını okumamışsanız filmden sonra merakınız artacak bir çırpıda okuyuvereceksiniz.
Bir sinema filmi olarak Uzun Hikaye bu yıla damga vuracağı gibi önümüzdeki yıllarda muhafazakar sinema içinde çok önemli bir geçiş sağlayacağını düşünüyorum.
Bir eleştirmen bakışı sayılmasa da filmle ilgili bazı eksikleri söylemeliyim. Filmde çok sıcak bir Anadolu duruşu, yakınlığı kokusu alıyorsunuz. Zaten tüm bu insani vasıflar filmi ayrıcalıklı kılıyor. Ancak filmde önce sevgi-aşk sonra da anne ve eş imgelerinin taşıyıcı oyuncusunun Tugçe Kazaz olması bence oldukça yanlış bir tercih olmuş. Toplumda çoğunlukla dinini değiştiren- Hıristiyan olan kız olarak bilinen Kazaz’ın uğruna(ölümünden sonra) ömür boyu başka birini sevmeyecek, hatırası saka kuşu ve küpeli çiçeğini hapiste bile koruyacak bir adama hiç yakışmadığını düşünüyorum.
İşte burada Osman Sınav’ın Türk sinemasındaki muhafazakar dönüşüm işaretini çok daha iyi algılaması gerekiyor. Sanat çoğunlukla da sinema endüstrisinin ülkemizde hala belli tekellerde olması Türkiye’nin gittiği yönle paralellik göstermiyor. İletişimin doğru planlandığında en etkin araçlarından biri olan sinema için muhafazakar-demokrat kitlenin hala ciddi bir çaba içinde olmadığı gerçeği var.
Oysa 2023 Türkiye hedefleri salt ekonomik verilerle gerçekleşmeyecek, bunun sanatla sinemayla, sporla taçlandırılması gerekir. Eski Türkiye’nin elitleri ise ne sinemayı ne sporu ülkenin gerçek sahiplerine bırakacak gibi durmuyorlar.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da uluslar arası tenis turnuvasında ülkenin Beyaz Türkleri, bu sporu size bırakmayız diyerek, ödül törenine gelen bakanları ıslıklarken tek amaçları buydu. Hal böyleyken, toplumun değer yargılarını çiğneyen kişiler yaptıklarıyla kalmamalı, bunun mutlaka cezasını çekmeli. Hiçbir şey yokmuş gibi onu en iyi eserinizde kahraman olarak sunmaya devam ederseniz, bu alanlarının hiç bir zaman gerçek sahibi olamazsınız.
Çok uzun hikayelerden geçerek gelinen bu günleri başka uzun hikayelere bırakmayalım. Uzun Hikaye filmine kesinlikle gidin. Mutlaka da eşinizle gidin. Hatta bir kere de yalnız gidin ve Ali’nin gülümsemesi ve jest-mimiklerini yakalamaya çalışın. Gerisi Uzun Hikaye!