Ütüldün mü?
Son çağ, ütmek üzerine kuruldu. Cümlenin bu kadar keskin ve net olması sizi ürkütmesin sizler de ütme işine alıştınız nitekim. Bu işten kim kazançlı çıkacak kestirmek güç doğrusu. “Ütmek” kelimesini çocukluğunda misket oynayanlar daha çabuk ve kolay anımsayacak.
Misket, malum küçük, yuvarlak cam ya da mikadan mamul oyuncak, kimi yerde bilye de denir. Misket oynamanın çok farklı türleri ve şekilleri vardır. Kendine göre bir jargonu ve dili olduğu kadar pazarı ve piyasası da ateşlidir. Raconunu da o sokakta yaşı büyük oyuncular keser.
Misket oynamasını iyi bilenler yani işin kurdu olanlar pek ütülmezler hele sokağın abileri hep kazanır. Çünkü ütülse bile önünüzü keser elinizdeki misketleri yine alır. Bununla birlikte sokağın abileri misket piyasasını canlı tutmak tabiri caizse pazarlarını kaybetmemek için oyuncuların elindeki misketleri asla sıfırlamaz.
Her hâlükârda sokağın misket piyasası canlı ve sürekli olmalıdır, değilse tüm misketleri toplayıp ütecek adam bırakmamak işin keyfini kaçırır, oynayacak adam da kalmaz. O gün oyuna dahil olmak isteyip elinde oynayacak misketi olmayana ödünç misket temini bile yapılır. Nitekim herkes ütmek için çaba harcamış olur.
Ütmek; harcamaktan, yok etmekten, hırsızlık yapmaktan daha başka bir şey. Ütmek, kandırmak, kazandırdığına inandırmak, hissettirmeden ve hatta gönüllü olarak kazanca ortak olmak… Yazının çocukluğumuzdan bir hatıraya atıf yapmadığı anlaşılmıştır. Nitekim en son kuracağımız cümleyi ilkten kurmuştuk zaten; son çağ ütmek üzerine kuruldu.
Gücün kendisinde toplanmasını arzu edenler ve dünya düzeninde söz sahibi olmayı hedef edinenler zamanla savaşıp yok etmek yerine “öteki” olarak gördüğünü ütmeyi daha kârlı gördü. Hem güçten tasarruf etti hem de niyetini saklamış oldu. Batı dünyası yıllarca özellikle inanç temelli sebep ve ürettiği bahanelerle Doğuya savaşlar açtı. Daha özelde İslam dini ve onu temsil edenleri karşısına hasım olarak koyanlar bu işin başını çekti. Bir Müslüman olarak dinimden olmayanların beni kendine düşman olarak görmesinden rahatsız değilim. Lakin geldiğimiz nokta hiç de savaş meydanı gibi değil. Bir yandan “hoş görelim, tek dünyamız var, insan hakları var” diyenler diğer yandan namert ve acımasız bir savaşa tutuştular; daha fazla tüketim daha fazla ütmek…
Düşman artık yok olmamı istemiyor, tam tersine var olmamı ve benim varlığımla kendi varlığını kuvvetlendirmek istiyor. İlk cümlemizde olduğu gibi, ütmek üzerine kuruldu sistem. Ütecek adam olmazsa, sistem çökecek. Ütmekle zenginleşen ve kuvvetlenen Hristiyan Avrupa ve onun temsilcisi Amerika ütmenin kurallarını da belirledi. Kural “her durumda ben ütmeliyim” cümlesiyle son bulan bir maddeler yığını. Ürettiği tüm teknolojik ürünleri allayıp pullayıp kâh savunma sanayine kâh mutfağımıza ne varsa pazarlayıp duruyorlar. “Param yok” desen “kredi vereyim” diyor, “ben üreteyim” desen “ben de yapılmışı var” diyor. Velhasıl onlar için “ütüldüğün zaman” yararlısın yoksa oyuna bile almıyorlar.