Usare...
İnciteni incitmemek için incindiğini söyleyemeyen insanlar da var.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, masumiyetin perçemlerine tutunabilmek er kişinin harcı.
İnsan kendine söz geçiremedikten sonra kim ona söz geçirebilir ki?
Düzensiz beslenmeleri sürekli düşük cümleler kurmasına sebebiyet veriyordu!
Halis zeytinyağı kullansak da ‘hâlis’ dostluklar kuramıyoruz.
Arkadaşlıklarımız hep rafine.
Oysaki ‘sızma bir dostluk’ Tur-i Sina'da zeytin bahçesine bedel.
İnsani ilişkilerimiz yüzeysel olduğu gibi, son derece de pozitivist.
Oysaki kalpten kalbe ekilen muhabbet misali;
“BİR DANEDE YEDİ BAŞAK, HER BAŞAKTA YÜZ DANE” hasadını ara ki bulasın.
Bazen bir cümleye takılıp kalıyor gözelerim ve kitabı tavafım bir anda ‘VAKFEYE’ duruyor.
Mihrapta çarpışan acılarımdan payıma düşen hüznü damıtıyorum; yüreğimin en müstesna köşesine...
Şehrin öbür ucundan koşarak geldi biri;
Kalabalığa “ÇOK PİŞMAN OLACAKSINIZ” dedi ve gitti.
ABSÜRD, KOF, PAÇOZ ve iliştirilmiş elitist yaşam biçimleriyle karşımızda beliren ucubeye benzememek için çaba sarf etmek yerine, onlara benzemek için yırtınan AHMAKLAR da var...
Herkes kalbini yoklayıp samimi bir itiraf yaparsa bu Allah katında ‘nasuh tevbe’ mesabesindedir.
SAMİMİ İTİRAF, NASUH BİR TEVBE DEMEKTİR...
Yarın ahrette iki şekilde pişmanlık yaşayacağız!
Yaptıklarımızdan (menfi) ve yapmadıklarımızdan (müspet).
İnsanı çekmektir; insanı insan yapan.
Çekmezsen insan olamazsın.
Çektiğin için insansın zaten.
Keza dağlar çekemedi bu yükü;
İnsan sırtlandı zira pek cahildi...
“Her işten anlarım abi” değil;
“Her işi anlamasam da adam gibi yaparım abi” demelisin...
Kişi muhatabına yönelik suizanda bulunmadan önce, o zannı kendi içinde bir arasın!
Derinlerde bir yerde bastırmıştır onu mutlaka...
Şu hayatta hiçbir şey semadaki muhteşem sanatı temaşa etmek ve mezarlıktaki süren yaşamı hissetmek kadar heyecanlandırmıyor Hz. İnsanı...
Bir başkasına sunulan artı ‘DEĞER’ karşısında ne tür bir hisse kapılıyoruz?
O an kalbimizi bir yoklayalım bakalım!
Ve TEVBE edelim...
Sadece bilmediğin konularda değil; bildiğin konularda da ahkâm kesme.
“Rabbim ilmimi artır de.” Ayet
"Rabbim! Bilgisine sahip olmadığım (içyüzünü bilmediğim) şeyi senden istemekten sana sığınırım!
Beni bağışlamaz ve bana rahmet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum." Ayet
"KENDİ PATOLOJİLERİMİZ"
Keza hâlâ mes'ele'yi KİŞİSELLEŞTİRİYORUZ ve bir emanetçi olduğumuzun farkında değiliz...
O kadar çok alışmışız ki her şeye, artık hiçbir şeye yabancı değiliz...
Hâlbuki yabancılık çekmeliydik bize sunulanlara karşı! Yadırgamalı, şaşırmalı idik...
Zannedilenin aksine, insan bilgi sahibi oldukça kaygıları, tedirginlikleri artar; kendine güveni azalır.
Keza ilm’e vakıf oldukça aczi’yetinin farkına varır.
Boğaz manzaralı mekânlarda, bir bardak çaya bilmem kaç para ödeyenler;
Sahilde bir kenarda oturup da, o eşsiz manzaraya baka kaldıklarında,
Neden o manzaranın sahibine bedelini ödemekten kaçınırlar?
Er-Rahman'ın sofrasını, açık büfe zannederek, sonunda hesabı kendileri ödemeyecekmiş gibi, sınırsızca tüketen insanlar da var. Garip olan, bunu bile bile yapanlar çoğunlukta!
Geldiğimiz noktada, insandan geriye temiz kalan, kıyıda köşede biriken çöpler olması ne acı.
Sokak çöpçüleri, dünyanın tek temiz kalan yerlerini toplamanın bahtiyarlığını sonuna kadar yaşayabilirler...
Özel muamele gördüğünde, yerin yarılmasını dileyip de içerisinde kaybolmayı arzulayan insanlar da var... Lakin bırakın beşeri, Allah nezdinde özel muamele görmek isteyen gafiller daha bir çoğunlukta...
Eskilerin küçük telefon rehberlerinde, nitelikli dostlar çoğunlukta idi.
Şimdilerde dijital rehberlerde kayıtlı insanların her biri bir rehbere muhtaç!
Sana biraz kendinden bahseder misin?
Kendini tanıtır mısın Kendine?!
Tanı ki kendini;
Eziyet etme hem bana hem de Kendine...
Hüznün yoksa sen niye varsın ki?
Hüzündür insanı farklı kılan;
Furkan sahibi yapan;
Acı yoksa keder yoksa
Olur, mu ki insan?
Bulur mu ki eman?
Günahımın bedeline insancık düştü azap olarak!
Mümkin mi bu azaptan kaçmak, insan kalarak?
Varlığı kâbus olan insancıkların, yokluğunun verdiği huzuru;
Dünyadaki hiçbir mutluluğa değişmem...
Dışarıdan bakış seni yanıltmasın!
İçimdeki kaygıyı bir duyabilsen!
Sanırsın kıyamet kopuyor!
Bir işin hâl’li, içinde bulunduğun hâl'e göre hâl olur...
Onlar sigarayla, nargileyle devrim yapmak için hayal kurarken,
Bizler Es-Salât ile İNKILÂP yapmalıydık?!?
Es-Salât bir araçtır.
Aracı amaçlaştırırsanız,
Amacı mutlaka ISKLAMIŞ olursunuz.
DUA; komutla başlayıp, komutla bitirilecek bir şey değildir.
Konuştuğun söze dikkat et;
Sözü israf etme; oysa en çok da söz israf ediliyor!
"Benim Rabbim gökte ve yerde konuşulan her sözü bilir;
Her şeyi işiten ve her şeyin aslını bilen O'dur". Ayet
Ben mi kaygılıyım yoksa insanlar mı çok rahat?!?
Oysa bilmezler mi ki Münadinin eli kulağında!
Ha seslendi ha seslenecek...
Ezanı;
Vaktin ilanı olarak gören insan,
Namazını işine göre ayarlar.
İcâb-ı Farz’ın DAVETİ olarak gören,
Her işini Es-Salât'na göre ayarlar...
Vakit Leyl...
Farza icabetin suçluluğunun yaşandığı çağ bizimkisi...
Ne demek şimdi bu?!?
Anlayan anladı; sen takma kafanı...
Ya da tak..!
Vakit Leyl...
Davetlisiniz...
Ne CÖMERT 1 Rabb...
Kesintisiz davet veriyor...
İcabet edene...
Ezan bir yoklamadır, bir içtima!
Sen hiç koğuştan içtimaa katılan asker gördün mü?!?
Ya da evden yoklamaya katılan öğrenci?!?
YOK! yazılıyoruz her vakit;
Bu Dünya bir sınav diyip kendimizi kandırmayalım!
Devamsızlıktan kaldık; vesselam...
Blog adresim: kaanbilgekutadgu.blogspot.com.tr