Hakan Çandır
Hakan Çandır SAĞLAM İRADE…

SAĞLAM İRADE…

Terörü FIRSAT bilen aşağılık GÜRUH;

 MÜSLÜMANLARA YÖNELİK LİNÇ KAMPANYASI BAŞLATTI...

 

Akıllarınca YAŞAM BİÇİMİ üzerinden operasyon çekecekler! GEÇİNİZ...

 

PROVAKOSYANA GELME ve fakat

DURUŞUNU DA BOZMA...

TEZİNDEN VAZGEÇME...

ASLA EĞİLME...

DİK DUR ve ALLAH'IN İSMİNİ YÜCELT...

“SUBHANALLAHUEKBER”

 

****

 

Nasıl ki iki imam ile namaz kılınamıyorsa, sevdasına düştüğümüz bu kutlu yolculuğa da iki imamla yola çıkamayız...

 

Kendinize bir imam seçersiniz, sonrasında da işleri aranızda meşveret edersiniz. Usul, kaide, yol, yöntem, yordam budur ve bu olmalıdır. İslami olan da budur.

 

Bu ilkeyi herkes dillendirmekle beraber, nedendir bilinmez, bilhassa NEFSİ arzuları doğrultusunda ve şişkin EGOLARININ yönlendirmesiyle, belli bir kesim, epey bir zaman, Erdoğan’ın yanına kendilerince liderler iliştirmeye çabaladılar. Lakin geçmişte de kalmış değil bu ahvâl ve birileri hâlâ yaşanılan kaosun sorumlusu olarak Erdoğan’ı görmekte ve alttan alta lider pazarlaması yapmaktalar. Bu zerzevatlar hesap kitap yapmayı hiç bırakmıyor maalesef!

 

Tabii bir de bunun tam karşısında konuşlanan cenah (taassup derecesindeki Erdoğancılar/ezberciler) var ki, ayrı bir patolojik vaka! Bunların kahir ekseriyeti ise Din/İman/Dava ile alakası olmayan, basit çıkar müsveddeleridir.

 

Mevcut her iki kesim de, uçlarda/uçurumlarda gezinmekle birlikte, Allah’tan, liderliğe ortak edilmek istenen insanlar bu tuzağa düşmeyerek akl-ı selim davranmaktadırlar! Mı acaba?!?

 

Bu liderlerden biri Abdullah GÜL, diğeri ise Ahmet DAVUTOĞLU’dur.

 

Her ikisi de siyasete teklif üzerine sonradan girdikleri için, Erdoğan gibi çekirdekten yetişmemişlerdir. Ayrıca iyi bir akademisyen olan Davutoğlu hoca, kanaatimce kendini siyasete fazla kaptırmak kaydıyla, daha ağır bir konum olan akademisyenlik/hocalık yönünü, sadece gölgede bırakmakla kalmadı, bu özelliğini bir miktar da zedeledi.

 

Naçizane ben, Davutoğlu hocayı siyasetle ilgisi olmadan önce tanımış ve fikri takibini yapmış biri olarak, daha Refah Partisi dönemlerinde, mutlaka bu siyasi geleneğin “AKIL HOCASI” olarak aktif görev almasını ve fakat asla aktif siyaset yapmaması gerektiğini düşünüyordum.

 

Ve daha sonra bu görüşüme paralel olarak, Erdoğan sonrası Akparti Genel Başkanlığı için Davutoğlu hocanın ismi ilk açıkladığında, son derece isabetsiz bir karar olarak görmüş ve daha o zaman siyasette düşebileceği nahoş durumları dillendirmiştim. Keza, LİDERLİK çok özel beceriler isteyen bir alan ve bana göre bunun birinci şartı KORKUSUZ olmaktır.

 

Herkes siyaset yapsa da, LİDER olmak ve bir Milletin önüne geçip onları ati’ye taşımak, kitaplarda yazmayan, okullarda öğretilmeyen ve sonradan edinilemeyen istisnai bir şeydir. Bu istisnai durum, aynı zamanda, köklerindeki maziye meftun bir ŞAHSİYET olmayı da gerektirir ki YÜRÜYEBİLESİN ÂTİ’YE, MİLLET DE YÜRÜSÜN SENİNLE...

 

Tabi, yine hassaten belirtmek isterim ki, bütün bunların başında KORKUSUZLUKTUR ipi göğüsleyen ve DÜŞMANI ÜRKÜTEN!

 

Allah’tan başkasından korkmamaktır.

 

“Ne zaman ki üzerlerine savaş yazıldı, bir de ne göresin, onlardan bir kısmı, insanlardan,

Allâh`tan haşyet edip ürperdikleri gibi, hatta daha şiddetli bir dehşetle korkuyorlar...” Nisa/77

 

Bununla birlikte, aslında Davutoğlu’nun geldiği durumu öngörmek için Allame olmaya gerek de yoktur.

Çok basit ve etkili bir kural vardır: “KENDİNİ BİLMEK”

 

Kendini bilen insan, yaşamı boyunca kolay kolay rezil olmayacağı gibi arzulamadığı nohoş sonuçlarla da karşılaşmaz. Bu ilkeye uyulmadığı takdirde de her türlü rezilliğe müstahak olunur. Aslında dikkat ederseniz hayatta yaşanılan bütün sorunlar, sıkıntılar ve keşmekeş olmuş meseleler, bu “kendini bilmek” ilkesine uymamaktan kaynaklanmaktadır. Bunun üst şemsiyesi ise İŞİN EHLİ olmaktır. Bu bahsi diğere daha önce değinmiştik; o sebeple geçiyorum. 

erdogan-013.jpg

Liderlik konusunda, Erdoğan isminin ehemmiyet arz ettiğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum.

Lakin şu da bilinmelidir ki; hem Abdullah Gül hem de Ahmet Davutoğlu, bugün Erdoğan olmasa ve bu şahıslardan biri ülkenin başında olsa, milletten aynı teveccühü göreceği kesin ve net. Lakin asıl mes’ele, her ikisinin de ortaya koyacağı iradenin ne YÖNDE ve ne kadar ETKİLİ olacağıdır!

 

Şahsen benim kanaatim, bu iki şahsiyet her ne kadar milletten aynı teveccühü görseler de, Erdoğan gibi SAĞLAM İRADE ortaya koyamayacağı yönündedir.

 

Kaldı ki, bu anormal bir durum da değildir zira her insanda bulunmayabilir bu özellik. Sağlam irade olsa bile ona işlevsellik kazandırmak için ayrı bir yetkinlik ve cesaret gereklidir. Bunun için de, kaybetme korkusu olmamalı insanın ve mutlaka hesapsızca yaşamalı.

 

Eğer bir gün Erdoğan sonrası bu iki şahsiyetten herhangi biri, yaşananlardan ders çıkararak, HESAPSIZ ve KORKUSUZCA bu Milletin önünde yola koyulursa, SAĞLAM İRADE sergiledikleri sürece desteğimiz kaim olacaktır.

 

Amma ve lakin Recep Tayyip Erdoğan’ın ömrü vefa ettiği sürece MİLLETİMİZİN, her türlü insani eksiklerine ve zaaflarına rağmen, Erdoğan’ın SAĞLAM İRADESİNE basiret yüklü DESTEĞİ KAVİ olacaktır...

 

SAĞLAM İRADE = ALLAH’TAN BAŞKA KİMSEDEN KORKMAMAK...

 

Kur’an’a baktığımızda, Allah’ın maksadının da bu yönde olduğunu görebiliriz, yani insanın SAĞLAM İRADESİNİN ne derece kaim olduğuna dikkat çekilir. İnsanın akıbeti, tüm günahlarına, hatalarına ve eksikliklerine rağmen ortaya koyacağı SAMİMİ ve SAĞLAM İRADEYE göre belirlenmektedir.

 

Aslında bu durum Peygamberlerde de böyle değil midir?

 

Allah (c.c), bazı peygamberlerin içine düştüğü ahvalden bahsetmektedir Kur’an’da; Hz. Âdem-Hz. Yunus gibi. “Zayıf bulduk” der Allah, Hz. Âdem için ve o meşhur tevbeyi eder Hz. Yunus içine düştüğü ahvalden kurtulmak için. Her ne kadar içine düştükleri olumsuzluğa rağmen sonrasında hepsinde bir SAĞLAM İRADE söz konusudur ve samimiyetle ortaya koydukları o iradeler belirlemiştir akıbetlerini, her daim bu Elçilerin. Bunun aksine misallerde de yine ortaya konul(a)mayan SAĞLAM İRADENİN sonucunda helak olmuştur tüm kavimler.

 

Dolayısıyla toplumlardan istenilen SAĞLAM İRADEDİR. Tıpkı Üstad Cevdet SAİD hocamızın GÜÇ-İRADE-EYLEM kitabında belirttiği gibi. Yani eğer şartlar oluştuğunda, sağlam bir irade ortaya konulduğu takdirde, eylemle birlikte oluşacak GÜÇ/KUDRET eşliğinde, AKIBET Müslümanların hayrına olacak ve hedeflenen İSLAMİ YAŞAM BİÇİMİ gerçekleşebilecektir.

 

Dolayısıyla insanın akıbetini, eksikleri, hataları ve zaafları değil, bilakis bu eksikleriyle insan olan ve fakat zorlu sınavlar karşısında SAMİMİYET içinde Allah’a verdiği söze SADIK kalarak ortaya koyacağı SAĞLAM İRADE belirleyecektir.

 

O sebeple zaman zaman yalnız olduğunu dillendiren REİS haklıdır ve Milletten başka da kimse yoktur yanında.

 

Sonuç olarak; REİSİN ne yanında ne de arkasındayım!

 

Bu MİLLETİN bir ferdi olarak bizatihi ÖNÜNDE SİPERİM...  Her daim her an!

 

Tıpkı 15 Temmuz gecesi REİSİ beklemeden, Şehitler Köprüsünün tek taraflı kapatıldığını görüp de, “İŞTE BEKLEDİĞİM GÜN” diyerek, HAİNLERİ temizlemek için KISIKLIYA doğru yola çıkarak, FİNALİ köprüde TANKLARIN üstünde yaptığımız gibi.

 

Mes'ele Erdoğan olduğundan mı?

 

Ne münasebet; tabii ki değil. O bir fani; eksikleriyle bir fani ama KORKUSUZ ve İMANI kavi...

 

Elbette mes'ele Erdoğan değil;

Mes’ele VATAN...

Bunu hâlâ anlamayan varsa ya cahil veya gafil ya da düşman safındadır!

 

Bizler her türlü eksiklerine ve zaaflarına rağmen;

MÜSTEKBİRLERİN suratında patlayan SAĞLAM İRADEYE inandık…

Ve Allah'a güvendik...

 

Neden?

Çünkü Allah'ın vaadi HAKTIR...

Ve O, kiminle bu hakkı yerine getireceğini gayet iyi bilendir...

Mes'ele budur; gerisi füruattır…          

 

Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Çandır Arşivi